"Çok eski zamanlarda bir bilge yaşarmış. Öğrencilerinden bir
tanesi uzun süredir merak ettiği bir soruyu hocasına sormaya karar
vermiş. Öyle ki yıllardır bu soru içini kemirmekteymiş. Ve uygun
bir zamanda nihayet sorusunu sormuş; sevginin sadece sözünü
edenlerle, onu gerçekten içinde taşıyan kişiler arasındaki fark
nedir? Bilge ise öğrencisine bunu iki farklı örnekle açıklamaya
karar vermiş.
Ertesi gün evde kallavi bir sofra hazırlanmış. Bilge, sevgiyi
dilinden hiç düşürmeyen ama hayatlarında onu kimseye sunmayan
kişileri davet etmiş. Misafirlerin önüne enfes bir çorba konulmuş
ama ortada bir sorun varmış. Kaşıkların sapı tam bir metreymiş.
Kural olarak ise kaşıkların sapından tutmak gerektiği kendilerine
açıklanmış. Dolayısıyla misafirler o kocaman kaşıklarla çorbayı
içememişler. Hem sofra kirlenmiş hem de misafirler aç kalkmışlar
sofradan.
İkinci gün ise, yine harikulade bir sofra kurulmuş. Bilge, bu
sefer yüreği samimiyetle sevgi dolu olan kişileri çağırmış. Aynı
kaşıklar ve aynı kural onlara da hatırlatılmış. Onlar ise ilk bir
kaç dakika sorun yaşasalar da sonra sorunu çözmüşler. Herkes
kaşığını karşısındakinin çorbasına daldırıp, çorbayı karşısındakine
içirmiş. Yemek bittiğinde, hem sofra kirlenmemiş hem de misafirler
karınlarını doyurmayı başarmışlar.
Misafirler gittikten sonra Bilge, öğrencisini yanına çağırarak
beklenen açıklamayı yapmış; Hayat sofrasında her kim sadece kendi
düşünürse, aç kalmaya mahkumdur. Her kim kendisiyle birlikte
etrafındakileri de düşünürse, işte onlar, hayatta manevi doyuma
ulaşanlar olacaktır. Bunu yapmayı başaran kişiler ise kalbi sevgi
ile dolu olanlardır."
İşin özeti; paylaşım, yani bencillikten uzaklaşmaktır a dostlar.
Bunu yaptıkça daha mutlu olacağız, daha mutlu oldukça içimiz sevgi
ile dolacak, içimiz sevgi ile doldukça daha çok yardımsever
olacağız. Nihayetinde bu döngü ile belki sonsuz mutluluğa
ulaşabiliriz. Biliyorum, 'sonsuz' düşüncesi muallakta kalacak,
ütopik bir kelime oldu ama olduğu kadarını yapamaz mıyız? Denemeye
değer...
Sağlıcakla kalın...