Çocukluk yıllarımdan bu yana sürekli duyduğum şeylerden bir
tanesi, Ülkemizin gelişmekte olan ülkeler sınıfında olduğudur.
Çocuk aklı işte, hep düşünürdüm, ben büyüdüğüm zaman gelişmiş
ülkeler sınıfında oluruz ve her şey çok daha güzel olur falan…
Ancak yıllar hızla geçti ve biz yol alamadık. Hala gelişmekte
olan ülkeyiz!
Siyasetten bağımsız olarak hep düşündüm. Biz tam olarak neleri
yanlış yapıyoruz? Çünkü biliyordum ki, bu mesele siyasetin dışında
ve üzerinde…
Kendimce gözlemler yapıyor ve ufak ufak yazmaya, anlatmaya
çalışıyorum.
Üç tane farklı ama birbirinden bağımsız olmayan kelime üzerine
kısaca konuşalım mesela.
İnovasyon (yenileşim), Teknoloji, Eğitim…
Bu üç kelimenin Türk Dil Kurumu’ndaki tanımlarına bakalım.
İnovasyon: Değişen koşullara uyabilmek için
toplumsal, kültürel ve yönetimsel ortamlarda yeni yöntemlerin
kullanılmaya başlanması.
Teknoloji: Bir sanayi dalı ile ilgili yapım
yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve aletleri, bunların kullanım
biçimlerini kapsayan uygulama bilgisi
Eğitim: Çocukların ve gençlerin toplum
yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve
anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul
içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme
*
En önemlisi olan eğitim ile başlamak gerekir sanırım. Çünkü
binanın temeli zayıf olursa, üst katlara ne kadar yatırım
yaptığınızın bir anlamı yoktur. Hatta anlamı vardır, yoktur demek
bile yanlış, çünkü temeli atmadan üst katlara çıkamazsınız
zaten.
Eğitimde geri kalınırsa olaylara geniş bir perspektifle
bakabilmek mümkün olmayacaktır. Çözüm bulmaya yönelik adımları atma
becerisinden yoksun bir kişinin inovatif olması da mümkün değildir.
Yenilikçi düşünemeyen kişilerle ise teknolojik gelişmelere ayak
uydurmak imkansızdır.
*
Bütün bunları konuştuktan sonra konuyu özünden kopartmadan biraz
daha farklı bir zemine taşımak gerekir elbet.
Gelişmiş ülkeler; inatla, teknolojiye yatırım yaparken, hayatı
kolaylaştırmak ve hızlandırmak için ‘neler yapılabilir?’ diye
düşünürken, geliştirdiği teknolojileri diğer ülkelere satıp, yüksek
ihracat rakamlarına ulaşarak ülkesindeki kişi başına düşen milli
geliri artırma çabasındayken, biz farklı şeylerle uğraşmamalıyız
artık.
Yazımın başında söylediğim şeyi tekrarlıyorum. Amacım siyaset
yapmak değil, bilakis uzak durmak. Amacım bugün değil, geçmişe
bakarak geleceği düzeltebilmek…
Nerede üzerine düşünmeye dahi gerek olmayan saçma bir konu var,
biz onu tartışmayı çok seviyoruz!
“Yahu adamlar bir aşı bulmuşlar ve falanca hastalığı yeryüzünden
silmek için büyük bir adım atmışlar” diyorsunuz. Size, Adriana Lima
ile bilmem kimin aşkından bahsediyorlar. İnsanların dilinde Adriana
Lima aşkı var. Zannedersin, ülkenin sınıf atlaması için gereken tek
şart buymuş ve dolayısıyla artık bütün sorunlarımız son bulacakmış
gibi. Bir şey dediğim yok. Onu da konuşun ama önceliklerinizi doğru
belirleyin.
“O değil de, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak bilmem
kaç terawatt’lık enerji üretmek mümkünmüş. Şu ülke bunun üzerine
çalışıyormuş” diyorsunuz. Size bambaşka lüzumsuz şeyler
anlatıyorlar.
*
Dip not: Tam burada çok komik bir durum var. Bütün bunları
söylediğiniz vakit, sizlere özgürlükten bahsedip, “isteyen istediği
şeyi okur ve konuşur, rahat bırakın insanları” diyenler var. Ama ne
tesadüf ki, aynı insanlar hususi münasebetlerde çok daha dikkat
edilmesi gereken şeyleri konuşurken hiç ama hiç özgürlükçü bir
yaklaşım sergilemezler! Bence kast ettiğim şey anlaşıldı gibi.
*
Yani nihayetinde bize hiçbir şey katmayacak, sırf kafalar
lüzumsuz şeylerle meşgul olsun diye dayatılan bir takım gereksiz
tartışmaları bir kenara bırakmalı ve ortaya ne koyabiliriz diye
çaba sarf etmeliyiz. Bunu yaparken de, niceliğin yani adedin değil,
niteliğin yani kalitenin önemli olduğunu unutmamalıyız.
Samimiyet çerçevesinde farklılıklarımızı bir kenara bırakıp
ülkemiz için müşterek noktalarda buluşup güzel işler
yapmalıyız.
Sağlıcakla kalın.