Geçen hafta çok yakından tanıdığım FETÖ'yle
uzaktan yakından asla bir irtibatı olmamış bilakis onlarla geçmişte
bile fikri mücadele vermiş tasavvuf ehli bir hocamla ilgili
AKİT gazetesinde FETÖ'cü diye haber çıktı.
Gazeteyi arayıp haberin kaynağını sorulduğunda ise -
"bize bir ihbar maili geldi"
dediler.
Böyle bir şey olabilir mi? Bir gazete sadece bir maille haber
yapar mı?
Mailin kimden geldiği de belli değil
üstelik.
Ama tabi önemi yok, çünkü adı "ihbar maili" olunca şu
zamanda "kıymet" görüyor malesef.
Şöyle bir dönemde birine FETÖ'cü demek ocu, bucu demek kadar
basit bir şey değil ama öyleymiş gibi basite indirgeyerek
kullanılıyor.
Bir insanı terörist ilan ediyorsunuz farkında
mısınız?
Ve bunu haber kaynağını doğrulatma ihtiyacı bile
duymadan, çok sıradan bir şeymiş gibi
yapabiliyorsunuz.
Bu sadece benim çevremde yaşanan onlarca örnekten biri.
Bunu neden anlattım.
Bu tasfiye süreci asılsız ihbarların primlendirildiği
bir sürece doğru evrilme tehlikesi yaşıyor.
Devlet kadrolarını FETÖ'den temizleyelim derken; başından beri
paralelle mücadelede Erdoğan'ın yanında olan, işinin ehli, likayat
sahibi insanların da bir şekilde tasfiyesine yol vermek bir
başka tuzağa düşmek demek.
Atlattığımız felaket ortada. Ki hala tam manasıyla da atlatılmış
değil.
Hem yaşanan sürecinden psikolojisinden hem de OHAL'den
faydalanarak kişisel hesaplarını FETÖ temizliği üzerinden
görmek isteyenlerle doldu bir anda etrafımız.
Meğer ne çok fırsatçı varmış.
Bu puslu havada kimin ayağını kaydırsam da yerine geçsem, bunun
babasını da sevmezdim zaten, gözünün üstünde de kaşı var'a kadar
gidebilecek çakallıklara fırsat vermemek gerekiyor.
Yoksa bu ileride çok daha büyük bir sorun olarak
karşımıza çıkacak.
CEMAAT DEĞİL LİYAKAT!
İleride karşımıza büyük bir sorun olarak çıkabilecek başka bir
risk daha var.
Paralelle mücadeleden sonra devlet içerisinde öne çıkan
başka bazı cemaat ve gruplar vardı.
Bir yandan FETÖ ile mücadele edilirken bir yandan da o cemaat ve
gruplar devlet içerisinde yükselişe geçti.
Tıpkı paralel yapının özellikle belli kurumları sarması
gibi yine devletin bazı kurumları, belli bazı cemaatlerle anılır
oldu.
Başından beri "yine aynı hataya mı düşülecek?"
endişesini yaşarken, darbe girişiminin ardından"sakın ha
sakın" diyorum.
Şimdi çok daha büyük bir tasfiye sürecinden geçiliyor ve haliyle
boşalan kadrolar bazı grupların ve cemaatlerin iştahını kabartıyor
olabilir.
Türkiye böyle acı bir deneyimin ardından ikinci bir
"cemaat" vakasını kaldıramaz!
Olur demiyorum ama ağzımız öyle bir yandı ki artık yoğurdu bir
değil bin kere üflemek zorundayız!
Cemaat camide güzel azizim.
Devlet içinde tasfiye olan kadroların yerine getirilecek
kişiler, cemaatine ya da görüşüne göre değil tamamen liyakata göre
alınmalı.
Mutlaka, mutlaka, mutlaka!!!