19 Ocak 2007...
"Dünyadaki insanların bir de silahsız kuvvetleri var. O
silahsız kuvvetler bizleriz"diyen bir fikir adamı,
bir gazeteci gazetesinin önünde silahlı saldırıya uğrayarak
öldürüldü.
Hrant Dink'i Ermeni kimliği üzerinden vurmaya çalışan
kim varsa, parmağı o gün o tetikteydi.
Fikirleri, fikirleriyle susturamayanların çaresiz silahlara
sarıldığının resmiydi.
Fikirlerin silahlardan daha üstün olduğunun kanıtıydı Hrant
Dink.
Bir özgürlük savaşçısıydı güvercin tedirginliğini üzerinde
taşıyan.
Şu sözleri kulaklarımızda:
"Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde
görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere
dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında
dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da
özgürce."
"Biliyorum" diyordu, "bu ülkede insanlar
güvercinlere dokunmaz"...
Bu ülkenin hamuruyla yoğrulmuş, özünü içine sindirmiş bütün
insanları bugün Hrant Dink'i saygıyla anıyor. Hrant Dink'i vatan
haini, düşman ilan edenlere inat, binlerce kişi Hrant oldu, Ermeni
oldu, onun için yürüdüler...
Faili meçhul bir cinayete kurban gitmedi
Hrant.
Faili belli, nihayeti bir türlü kesinleşmemiş bir
cinayet!
Hukuk sisteminin ağırlığı ve hantallığından mıdır
bilemiyorum. Hrant Dink davası uzadıkça davada aydınlatılması
gereken kritik noktalar zaman aşımına uğruyor. Faili belli bir
cinayetin 9 yıldır aydınlatılamaması "ucu ne kadar
karanlık yerlere dokunuyor?"sorusunu ister istemez
zihinlerimize taşıyor.
Her ne olursa olsun, katillerini mahkum etmek bu
ülkenin Hrant Dink'e olan borcudur.
Bu ülkede, ülkesini sevdiğini haykıran samimi ve cesur
insanlara öylesine ihtiyaç var ki.
Hrant Dink işte bunlardan birisiydi.
Ermenilerin ve Türklerin kardeşliğini dünyaya meydan okuyarak
haykırmaktan çekinmedi.
"Dünyaya diyorum ki, insana, dünya insanına,
'Senin Ermeni soykırımını tanıman
ya da tanımaman, benim için beş para ifade etmez"
sözleri sadece dünyaya değil içe dönük de bir mesaj
taşıyordu.
Hrant Dink, bu ülkeye "içimizdeki İrlandalılar"dan
çok daha fazla sahip çıkmış bir aydındı.
***
Aradan 9 yıl geçti.
28 Kasım 2015...
"İnsanlığın bu ortak mekanında silah, çatışma, operasyon
istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu
alandan uzak olsun. tarihimize değerlerimize sahip çıkalım"
diyen Tahir Elçi, tam da bu sözleri
söyledikten hemen sonra soğuk bir mermiyle can
verdi.
O da Hrant Dink gibi barış diyordu, kardeşlik
diyordu...
Yüzyıllardır beraber kardeşçe yaşadığımız bu topraklarda
silah olmadan, ölüm olmadan"birlikte
yaşama" vurgusu yapan aydınlık yüzlerin, bir
karanlığın içinde yok olması mümkün mü?
Düşünceleri farklı, dinleri, dilleri, hayata bakışları ne
kadar farklı olursa olsun, bir ağacın kökleri gibi aynı topraktan
beslendiğimiz, dalları yukarıda ayrılsa da kökleri birbirine deyen
bir ormanız biz...
Bir kardeşlik türküsünün uzayıp giden sözleri gibi geleceğe
uzanıyorken ellerimiz, nakaratını korkmadan, yılmadan, hep bir
ağızdan haykırmaya devam edeceğiz.
Bizi vururlar belki göğsümüzden teker teker, ama
kardeşliğimizi vuramazlar.
KARŞI BİLDİRİ
"Akademi dünyası uyuyor mu?" yazımın ardından
pek çok mail aldım. 1128 akademisyenin imza attığı bildiriye karşı
en güzel cevabın akademisyenlerden geleceğini, neden sessiz
olduklarını sormuştum.
Yazımın ardından 5 bin akademisyenin, "Akademisyenler
teröre karşı" bildirisiyle, hem diğer bildiriye karşı hem
de terör konusunda devletin yanında olduklarını ifade eden bir
bildiri yayınladıklarını öğrendim.
Olması gereken buydu.
Bilim ve düşünce dünyasının neferleri akademisyenler,
düşünceye düşünceye karşılık verdiler.