Hani derler “Hiç kimseden çekmedim senden çektiğim
kadar…”
İşte aynen o misal İslamiyet’te sinemacılardan ve sinema
sektöründen çektiğini hiçbir şeyden çekmedi.
Dünya sinemasının, özellikle de Hollywood’un
İslamiyet’e ve Müslümanlara bakış açısı malum.
Filmlerde Müslümanlar genellikle terörist
olarak gösterilir. İslam ülkeleri ve halkları ise geri
kalmış, medeniyetten nasibini almamış yerlerdir.
Nerde bir kötülük, bir cahillik, zorbalık varsa
İslam ve Müslümanlar vardır Batı menşeli
filmlerde.
Ve dünya bu filmlerle tanır İslamiyet’i ve
Müslümanları! Tabii ki bütünüyle yanlış bir bakış
açısıyla…
Ülkemiz sinemasında da durum çok farklı değil aslında.
Bir zamanların Yeşilçam filmlerinde din adamları ve
camii imamları geri kafalı, çağdışı, çıkarcı, üstü başı
pislik içinde tipler olarak resmedildi beyaz perdeye ve dahi
televizyon kanallarının yayınlarına.
Özellikle son on yıl içerisinde ise yeni bir akım
başladı Türk sinemasında. Belki artık din adamları eskisi
kadar tahkir edilmiyor ama bu sefer İslamiyet’i kötülemenin
mecrası değişti.
Hedefe kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim
kondu.
Tüm bu satırları yazmama neden olan özellikle metropol
şehirlerde reklamı yapılan bir filmin afişini görmem oldum.
Filmin ismi Sir-Ayet.
Kelimenin aslı normalde
“Sirayet”. Başkalarına geçme, bulaşma
anlamına geliyor. Kelimenin Sir-Ayet olarak dejenere
edilerek kullanılması manidar.
İnsanın aklına hemen ayet ve kutsal kitabımız
Kur’an-ı Kerim geliyor. Filmin fragmanının daha
ilk saniyelerinde ezan sesi kullanılıyor. Devamında ise
Kur’an-ı Kerim ayetlerinin büyü yapmak ve üç
harflileri çağırmak için kullanılması konusu işleniyor.
Aslında bu konu Türk sinemasında yeni bir olay
değil. Son on yıl içinde büyü ve üç harflilerle
ilgili tüm filmlerin isimlerinde ve içeriğinde Kur’an-ı Kerim
ayetleri kullanılıyor.
“Siccin” filmi mesela…
“Siccin” kelimesi Kur’an-ı
Kerim’de geçen bir kelime ama ne hikmetse bir büyü
filmine isim oluvermiş.
“Dabbe” filmi buna başka bir örnek.
“Dabbe” kelimesi de Kur’an-ı Kerim’de
geçen ve çok bilinen kelimelerden.
“Şeytan-i Racim” ve hakeza…
Yapımcılara ve yönetmenlere sorsanız Kur’an-ı Kerim ve
ayetler hakkında bilgileri neredeyse sıfırdır!
Belki de hayatlarında bir kere bile Kur’an-ı Kerim
okumuş değillerdir. Ama gelin görün ki konu bir korku,
büyü veya üç harfliler olunca adeta uzman kesilirler. Sözüm ona
hangi ayet, hangi kelime ile büyü yapılır çok iyi bilirler.
Filmleri izleseniz sanırsınız ki Kur’an-ı Kerim bir büyü
kitabı. Bütün kötülüklerin ve korkuların kaynağı!
İnsanlar bu kutsal kitaba sadece büyü yapmak için
başvuruyorlar sanki!
Belki de oluşturulmak istenen algı tam da
budur.
Yani Kur’an-ı Kerim’in kutsiyeti bu şekilde
yıkılmaya çalışılıyordur. Bu tarz filmlerin tek hedefi de budur
belki de.
Yoksa daha önce gişe hasılatı olarak başarısız olmuş
filmlerin devamı niteliğinde bir film niye çekilir ki?
Ey sinemacılar…
Lütfen o kirli ellerinizi kutsal kitabımız Kur’an-ı
Kerim’den çekiniz.
Sizin ve sizin gibiler 1400 yıldır Kur’an-ı Kerim’e
zarar vermeye çalışıyorlar ama nafile.
Sizin o karanlık ufuklarınız Kur’an-ı Kerim’i
algılamaktan çok uzak.
Siz gidin uzmanlık alanlarınızda sanat eserleri üretin
de millete bir faydanız dokunsun bari…
(NOT: www.internethaber.com ve Özışık
ailesine başsağlığı diliyor sabr-ı cemil niyaz ediyorum. Babaları
Seyyid Tahir Özışık'ın cenazesine iştirak ederek son yolculuğuna
uğurladık. Rabbim rahmeti ile muamele eylesin...)
SOSYAL MEDYA
TAKİP
twitter.com/msbeser
facebook.com/msbeser