Ermeni Soykırımı tezine cevap
Abone olŞükrü Elekdağ'a göre, Ermenilere tehcir uygulamasını "soykırım" olarak niteleyen Prof. Berktay, Osmanlı'ya nesnel bir gözle bakamıyor ve tarihsel gerçekleri çarpıtıyor.
Şükrü Elekdağ'a göre, Ermenilere tehcir uygulamasını "soykırım"
olarak niteleyen Prof. Berktay, Osmanlı tarihine nesnel bir gözle
bakamıyor ve tarihsel gerçekleri çarpıtıyor
CHP İstanbul Milletvekili, emekli büyükelçi Şükrü Elekdağ,
Milliyet'e verdiği bir mülakatla Prof. Halil Berktay'ın 1915
olaylarını "soykırım" olarak nitelendirdiği tezlerine yanıt
verdi.
Büyükelçi Elekdağ'a yönelttiğimiz sorular ve kendisinin yanıtları
özetle şöyle:
FİKRET BİLA: Prof. Halil Berktay, Milliyet'te çıkan mülakatında,
özetle, 1915'te Osmanlı hükümetinin Ermenilere karşı tehcir
uygulamasını "soykırım" olarak tanımlıyor, hükümetin tüm Ermeni
tebaasını sırf Ermeni oldukları için tehcire tabi tuttuğunu
belirtiyor, tehcirin bir etnik temizlik olduğunu, etnik temizliğin
de bugün soykırım sayıldığını vurguluyor. Berktay'ın bu ifadelerini
nasıl değerlendiriyorsunuz?
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ: Sayın Berktay konunun hukuki yönünü hiç bilmiyor ve
kavramları karıştırıyor. Etnik temizlikle soykırım tamamen farklı
kavramlardır. Etnik temizlik, egemenlik hakları açısından
tartışmalı olan bir bölgeyi diğer etnik gruplardan şiddet yoluyla
arındırarak etnik açıdan homojen hale getirmek suretiyle, o bölge
üzerinde "de facto" hak iddiasında bulunulabilecek bir durum
yaratmaktır.
Cesaret edemiyorlar
Siyasi kavram olan etnik temizliğin uluslararası alanda henüz
üstünde tam bir mutabakata varılan tarifi yapılamamıştır. Buna
mukabil, "soykırım" hukuki bir kavramdır ve Birleşmiş Milletler'in
1948 tarihli "Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması
Sözleşmesi"nde çok net tanımlanmaktadır. Ayrıca, Osmanlı
Hükümeti'nin, tüm Ermenileri, sırf Ermeni olmaları nedeniyle
tehcire tabi tuttuğunu iddia ederek fahiş bir hata yapıyor. Çünkü;
tehcir kanununun esas amacı, Doğu Anadolu'da savaş sahasında
Osmanlı ordusunun harekâtını engelleyen Ermenilerin, imparatorluğun
başka bölgelerine naklidir.
Bu husus, 1 Haziran 1915'te, Meclis-i Vükela'nın karara bağlayıp
Resmi Gazete'de yayımlattırdığı Kanun-ı Muvakkat'ta kayıtlıdır.
Ermeniler, 90 yıldır, tehcirin kendilerine karşı yok etme niyetiyle
uygulandığını ortaya koyan hiçbir somut kanıt veya arşiv belgesi
ortaya çıkaramadılar. Tezlerini, hatıra ve propaganda amacıyla
yazılmış uyduruk kitaplara dayandırıyorlar. Bu nedenle Ermeniler,
Birleşmiş Milletler Soykırımı Sözleşmesi'nin 9. maddesinde
öngörüldüğü şekilde iddialarını Uluslararası Adalet Divanı'na
götürmeye cesaret edemiyor.
Berktay, tehcir emrinin Osmanlı Devleti'nin tüm Ermeni tebaasını
kapsadığını söylüyor.
Bu iddiası da kesinlikle doğru değil. Sözünü ettiğim Kanun-ı
Muvakkat, bütün Ermenileri kapsamıyor. Tehcir, doğrudan cephelerin
güvenini sarsacak bölgelere uygulanmıştır. İsyan çıkaran, düşmanla
işbirliği yapan ve Ermeni komitacılara yataklık yapan diğer vilayet
ve bölgeler de eklenmiştir.
Telgrafın yorumu
Berktay, Dahiliye Nazırı Talat Paşa'nın 12 Temmuz 1915'te
Diyarbakır Valiliği'ne gönderdiği bir şifre telgrafı yorumlayarak,
Talat Paşa'nın Ermenilerin katli talimatını verdiği sonucuna
varıyor. Bu konuda görüşünüz nedir?
Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu, hem dünya savaşını hem de
Ermenilerin çıkardığı bir iç savaşı aynı anda yaşamaktadır...
Ermeni çetelerin katliamları, Müslüman ahalinin misillemelerine yol
açmıştır. Bab-ı Ali'ye ulaşan bir raporda, Diyarbakır'dan "sevk
olunan eşhas vasıtasıyla" Mardin'de Ermeni Piskoposu ile
Ermenilerden ve diğer Hıristiyan halktan "700 kişinin geceleri
koyun gibi boğazlandığı", katledilenlerin 2 bin kişiye vardığının
tahmin edildiği, civar vilayetlerdeki Müslüman ahalinin ayaklanarak
tüm Hıristiyanları katletmesinden korkulduğu yolunda bilgiler
verilmektedir.
Talat Paşa, Diyarbakır Valiliği'ne gönderdiği şifre telgrafta bu
konuda araştırma ister. Ermeniler hakkındaki "inzibati ve siyasi"
önlemlerin diğer Hıristiyanlara uygulanmamasını istemekte ve
bölgedeki bütün (alel-itlak) Hıristiyanların hayatını tehdit edecek
olaylara son verilmesi talimatı vermektedir. Hal böyleyken, Berktay
telgrafı, sağlıksız bir mantıkla, Osmanlı devletinin tasarlanmış
katliam yaptığını gösteren bir belge olarak yorumluyor.
Berktay, Ermenilerin tehcirde büyük can kaybına uğradığını,
tahminlerin 400 bin ile 800 bin arasında olduğunu söylüyor. Bu
insanlar nasıl telef oldu?
Ermenilerin can kaybına uğradıkları iddiasının inkâr edilecek bir
yönü yoktur. 5 cephede çarpışan bir ülkede, vatandaşların bir
bölümü cinayet şebekeleriyle kendi yurttaşlarını katlederse,
zorunlu göçten başka yapacak şey var mıdır?
Özellikle Doğu Anadolu'daki halkın göçe mecbur edilmesi, koşulların
yarattığı zorunluluktur. Kıtlık, hastalık büyük can kaybına meydan
vermiş, toplumlararası düşmanlık, durumu mukateleye (karşılıklı
katliama) dönüştürmüş, gerek Ermeni gerek Türk ve Müslüman halkın
ağır kayıp vermesine yol açmıştır. Osmanlı arşivlerindeki çok
sayıda belge, Osmanlı devletinin, savaş ortamındaki koşullar
nedeniyle, iyi niyetine rağmen, tehciri gerekli sorumlulukla
uygulayamadığını, tehcirin bazı durumlarda ağır bir insanlık
trajedisine dönüştüğünü ortaya koymaktadır.
Soykırım iddialarına karşı 7 gösterge var
BM Soykırımı Sözleşmesi'nde sözü geçen yok etme niyetinin varlığı
uygulamada nasıl saptanabilir? Yok etme niyeti gizli olduğu
takdirde bu nasıl teşhis ediliyor?
ELEKDAĞ: Niyetin varlığı bir yargı sürecinde, örneğin Alman Nazi
Partisi kararlarında Yahudilerin yok edilmesi hususundaki iradenin
belgelerde mevcudiyeti nedeniyle açıkça belirlenebilir. Gizli veya
kapalı bir niyet varsa, bunun saptanmasının yolu uygulamaların
izlenmesidir. Osmanlı arşivlerinde mevcut değildir. Aksine
belgelerde, göç ettirme işleminin mümkün olduğunca güvenlik içinde
yapılmasını sağlamaya yönelik yüzlerce talimat ve hükümet kararı
mevcuttur. Kapalı bir niyetin varlığını ise şu nedenlerle ileri
sürmek mümkün değildir:
Almanya'da Yahudilere karşı hükümet propagandası ile de desteklenen
anti-semitizme benzer bir anti-Ermeni akım Osmanlı
İmparatorluğu'nda mevcut değildi.
Savaş döneminde Ermenilerden oluşan sıhhiye bölükleri cephelerde
ateş altında hizmet vermişlerdir.
Ermenilerden oluşan levazım birimleri sadakatle devlete hizmet
etmişlerdir.
Çanakkale ve Sarıkamış savaşlarında Ermeni askerler Türklerle
birlikte düşmana karşı savaşmışlardır. Bu nedenle vatana hizmet
faslından birçok Ermeni vatandaşımız uzun süre maaş almıştır.
İstanbul'da yaşayan Ermeniler tehcir uygulaması dışında
bırakılmışlardır.
Savaştan sonra Osmanlı hükümeti Aralık 1918'de tehcire tabi tutulan
Ermenilerden geri dönmek isteyenler için bir dönüş kararnamesi
çıkarmış ve uygulamaya koymuştur.
Asılanlar oldu
Tehcir edilen halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması için önlem
alınması hususundaki hükümet talimatlarını ihlal edenlerden
1300'den fazla sivil ve asker, kurulan Divan-ı Harp mahkemelerinde
cezalandırılmış, birkaçı da asılmıştır. Bütün bunlar Osmanlı
devletinin Ermeni uyruklarına karşı yok etme niyetinin
bulunmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Berktay belgelere dayanmıyor
Ermeni propagandacılar savaş yıllarında Anadolu topraklarında ölen
Ermenileri dünyaya Osmanlı zulmünün masum kurbanları olarak
tanıtmaya çalışmışlardır. Ancak, bu propaganda sistematik olarak
gerçeğin bir bölümünü gözden kaçırmaya çalışmıştır. Bu da Ermeni
katliam ve zulmüyle ölen Türk ve Müslüman ahalidir.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nce son derece titiz
bir çalışma sonucunda 1998'de 4 cilt halinde yayımlanan "Arşiv
Belgelerine Göre Kafkasya ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi" adlı eser,
bilimsel bir kaynak olarak bu tek sesliliği gidermiş ve boşluğu
doldurmuştur. Eserin içerdiği belgelerdeki verilere dayanılarak
yapılan hesap, 1914-1921 döneminde Ermeni katliam ve zulmü
sonucunda 517.955 Türk'ün öldüğünü ortaya koymaktadır.
Sayın Berktay, "Yok böyle bir şey!.." diyecek yerde, orijinal
belgelere dayanan bu bilimsel eseri iyice incelemeli ve "Şurada
yanlış var" diyebilmelidir. Bunu yapmış değil.
Sayın Berktay, Osmanlı tarihine nesnel bir gözle bakamıyor,
belgelere dayanmadan hayal gücüyle olayları kendi kişisel eğilimine
göre tahrif ederek yorumluyor.
Salzburg toplantısı tek taraflıydı
Salzburg'da düzenlenen Ermeni iddialarının tartışıldığı
uluslararası toplantıya siz de davet edildiniz mi? Bu toplantıyı
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hayır, davet edilmedim. Bu toplantı "Tarihi Adalet ve Uzlaşı
Enstitüsü"ne bağlı 'Salzburg Semineri'nin düzenlediği bir faaliyet.
Fakat gördüğüm kadarıyla katılımcıların kompozisyonunda tam bir
çarpıklık var. Toplantıya davet edilen Türk konuşmacılar sadece
Ermeni tezlerine arka çıkan Taner Akçam, Halil Berktay, Fatma Müge
Göcek gibi kişiler. Diğer konuşmacılar da, hepsi Türkiye'yi sözde
soykırımla suçlayan Ermeni veya diğer ülkelerden akademisyenler. Bu
tür toplantılar bilimsel ciddiyeti olmayan, propaganda amaçlı
faaliyetler. Enstitü eğer adındaki "adalet" ve "uzlaşı"
sözcüklerine layık olmak istiyorsa, Türk tezlerini hakkıyla
savunabilecek kişileri ve akademisyenleri toplantılarına davet
etmesi gerek.
Elekdağ kimdir?
1924'te İstanbul'da doğdu. İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret
Okulu'nun ardından Paris Üniversitesi'nde iktisat doktorası yaptı.
Japonya Büyükelçisi, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, ABD Büyükelçisi
oldu. Milliyet ve Sabah'ta köşe yazarlığı yaptı. Halen CHP İstanbul
Milletvekili olan Elekdağ, TBMM Türkiye-AB Karma Parlamento
Komisyonu Üyesi.
RÖPORTAJ: Fikret BİLA
www.milliyet.com.tr