Erdoğan Bayraktar ve klavye mücahitleri

Erdoğan Bayraktar'ın istifa şekli de özrü de olay oldu. Oğlunun adı yolsuzluk davasına karışınca bir kesim gözü kapalı hakaretler yağdırdı, bir kesim de gözü kapalı savundu Bayraktar'ı.

Hatice KÜBRA kubra@internethaber.com


Erdoğan Bayraktar'ın istifa şekli de özrü de olay oldu.

Oğlunun adı yolsuzluk davasına karışınca bir kesim gözü kapalı hakaretler yağdırdı, bir kesim de gözü kapalı savundu Bayraktar'ı.

Sonra bir canlı yayında istifasını açıklarken Başbakan'ı da istifaya çağırınca birden hakaret edenler için "dürüst, mert" oluverdi, savunanlar için de "partisini, davasını satan adam" ilan edildi.

Saflar değişmedi ama söylemler ışık hızıyla ağız değiştirdi.

Dün Başbakan Erdoğan'dan "liderim" diyerek özür dileyince bi afalladı bu heyecan timleri.

Hadiiii...

"O kadar sallamıştık adamın arkasından şimdi bu oldu mu Bayraktar?" diye hayıflanan iç seslerine inat, parmakları klavyede yine boş durmadı.

Üçüncü kez ağız değiştirmek birilerine zor gelse de bazıları için hiç sorun olmadı.

Zor tabi, körü körüne bulunduğun safı savunmak için sıklaştırdığın söz kalabalıklarının arkasında durmak. Yapılan her çalıma karşı, topun yönüne göre yeniden oyun kurmak.

Bu olay bile, aslında yaşadığımız karmaşanın içinde fanatizmle beslediğimiz kutuplarımızın vicdandan, sorgulamadan, mantıktan ne kadar uzak durduğumuzu göstermiyor mu?

Duruşu artık sadece durduğu yerden ibaret olanların çokluğu, böyle durumlardan sonra daha bi görünür oluyor sanki.

Sadece Erdoğan Bayraktar için değil bir çok kişi, bir çok olay için geçerli bu durum.

Facebook'da kişi etiketler gibi etiketleniyor insanlar. Ama isimleriyle değil; yakışan, yakışmayan sıfatlarla etiketleniyor. İşimize geldiğinde çok dürüst oluyor, işimize gelmediğinde çok kaypak.

Kimsenin etiketi üstüne de yapışmıyor bu devirde. Beğenmedin mi hemen çıkart diğerini yapıştır, o kadar pratik yani.

İnsanların fikri elbet değişir de,  2 gün arayla mert dediğin adama namert diyebilmek için de, aksi için de  "insaf" gerekir.

Ama pardon, unutmuşum.

Biz "insaf"ı terk edeli çok oldu değil mi?

Erdoğan Bayraktar'a karşı anlık refleksle küfür ve hakaret yağdıranlarla, onu istifa şeklinden dolayı yerlere göklere sığdıramayanların yerinde olmayı hiç ama hiç istemezdim.

Şimdi topu taca nasıl atacaklar merak ediyorum.

Kraldan çok kralcı olmak kötüdür ama mevzu siyaset olunca en kötüsü zannımca. 


İNANMAYANA HAKARET İSLAMİ TAVIR MIDIR?

Hürriyet yazarlarından Melis Alphan dün bir tweet attı.

Önce "Hz. Muhammed bu kadar istismar edileceğini bilse bu dini icat etmezdi kanımca" dedi. Ardından gelen tepkilere cevaben "peygambere hakaret etmedim. Bana göre dinler insan ürünüdür. bu nedenle "icat" dedim. Bu da benim inanışım" diye yazdı.

Tabi doğal olarak, Hz. Muhammed'e ve İslam'a hakaret edildiğini düşünenler ağza alınmayacak küfür ve hakaretlerle "haddini bildirdiler."

Hiç hoşuma gitmese de şunu ifade etmek zorundayım ki Melis Alphan'ın tweetinde dine hakaret yoktu.

Ateistler ve deistler dinlerin insan icadı olduğunu düşünürler. 

Bu inanmayan bir insanın düşüncesini yazmasından öte geçmeyecek bir durumken bizim çok dindar müslümanlarımız ne yaptı?

Peygamberimizi savunmak adına Peygamberimizin hiç yapmadığı bir şekilde tepki gösterdiler.

Hz. Muhammed'in hayatı boyunca Allah'a inanmayan, kendisine inanmayan bir insana en ufak bir hakaretini göremezsiniz. Aksine tebliğde bulunur ve inanmamakta ısrar ederse hidayet diler. İslam ahlakı budur özünde. Bu durumda "Hz. Muhammed din icat etti" diyen birine saldırmak ne kadar İslamidir?


İslam için klavyeleriyle ön saflarda çarpışan mücahitlerimiz keşke biraz da işin ahlaki boyutuyla ilgilenseler.


Bugün Twitter'da gördüğüm çok manidar bir tweetle konuyu bağlayayım. Belki mevzuyu özetler:

"Şeriatı getirmek için 10 kişi oturduğumuz masadan namaz için 3 kişi kalkınca umutlar yine başka bahara kaldı."