Elif Şafakın 40 aşk kuralı
Abone olKarşınızda Elif Şafak’ın “Aşk” romanında bahsedilen “40 kural”
Hayatta karşımıza çıkan şeyler belli şekillere bürünürler,
bunları gruplayacak olursak aşağıdaki liste çıkar karşımıza. Benim
için önemli olan deneyimlerin hangi şekle bürünerek geldiği ya da
hangi gruba ait olduğu değildir.
Önemli olan olanı hayır ve şer diye ayırmadan olduğu gibi kabul etmek ve sorumluluklarımızı yerine getirerek bir üst zemine çıkıp yeniden sıfırdan başlayabilmektir.
Toprak: Hayattaki derin, sakin, katı
şeyler…
Su: Hayattaki akışkan, kaygan ve değişken
şeyler…
Rüzgar: Hayattaki terk, göç ve devr eden
şeyler…
Ateş: Hayatta yakan, yıkan,yok eden şeyler..
Boşluk: Hayatta, varlıklarıyla değil yokluklarıyla
bizi etkileyen şeyler…
Birinci Kural: Yaradanı hangi kelimelerle
tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı
dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa
aklına, demek ki sende korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok
eğer Tanrı dendi mi evvele aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan,
sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
İkinci Kural: Hak Yolu’nda ilerlemek yürek işidir,
akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki
kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil!
Üçüncü Kural: Kuran dört seviyede okunabilir. İlk
seviye zahire manadır. Sonraki batıni mana. Üçüncü batıninın
batınisıdır. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler
kifayesiz kalır tarif etmeye.
Dördüncü Kural: Kainattaki her zerrede Allah’ın
sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede,
havrada değil her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı
gibi O’nu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa sonsuza dek O’nda
kalır.
Beşinci Kural: Aklın kimyası ile aşkın kimyası
başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. ‘Aman
sakın kendini’ diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek
dediği: ‘bırak kendini, ko gitsin!’
Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer.
Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa
harap bir kalpte var!
Altıncı Kural: Şu dünyada çatışma, önyargı ve
husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla
takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz
olur.
Yedinci Kural: Şu hayatta tek başına inzivada
kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat’i
keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak
görebilirsin.
Sekizinci Kural: Başına ne gelirse gelsin,
karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana
kimsenin bilmediği bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar
geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde
edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de
şükredebilendir.
Dokuzuncu Kural: Sabretmek öyle durup beklemek
değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp
gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları
sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki,
gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.
Onuncu Kural: Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı,
Kuzey ya da Güney -çıktığın her yolculuğun içine doğru bir seyahat
olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi sonunda arzı
dolaşır.
On Birinci Kural: Ebe bilir ki sancı çekilmeden
doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve
taptaze bir “Sen” zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır
olman gerekir.
On İkinci Kural: Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan
her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu
yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
On Üçüncü Kural: Şu dünyada semadaki yıldızlardan
daha fazla sayıda sahte hoca şeyh şıh var. Hakiki mürşit seni kendi
içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir
keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.
On Dördüncü Kural: Hakk’ın karşısına çıkardığı
değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen
değil seninle beraber aksın.” Düzenim bozulur, hayatımın altı
üstüne gelir “diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının
üstünden daha iyi olmayacağını?
On Beşinci Kural: “Allah, içte ve dışta her an
hepimizi tamama erdirmekle meşguldur. Tek tek hepimiz tamamlanmamış
bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, attığımız her badire
eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla
ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu
hedefler.”
On Altıncı Kural: Kusursuzdur ya Allah, O’nu
sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları
sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir.
Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü
yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne layıkıyla
sevebilirsin.
On Yedinci Kural: Esas kirlilik, dışta değil içte,
kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü
görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla
çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art
niyettir.
On Sekizinci Kural: Tüm kainat olanca katmanları
ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan dışımızda bizi
ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir
sestir. Şeytanı kendinde ara; dışında, başkalarında değil. Ve
unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir. Başkalarıyla değil, sadece
kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır.
On Dokuzuncu Kural: Başkalarından saygı, ilgi
ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları.
Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini
sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı sevin. Yakında gül
yollayacak demektir.
Yirminci Kural: Yolun ucunun nereye varacağını
düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk
adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.
Yirmi Birinci Kural: Hepimiz farklı sıfatlarla
sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını
isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı
göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak,
Hak’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.
Yirmi İkinci Kural: Hakiki Allah aşığı bir
meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı
namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak
yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.
Yirmi Üçüncü Kural: Yaşadığımız hayat elimize
tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi
oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için.
Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar.
Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz.
Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima
orta yerde…
Yirmi Dördüncü Kural: Madem ki insan eşref-i
mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda
Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır
soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa,
hapse girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek,
gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.
Yirmi Beşinci Kural: Cenneti ve cehennemi illa ki
gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini
çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeye başarsak, cennetteyiz
aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve
kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.
Yirmi Altıncı Kural: Kainat yekvücut, tek
varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır.
Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının hele hele senden zayıf
olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın
kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti,
herkesin yüzünü güldürebilir.
Yirmi Yedinci Kural: Şu dünya bir dağ gibidir, ona
nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından
hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı bir laf yankılanır. Şer çıkarsa,
sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında
kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda
göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya
değişir.
Yirmi Sekizinci Kural: Geçmiş zihinlerimiz
kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir
hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi
değiştirebiliriz. Sufi daima şu an’ın hakikatini yaşar.
Yirmi Dokuzuncu Kural: Kader, hayatımızın önceden
çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten” ne yapalım kaderimiz
böyle “ deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun
tamamı değil sadece yol ayırımlarını verir. Güzergah bellidir ama
dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatın hakimisin,
ne de hayat karşısında çaresizsin.
Otuzuncu Kural: Hakiki Sufi öyle biridir ki
başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta
iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime
kötü laf etmez.
Sufi kusur görmez. Kusur örter.
Otuz Birinci Kural: Hakk’a yaklaşabilmek için
kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde
yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir
hastalık; kimi ayrılık acısı çeker; kimi maddi kayıp… Hepimiz
kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama
kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise, ne yazık ki
daha da sertleşerek çıkar.
Otuz İkinci Kural: Aranızdaki bütün perdeleri tek
tek kaldır ki, Tanrı’ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların
olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yakut yargılamak için
kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi
doğrularını putlaştırma. İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük
taslama!
Otuz Üçüncü Kural: Bu dünyada herkes bir şey
olmaya çalışırken sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın
çömlekten farkı olmamalı. Nasıl çömleği tutan dışındaki biçim
değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı
değil, hiçlik bilincidir.
Otuz Dördüncü Kural: Hakk’a teslimiyet ne zayıflık
ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son
derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve
girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.
Otuz Beşinci Kural: Şu hayatta ancak tezatlarla
ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya
inanmayan kişi ise içindeki inananla. İnsan-ı Kamil mertebesine
varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları
kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.
Otuz Altıncı Kural: Hileden, desiseden endişe
etme. Eğer birileri san tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa,
Tanrı’da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri
düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır
karşılıksız kalır, ne bir katre şer.
O’nun bilgisi dışında yaprak bile kımıldamaz. Sen sadece buna
inan!
Otuz Yedinci Kural: Tanrı kılı kırk yararak
titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki
sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir
saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölme
zamanı.
Otuz Sekizinci Kural: ’Yaşadığım hayatı
değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?’ diye sormak için
hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne
geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.
Tek bir gün bile tıpatıp aynıysa yazık. Her an her nefeste
yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce
ölmeli.
Otuz Dokuzuncu Kural: Noktalar sürekli değişse de
bütün aynıdır. Bu dünyadan giden bir hırsız için bir hırsız daha
doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem
bütün hiçbir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır,
merkezinde… Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz.
Ölen her Sufi için Yeni bir Sufi daha doğar.
Kırkıncı Kural: Aşksız geçen bir ömür beyhude
yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalı, mecazi mi, yoksa
dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma! Ayrımlar ayrımları
doğurur. AŞK’ın ise hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde,
ya da dışındasındır, hasretinde.
Bu kuralların sadece ekranda okuduğunuz yazıdan ibaret olmamasını,
hayatınızın içinde yer almasını ve karanlık noktalarınızı
aydınlatan ışık olmasını dilerim.