Diyarbakır cezaevi tartışılıyor
Abone olVedat Ahsen Coşar Diyarbakır'da düzenlenen ‘Türkiye, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğiyle Yüzleşiyor’ sempozyumunda konuştu.
Diyarbakır'da düzenlenen ‘Türkiye,
Diyarbakır Cezaevi Gerçeğiyle Yüzleşiyor’ sempozyumunda konuşan
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşar, “Diyarbakır
askeri cezaevinde yaşananlar, insan olarak bizim utancımızdır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin utancıdır. Keşke bu topraklarda
tarih başka türlü yazılsaydı. Biz bugün böylesine utanmasaydık”
dedi. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı BDP'li Osman Baydemir
ise 1915 olaylarıyla yüzleşilmeden 12 Eylül ile yüzleşilemeyeğini
söyledi.
78’liler Girişimi’nin oluşturduğu, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu tarafından iki gün sürecek olan, ‘Türkiye, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğiyle Yüzleşiyor’ sempozyumu başladı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda düzenlenen sempozyuma, çok sayıda, yazar, gazeteci, siyasetçi, akademisyenin yanısıra, Diyarbakır Cezaevi mağdurları ile yakınları katıldı.
‘AMACIMIZ İNTİKAM ALMAK DEĞİL’
12 Eylül döneminde cezaevinde yaşamını
yitirenler için yapılan saygı duruşunun ardından başlayan
sempozyumun açılış konuşmasını yapan 78’liler Girişimi sözcüsü
Celalettin Can, sempozyumun temel amacının Diyarbakır Askeri
Cezaevi’nde yaşanan vahşeti, işkenceyi ve baskıyı deşifre etmek
olduğunu söyledi.
Amaçlanının kin ve intikam almak olmadığını belirten Can, “Amacımız
o dönemin yaralarını adalet duygusuyla sarmaktır. Şimdi biliyoruz
ki Diyarbakır Cezaevi, ölümü kurtuluş olarak görmenin başka bir
adıymış” dedi.
BAYDEMİR: İNSANLARI AT VE EŞEK
POZİSYONUNA GETİRDİLER
Sempozyumda konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, 12 Eylül askeri darbesinde henüz çocuk olduğunu ve askerlerin köylerine yaptığı baskını anlatarak şöyle dedi:
“Çocukluğumdan hareketle ‘O dönem zindanda ne yaşandı?’ sorusunun emin olun belleğimde şu an hayalini kurabiliyorum, senaryosunu oluşturabiliyorum. Jandarmalar köyü sardı, bütün köy ahalisi köy meydanında topladı. Kadınlar ve çocuklar seyirlik kısmına geçirildi. Erkekler ve özellikle orta yaşlı ve yaşlılar köy meydanına getirildiler. Yaşlılar eğdirildiler, at ve eşek pozisyonuna getirildiler. Orta yaştakiler yaşlıların sırtına bindirildiler. Kadınların, çocukların huzurunda meydanda dolaştırıldılar. Kadınların elleri bağdaşlıydı, tülbentleriyle ağızlarını kapatmışlardı. Biz anlamıyorduk. Onlar ağlıyorlardı. Biz ise ağlamakla gülmek arasında gidip geliyorduk. Niye ağladıklarını da bilmiyorduk. Yaşlıların niye orta yaşlıları sırtında taşıdıklarını da bilmiyorduk. Ama en sonunda biz de ağladık. Biz ağladığımızda herkes hayvan dışkısının içerisindeydi. O zaman bunun kötü bir şey olduğunu anlamıştık. Köy meydanında bunlar yaşanıyorsa acaba zindanlarda ne yaşanıyordu?”
‘1915 İLE YÜZLEŞMEMİZ LAZIM’
Baydemir, önce gerçeklerle hesaplaşılması
gerektiğini ifade ederek, hesaplaşmadan kasıtlarının, kin ve
intikam duygusu olmadığını kaydetti. Dönemin vicdanını ya da
vicdansızlığını, toplumun vicdanında mahkum etmek gerektiğini
belirten Baydemir, Diyarbakır Cezaevi’nin mutlaka müze yapılması
gerektiğini dile getirdi.
Dönemin vicdanını ve vicdansızlığının mahkum edilmediği sürece ‘o
vicdan’ın yeniden nüksedebileceğini savunan Baydemir, “O risk canlı
olarak her zaman karşımızda durabilir. O vicdan 1996 yılında
Diyarbakır cezaevinde yeniden nüksetti. 10’u aşkın vatandaşımız
Diyarbakır cezaevinde katledildi. Aralık 1999’da cezaevlerinde yine
o vicdan nüks etti. Eger biz Şeyh Sait dönemiyle, Seyit Rıza
dönemiyle, Koçgiri dönemiyle yüzleşmeden, 12 Eylül ile
yüzleşemeden, onurlu bir geleceğin yol haritasını sağlıklı bir
şekilde cizebilme imkanına sahip olabileceğimiz konusunda
şüphelerim ve kaygılarım var. Biz 1915 ile yüzleşmeden, 12 Eylül
ile yüzleşemeyiz. Vallahi yüzleşemeyiz, billahi yüzleşemeyiz. Önce
1915 ile yüzleşmemiz lazım. Gerçekten soft, sade, kardeşce
yaşabileceğimiz bir geleceğimizi kurgulayabilmek için bütün
geçmişimizin negativizmi ile yüzleşmemiz gerekiyor” diye
konuştu.
KEŞKE BU TOPRAKLARDA TARİH BAŞKA TÜRLÜ YAZILSAYDI
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşar ise, “Devletin hayali ve gerçek düşmana karşı teyakkuza geçtiği, temel ve hak ve hürriyetleri kısıtladığı, hukukun sağladığı güvenceleri yok saydığı, bütün bunları yapabilmek için sivil, askeri veya başkaca güçleri kullandığı, hatta yargı organlarıyla ittifak yaptığı zamanlardır, zor zamanlar” dedi.
Kimi zor zamanlarda yaşananların insanı,
insanlığı, devleti, devletin kurumlarını utandırdığını dile getiren
TBB Başkanı Coşar şöyle konuştu:
“Demem şu ki, Diyarbakır askeri cezaevinde yaşananlar insan olarak
bizim utancımızdır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin utancıdır. Keşke
bu topraklarda tarih başka türlü yazılsaydı. Biz bu gün böylesine
utanmasaydık. Ama yaşananlar yaşanmış, tarihteki yerini almış
olmakta, bu artık mümkün değildir. Yaşananları yaşanmamış saymak,
yadsımak, yaşananların üzerine örtmek ise, hiç ama hiç mümkün
değildir. O halde bu utançtan biraz da olsa kurtulmak, temizlenmek
ve arınmak için önce Diyarbakır Cezaevinde yaşananlara yüzleşmek
gerekir. Zira gerçekler belki insanın canını açıtır. Ama
yalanlardan her zaman daha iyidir ve daha çok işe yarar. Özür
dilemek de gerekir. Sadece sözcüklerle değil, eylemlerle de özür
dilemek gerekir. Her halde özür dilemenin bir yolu da, Diyarbakır
askeri cezaevini müze yapmaktır. Ben inanıyorum ki orayı müze
yapmak, nefreti kini intikamı yaşatmaya, gelecek kuşaklara bu
negatif duyguları aktarmaya değil, Marks’ın dediği gibi ‘insanın
yaptığı en büyük duygusal devrim’ olarak tanımladığı utanma
duygusunu yaşatmaya, vicdanları dimdik ayakta tutmaya ve tetikte
tutmaya hizmet edecektir. Bunları yapabilelim ki, tüm dünya ‘bir
zamanlar bir halk vardı, Türk ve Kürt bir halk. Ve onlar uygarlığın
damarlarına yeni bir anlam ve haysiyet aşıladılar’
desin.”Diyarbakır Cezaevi’nde, tutulanlar ile yakınları da,
sempozyuma katılarak 12 Eylül döneminde yaşadıklarını
anlattı.
CEZAEVİNİN ÖNÜNE KARANFİL BIRAKTILAR
Sempozyuma katılanlar verilen öğlen
arasında, Diyarbakır Cezaevi’nin önüne giderek, yaşamını yitirenler
için cezaevinin önüne karanfiller bıraktı. 78’liler Girişimi’nden
Nimet Tanrıkulu Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları unutmadıklarını
göstermek için burada olduklarını belirterek, “Diyarbakır Cezaevi
bir tarihtir. Buranın yıkılmasına izin vermeyeceğiz. Elbirliği ile
verdiğimiz mücadele ile bu cezaevinin bir insan hakları ve utanç
müzesi haline getireceğiz” dedi.
Prof Dr. Gencay Gürsoy ise, “Eğer siyasi aktörlerin yüreğinde biraz
vicdan var ise ve Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları biliyorlarsa
Kürt sorununu çözmeleri gerektiğini anlamış olurlar. Bizim
görevimiz burada yaşanan vahşeti siyasi aktörlerin gözüne sokmaya
devam etmektir” diye konuştu.
LEYLA ZANA: BU CEZAEVİ BİZE ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ
Eşi Mehdi Zana’nın da hapis yattığı
Diyarbakır Cezaevi ile ilgili konuşan Leyla Zana da “Bu cezaevinde
yaşananların bizden aldığı çok şey olduğu gibi bize çok şey de
öğretmiştir. Buradan öğrendiklerimizle bir halk olarak kendimizi
yeniden inşa ettik. O zamanlar bu halkın bir derneği bile yoktu.
Ama burada direnen fidanların açtığı yolda halkımız büyük
kazanımlara ulaşmıştır” diye konuştu.