Depresyonun en iyi ilacı aşk
Abone olPsikiyatr uzmanı Ali Ayas, aşkın içgüdüleri tarafından önce kendini koruması ve düşünmesi telkin edilen insanoğlunun egosunu adeta erittiğini söyledi.
İçgüdüleri tarafından "önce kendini koruması ve düşünmesi"
telkin edilen insanoğlunun egosunu adeta eriten bir duygudur;
aşk... Ruhsal hastalıklardakine benzer bazı değişikliklerin
vücudumuzda aşık iken de meydana gelmesine karşın, psikiyatride bir
hastalık olarak kabul edilmeyen ve bilimsel açıklaması yapılamayan
aşk; insanı yaşama bağlayan bir faktör olabildiği gibi, bazen
marazi bir hale de dönüşebiliyor. Aşığın kendini ve karşısındakini
idealize ederek yücelttiğini, karşısındakinin sivriliklerini,
aykırılıklarını yumuşattığını; hatta görmezden geldiğini belirten
Psikiyatri Uzmanı Dr. Ali Ayas, bu duyguyu şu ifadelerle
tanımlıyor: "Gördüğümüze aşık olmayız, aşık olduğumuzu görürüz.
Belki de ilk kez bir başkasının iyiliği için gerçekten kaygı
duyarız. O başkası 'ben'imizin önüne geçer. Neredeyse egomuz erir,
onunkinin içinde kaybolur. Bu ilginç bir duygudur, sanki doğamıza
da aykırıdır. Çünkü içgüdülerimiz bize önce kendini koru, önce
kendini düşün diye emretmiştir." Doğamıza pek aykırı gibi
görünmesine bakarak aşkın hastalık olup olmadığının akla geldiğini
ifade eden Dr. Ayas, aşığın ruh halini ise şöyle dile getiriyor:
"Gerçekten de ruhsal hastalıklardakine benzer bazı değişikliklerin,
vücudumuzda aşık iken de olduğu gösterilmiş; serotonin, dopomin,
oksitosin gibi hormonların seviyelerinin değiştiği ispatlanmıştır.
Yine de tüm bunlar aşkın hastalık olduğu anlamına gelmez elbette;
çünkü sevgililer arasındaki duygu alışverişi sanıldığından
karışıktır. Eşitlik ilkesine dayanmaz. Kartopu gibidir.
Verdiğimizden çok daha fazlası bize geri döner. Seçilmiş olmak,
beğenilmiş olmak gibi ihtiyaçlarımız karşılanır, seçip beğendiğimiz
için. Bu evrende yalnız olmadığımızı hissederiz. Çünkü biraz da
onun ayakları ile yere basarız daha sağlam olarak." AŞK TUTKUYA
DÖNÜŞTÜĞÜNDE KISKANÇLIĞIN GÜDÜMÜNE GİRİYOR Aşkın, sahiplenme arzusu
ve sonucunda bir çeşit eşitlik içinde birleşme arzusu olabileceğini
dile getiren Dr. Ayas, buradan hareketle 3 çeşit aşktan söz
edilebileceğini kaydediyor. Aşk çeşitlerini 'hükmeden aşk', itaat
eden 'adayıcı aşk' ve 'birleştiren aşk' şeklinde sıralayan Ayas,
"Her üçü de tutkuya dönüşebilir. Tutku sahiplenmenin son ve kesin
halidir. Mutlak olarak sahip olunma ya da sahip olma isteğidir.
Nietzsche köleleştiren tutku için şöyle der; sahip olduğuna dair
daha ince kanıtlar ister kişi. Bize verdikleri değil, aynı zamanda
bizim için nelerden vazgeçebildiğini görme arzusudur. Dolayısıyla
köleleştiren aşk aynı zamanda tüketen bir aşktır da. Aşk, tutkuya
dönüştüğünde kıskançlık ve nefretin güdümüne girer. Gazetelerin
üçüncü sayfalarındaki cinayetlerin 'aşk cinayeti' değil 'tutku
suçu' olduğunu unutmayalım" diyor. Bazı aşkların hastalıklı bir
hale gelip psikiyatrinin alanına girebildiklerini belirten Dr. Ali
Ayas, hastalık boyutu alan aşkları şöyle özetliyor: "Erotomani, (ki
bir çeşit akıl hastalığıdır) en sık rastlananıdır. Genelde daha üst
sosyoekonomik düzeydeki bir erkeğe karşı bir kadının hissettiği
imkansız aşktır. Gerçekle ilgisi kopmuş olan kişi bu aşkı hayalinde
(hezeyanlarına) büyütür; hatta bazen karşısındaki kişinin hayatını
zehreder. Don Juanizm de bir başka hastalıklı aşk türüdür. Aslında
buna aşk demek pek doğru değildir. Olabildiği kadar çok kadınla
çiftleşme arzusudur. Burada kadını elde etme arzusu 'dayanılmaz bir
aşk'mış gibi yaşanır. Cinsel birliktelikten sonra ise ortada hiçbir
duygu kalmaz." Aslında aşkın fizyolojimizde yol açtığı
değişikliklerin büyük bir kısmının iyileştirici özellikleri
olduğunu vurgulayan Dr. Ayas, "Aşk kalp hızımızı arttırır, kan
dolaşımını hızlandırır, kişi kendini daha enerjik hisseder. Önceden
aşılmaz gibi gördüğü sorunların üstesinden gelebilme gücünü
kendisinde bulur. Fiziksel görünüm ve sağlığına daha dikkat eder.
Spora başlar, estetik bakımını aksatmaz. Dolayısıyla özgüveni artar
ve kendini daha sağlıklı hisseder. Yine bazı hormon değişimleri
kişiyi depresyondan koruyucu bir etki yapmaktadır. Dünyaya ve
insanlara hoşgörüyle yaklaşır. Belki de 'aşkın uğur getirmesi' sözü
bununla ilgilidir" diyor.