Daha ne kadar dibe vuracağız?

Yazık ki şöyle bir ortamda hem milli iradeden yana olup hem de yolsuzlukların karşısında olmak en azından teoride pek mümkün görünmüyor.

Hatice KÜBRA kubra@internethaber.com


"Dibe vurmadan yüze çıkamazsın" 
sözüyle bir kara mizah portresi çizmenin ramağında yaşıyoruz.

Çok saçma, çok tutarsız, çok umutsuz günlerden geçiyoruz.

Elbette inancı olan herkes için umut var, bu hakkımızı bir yerlerde saklı tutuyoruz.

Fakat safların bir yandan bu kadar sıklaştığı bir yandan bu kadar keskin bir şekilde birbirinden ayrıldığına en azından 11 yıllık AK Parti iktidarında ilk kez tanıklık ediyoruz.

Düne kadar Gülen Cemaati''ne düşman olanların, her taşından altında bir cemaat parmağı arayanların bir anda içlerinde doğan cemaat aşkını vizyona koymaları ya da zamanında cemaatin bir numaralı savunucusu olan, "cemaat paranoyası bunların gözünü bürümüş" diyenlerin şimdi içimdeki düşman moduna geçerek sergiledikleri performansı gişede yarıştırmaları bende asrın en gerçekçi gerilim filmini izliyormuşum hissi uyandırıyor.

Normalde dün mutlak bir dille savunduklarını bugün aynı dille inkar edebilenlerin düştükleri durum komediden öteye geçemez.

Fakat oluşan güvensizlik ve düşmanlık ortamı yüzünüzdeki en hafif tebessümü dahi silmeye yetiyor. Geriye anlam veremediğiniz bir yabancılaşma ve gerilim hissi kalıyor.

Cepheleri birbirine karışmış bu savaş halinde artık neye, kime inanacağını bilmeyen bir insanlar topluluğu var.

Gerçekliğini yitirmiş olmanın endişesiyle her gün pompalanan belgelerle, bilgilerle, söylemlerle kafası davula dönmüş.

İşin daha vahimi ise tarafını ilan etmiş her tokmağın kurbanı edilmek isteniyor.

AK Parti'ye karşı "iyi hoş da siz de..." diye başlayan cümleler kurduğunuzda iyi-hoş olarak nitelendirdiğiniz tüm ifadeler kifayetsiz kalıyor. "Siz de"den sonra gelen ne varsa bir tahammülsüzlük çemberine hapsediliyor ve kendinizi ansızın "milli irade"nin karşısında duran bir antidemokrat olarak buluyorsunuz.

Aynı durum cemaat için de geçerli.

Ola ki "iyi hoş da siz de..." deme gafletinde bulundunuz. Artık konuştuğunuz bir ahbabınız ya da hatır gönül kurduğunuz bir insan olmaktan çıkıyor. Sizin için değil belki ama onun için artık siz "yolsuzluk ve rüşvete" eyvallah diyebilen herhangi birinden farklı değilsiniz.

Yazık ki şöyle bir ortamda hem milli iradeden yana olup hem de yolsuzlukların karşısında olmak en azından pratikte pek mümkün görünmüyor.

Erdoğan ve cemaatten zaten hazetmeyenlerin işi kolay. Onların "ohh yesinler birbirlerini" naralarını duymayan kalmadı.

Fakat hem cemaate hem de AK Parti'ye bu zamana kadar güvenen, uzaktan yakından iki taraftan da sevdikleri olanların işleri çok zor ve bunların sayısı hiç de az değil.

2010 referandum sürecinde Başbakan Erdoğan "bitaraf olan bertaraf olur" demişti.

Bugün gördüğümüz manzara karşısında bertaraf olmak için bitaraf olmanın hiç de gerekmediği aşikar.

Arada kalmışlar orta yolu bulma çabasından çoktan vazgeçti. Bu sancılı süreçte farklı bir ses duymak istemeyenlerin sarfettiği vurdumduymazlık, onlarda bir tarafa evrilmekten ziyade tarafdışı bir yabancılaşma yarattı. 

Kendi savunduğunu herkesin savunmasını isteyen fanatik bir yapıyla bu filmin sonu nereye gider bilmiyorum. Fakat artık gözü dönmüş bir tarafgirlikle ortada ne edep ne de izan kalmadı bunu biliyorum.

Onurlu bir duruşla safını koruyanların sayısı, saldırmak için kardeşinin etini yiyenlerin yanında devede kulak kaldı. Seviyeyse diplerde geziyor.

Yüze çıkmak için daha ne kadar dibe vuracağız?