Türkiye siyasetinde yeni bir klasik:
Kendi fikrine uymayan medyayı boykot et, sonra da demokrasi dersi
ver.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bazı televizyon kanallarına
çıkmama çağrısı yaptı.
"İzlemeyin", "çıkmayın", "oralara uğramayın" dedi.
Neden? Çünkü eleştiriyorlarmış. Çünkü taraflılarmış. Çünkü
“yandaşmışlar”.
Peki sonra ne oldu?
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Sayın Fahrettin Altun tüm
naifliği ve olması gereken üslupla, CHP'ye ayar verdi.
Dedi ki:
“Yerli ve milli medyayı hedef almayın. Bu boykot çağrısı, baskıcı
ve ilkel bir tavırdır” dedi.
Sayın Fahrettin Altun’un ifadeleri; CHP'nin bazı medya
kuruluşlarına yönelik boykot çağrısını eleştirerek bu tavrın ifade
ve basın özgürlüğüne aykırı olduğunu savunuyor. CHP’nin farklı
görüşlere tahammülsüzlük gösterdiğini ve tek sesli bir medya
hedeflediğini öne süren Altun, böyle bir yaklaşımın demokratik
değerlerle bağdaşmadığını vurguluyor. Türkiye'nin birliğe ihtiyaç
duyduğu bu dönemde ayrıştırıcı politikalar yerine ortak paydada
buluşulması gerektiğini belirterek, kamu yararına çalışan medya
kuruluşlarını desteklemeye devam edeceklerini ifade ediyor.
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’de gerekeni söyledi, bölgesel
krizleri hatırlattı,
Orta Doğu'nun tarihinin en hassas dönemlerinden birini
yaşadığını belirten Şahin, İran-İsrail geriliminin giderek
tırmandığını, bölgenin istikrarsızlık, tehdit ve provokasyonlara
daha açık hale geldiğini bildirdi.
"Türkiye'nin güvenliği ve bölgedeki diplomatik dengeler büyük
sınavlardan geçerken, içeride medyaya yönelik tartışmaları
derinleştirip yayıncılık alanını kutuplaşma aracı haline getirerek
boykot çağrısı yapmak sağduyulu ve milli bir yaklaşım
değildir."
“Böyle zamanda medya kutuplaşma aracı olamaz” diye ekledi.
Peki ben ne diyorum?
Şunu diyorum:
Biz bu filmi tekrar tekrar izledik.
CHP medyaya kızıyor, ekranları “kapatın” diyor.
AK Parti bıkmadan tekrar tekrar CHP’ye demokrasi dersi veriyor,
basın özgürlüğünü hatırlatıyor.
Sonra roller değişiyor.
"yalan, provokatif, algı" ve sonrasında “Basın susturulamaz!” diye
bağıran CHP.
Yani anlayacağınız:
Demokrasi, özgürlük, basın… CHP’nin işine geldiği kadar var.
Ama gelin dürüst olalım:
Bir siyasi parti, "şu kanala çıkmayın" dediğinde
Bu bir çağrı değil, bir baskıdır.
Bu tahammülsüzlüğün alenen ilanıdır.
Bu, kendi seçmenine "sadece bana benzeyenleri dinle" demektir.
İyi de… Bu ülkede medya zaten ikiye bölünmüş durumda.
Herkes kendi mahallesinden yayın yapıyor.
Kendi fikrinden sapana linç var.
Yani?
Yani siz CHP bu boykot çağrısıyla aslında hiçbir şeyi
değiştirmiyorsunuz.
Zaten konuşmadığınız, ulaşmadığınız, ulaşmayı kendinize zul
gördüğünüz insanlarla bir kez daha konuşmamış, ulaşmamış
oluyorsunuz.
Ve asıl tehlike şu:
Medya artık bir tartışma zemini değil, bir savaş alanı.
Gazeteci, muhabir değil; taraf, taraftar.
Televizyoncu, sunucu değil; militan.
Peki çözüm ne?
Şu:
Medya ile kavga etmeyin.
Hoşunuza gitmese de farklı seslere kulak verin.
Eleştiriye düşmanlık etmeyin.
Çünkü gerçek, sadece sizin pencerenizden bakınca görünmez.
Bir de unutmadan:
Boykot, eleştiriyi susturmaz.
Sadece kutuplaşmayı daha da derinleştirir. CHP gerçekten özgür bir
medya istiyorsa...
Öncelikle tüm toplumun genetik kodlarına uygun bir anlayış
geliştirmelidir.