Kürtler'le Dans çok konuşulacak
Abone olMemduh Bayraktaroğlu’nun “Sahte melekler–Hortumcuzadeler” isimli romanının devamı niteliğinde "Kürtlerle Dans" yayına sunuldu. Bu kitap çok tartışıl
Gazeteci-yazar Memduh Bayraktaroğlu'nun "Sahte
Melekler-Hortumcuzadeler" isimli romanının devamı ile
geleceği anlatan romanı üzerine bir söyleşi yaptık. İnternethaber
sordu, Bayraktaroğlu da açık yüreklilikle cevapladı.
İH – Memduh bey. Sahte Melekler romanınız dava konusu
olmuştu.
MB – Evet...
İH – Neden dava konusu olduğunu biz biliyoruz ama
İnternethaber okuyucuları için açar mısınız?
MB – Romanımda, eski ekonomi bakanı diye bir tip vardı. Bu tip,
Türkiye’deki ortalama siyasetçi ve bakan tariflerini bünyesinde
bulunduran bir tipti. Rüşvet almadan iş görmeyen, acımasız, yüzsüz,
kanun tanımayan ve zengin olabilmek için her şeyi mübah gören bir
tip.
İH – kitabınız yayımlandıktan sonra hakkınızda 100 milyar
liralık bir dava açıldığını Milliyet gazetesindeki bir haberde
okumuştuk.
MB – Evet. Milliyet gazetesi ve birçok internet sitesi hakkımda
eski bir ekonomi bakanının açtığı davayı haber yaptı.
İH – Kimdi hakkınızda 100 milyar liralık tazminat davası
açan bakan ve neden açtı?
MB - Kamuoyu genelde kim olduğunu biliyor. Burada bir kez daha
adını anmanın anlamı yok.
İH – Israr etmiyoruz ama neden dava açtığını söylemeyecek
misiniz?
MB – Dedim ya. Eski bir ekonomi bakanı, romanımda yer alan rüşvetçi
bakan tipini kendine benzetmiş olmalı ki “bu romanda anlatılan
bakan tipi benim” diye ortaya çıktı. Oysa romanımın başında
yaratılan tiplerin hayali olduğu belirtiliyordu. Elbette gerçek
hayatta bu tiplerin olduğunu ama karma bir tip olduğunu da romanım
yayımlandığında yine İnternethaber’e açıkladığımı
hatırlayacaksınız.
İH – Evet hatırlıyoruz. Gelelim Kürtlerle Dans’a. İlk
romanınızda geçmişi anlatmıştınız ikinci romanınızda ise geleceği
anlatıyorsunuz.
MB – Evet. Vizyon koymaya çalıştım. Biz roman yazarları ve bilim
adamlarının çalışmaları kuşku temeline oturur. Eğer bir romancı ve
bilim adamı kuşku duymazsa romancı veya bilim adamı değil, din
adamı olur. Ben de Kürtlerle Dans’ta, bu güne kadar yaşanılan ve
bundan sonra yaşanılacağını düşündüğüm her konudaki kuşkularımı
aktardım.
İH – Öcalan’la ve güneydoğu bölgesiyle ilgili şok edici
gelişmeler anlatmışsınız.
MB – Geçmiş, geleceğin aynasıdır. Geçmiş isimli aynaya bakarak
geleceği gördüm. Bakın... Kürtlerle Dans’ı yazmaya yaklaşık 1 yıl
önce başladım. Romanımda yer alan bir çok olayın aynılarını son
günlerde eksiksiz yaşıyoruz. Hani romanım daha önce piyasaya çıkmış
olsaydı, “yazdığım senaryolar sanki uygulanıyor” diye kuşkuya bile
kapılabilirdim.
İH – Evet haklısınız. Romanınızda yer alan olayları aynen
yaşıyoruz. O halde romanınızda anlatılan diğer olayların
gerçekleşeceğinden de eminsiniz.
MB – Romanımın yazılış amaçlarından biri ilgili kurum ve
kuruluşları uyarmaktır elbette. Mesajımın alınıp alınmadığını hep
beraber göreceğiz.
İH – Romanınızın bir yerinde roman kahramanlarından biri
1925 Şeyh Sait isyanını bizzat Atatürk’ün tahrik ettiğini söylüyor.
Siz de roman kahramanınız gibi mi düşünüyorsunuz?
MB- Hiç kimse gibi düşünmüyorum. Sadece kuşku duyuyorum ve
kuşkularımın yarattığı yorumları romanıma da taşıyorum ancak şunu
da hemen belirteyim ki; Atatürk de her devlet adamı ve kısmen de
politikacı gibi, yönettiği ülkenin çıkarlarını her şeyden üstün
tutuyordu. Dönem de onu gerektiriyordu. Hayatımın hiçbir döneminde,
Atatürk’ün muhataplarına ve bilhassa düşmanlarına karşı bir melek
olduğuna inanmadım...
İH – Ne yani Atatürk’ün de mi şeytani yanları vardı demek
istiyorsunuz?. Büyük bir iddia değil mi?.
MB – Ben Atatürk’ün şeytani yanları olduğunu söylemiyorum ancak O
ne bir tanrı idi ne de bir peygamber. Amacına erişebilmek için
elbette zaman zaman yalan da söylemiştir ve hatta çok zaman rol de
yapmıştır. Vahdettin konusunda da herkesten farklı düşünüyorum.
Vahdettin’den yardım aldığı da doğrudur, cumhuriyetin ilânından
sonra Vahdettin için söyledikleri de...
İH – Nasıl yani?..
MB – Atatürk, kurtuluş savaşını kazanacağından emindi. Savaş
hazırlıkları öncesinde dönemin padişahına ihtiyacı da vardı. Bu
nedenle, zaferi kazandıktan sonra hilafeti kaldırabilmek ve
halifeyi milletin gözünden düşürebilmek için bir senaryo kurduğu
kesin... Ve o senaryoyu mükemmel oynamıştır. Hem ordu müfettişi
olarak atanmıştır ama hem de hakkında yakalama müzekkeresi
çıkarılmasına göz yummuştur... Ve elbette hem de yakalanamamıştır.
Böylece padişah hem işgal kuvvetlerinin müttefiki gibi görünerek
rahat hareket etmiştir ama hem de Gazi hakkında yakalama
müzekkeresi çıkarttığı için, zaferden sonra Atatürk tarafından
suçlanmayı hak edecek duruma düşürülmüştür...
İH – İlginç... Yine romanınızın bir yerinde dönemin kara
kuvvetleri komutanı “Demokrasi gitti mi yine gelir. Nitekim daha
önce 3 defa gitti 4 defa geldi” diyor. Önümüzdeki süreçte bir
askeri darbe ihtimalini açıkça aktarmışsınız. Askeri darbe
gerektirecek olaylar mı yaşayacağız?
MB – Bunu söylersem, romanımın sonunu da söylemiş olurum. Bırakın
da olayların nasıl sonlanacağını okuyucu kitaptan öğrensin.
İH - Öcalan tahliye mi olacak?. Diyarbakır ve bölgesindeki
şehirler özerk hale mi gelecek? Yani bir tür federe devlet modeli
mi geliyor?.. Nasıl oluyor da bu kadar emin
olabiliyorsunuz?
MB – Dedim ya. Ben kuşkularımı yazdım ve yorumladım. Gelecekte
neler olacağını ise lütfen bırakın okuyucu romanımdan öğrensin.
İH – Kırılmazsanız bir soru daha sormak
istiyorum.
MB – Neden kırılacakmışım?.
İH – Geleceği anlatan bir roman yazarken Metal Fırtına’dan
etkilendiniz mi?.
MB – (Gülerek ) Hiç ilgisi yok. Kaldı ki, Amerika’nın, Türkiye’ye
askeri bir müdahalede bulunması ihtimali kısa arta ve uzun vadede
sıfır ama benim romanımda anlattıklarımın önemli bölümlerinin
yaşanmaya başlamış olması, diğer olayların da yaşanacaklarının
karinesi gibi.
İH – Yani Apo tahliye mi olacak?. Diyarbakır eyalet mi
olacak? İç savaş mı çıkacak?
MB – Neler olacağını hep birlikte göreceğiz. Hem unutmayın ki
hiçbir devlet bedel ödemeden huzuru bulamıyor…
İH – Ne demek bu?.
MB – Ne demek olduğunu romanımda çok net anlattım…
İH – Teşekkür ederiz.
MB – Ben teşekkür ederim.