Herkesin az ya da çok fikrinin olduğu meslekler vardır! İşte bu
alanlarda çalışanların işi çok zor. Çünkü o kadar çok akıl
vereniniz olur ki; kafanızı yerden kaldırıp birilerinin yüzüne
bakmaya korkarsınız. Olurda biriyle göz göze gelirsinizde size
nasihat eder korkusu çok farklıdır! Kimseyle alakasız
bir konuda sohbet edemezsiniz. Çünkü konu mutlaka sizin işe
gelir...
Mesela bizim ülkede spor adamıysanız, özellikle iştigal alanınız
futbolsa yandınız. Çünkü karşınıza çıkacak her 3 kişiden 1'i
lisanslı teknik direktör ya da futbolcudur! Futbolcuysanız eğer:
Çok koşuyorsanız, gereksiz yere enerji harcıyorsunuzdur. Az
koşuyorsanız, tembelsinizdir. Teknik direktörseniz eğer: İyi
savunma yapan takım kurmak, kolay iştir. İyi hücum yapan takım
kurmak ise, savunması zayıfsa ne işe yarar! Çok trajik bir
durumdan daha bahsedeyim: İki takım maç yapıyor ve dakika 75
falan. A takımı, B takımı karşısında 1-0 önde diyelim. A takımının
teknik direktörü skoru koruma adına savunmaya yönelik
değişiklik yapsa ve maç 1-1 bitse; 'yahu takım üstün oynuyor
ve önde zaten, niye korkak davranıp savunmaya kapandın'
derler. Skor 1-0 iken A takımının teknik direktörü hiç
değişiklik yapmasa ve aynı tempoda devam etse, sonuçta maç yine 1-1
bitse; 'sen önde değil misin arkadaşım? Niye savunmaya ağırlık
vermiyorsun' derler. E peki ne yapsın bu zavallı Allah aşkına?
Susun, oturup adam gibi izleyin işte maçınızı.
Köşe yazarıysanız da çok yazık olmuştur size. Çünkü
etrafınızdaki neredeyse herkes doğuştan yazar ruhlu olduğu ve
istinasız hepsi yılda 20'nin üzerinde kitap okuduğu için vay
halinize. 'Tamam mükemmel değilim, kendimi geliştirmeye
çalışıyorum ama sen imge ağırlıklı yazıları sevmiyor
musun acaba?' dersin. İmge..?
Bir yazında mütecaviz tavır takınmanın ne denli yanlış olduğunu
yazmışsındır. Mütecaviz kelimesinin anlamına bakıp gelen
arkadaşınız kelimenin yanlış yerde kullanıldığını söyler mesela.
Sizde açıklama yapmaya başlarsınız. 'Mü' kişi ön ekidir.
Mü-tecavüz, yani karşısındakinin hakkına tecavüz
eden saldırgan ruhlu kişiye denir. Müstesna kelimesini örnek
verirsin. Mü-istisna yani, istisnai kişi anlamına gelir dersin
ve bütün bunları bilmenin yakınından bile geçmeyen bir arkadaşının
eleştirisine boyun eğersin.
'Ayak' dersin, Halk şiirinde kafiye yerine kullanılan bir terim
olduğunu bilmez, eleştirir. Eşsesli sözcükleri birlikte
kullanarak bir söz oyunu yapmaya çalışırsın, ki buna 'cinas' denir.
Komşunun kızı zanneder, ne alaka der. 'Bovarizm' dersin,
Gustave Flaubert'in romanı Madame Bovary ile sadece fonetik
olarak benzediğini savunur, yine susarsın. Darb-ı mesel dersin,
arkadaşınız onun diğer adı olan Durub-ı emsal'i biliyordur ve
yanlış söyledin diye seni düzeltir! Yine susarsın. 'Zihaf' dersin,
kendisi aruz ölçüsünde ölçü gereği uzun heceyi kısa okuma
kuralıdır. Bu sebeple kısa okursun, düzgün oku şunu der,
susarsın. 'Tragedya' dersin, onun doğrusu trajedi değil mi, der!
Yine susarsın. Bir kimsenin kimi niteliklerden yoksun olduğunu
belirtmek için bir sözü dolaylı bir biçimde ya da tersini
kastederek dokundurma sanatı olmasından mütevellit arkadaşına
karşı 'tariz' yaparsın, yine sonuç vermez ve susarsın. Kendi
kendine bir şeyler yazıp çizersin, 'Ottova rima' diye bir şeyin
varlığından ve vakti zamanında İtalyan ve Fransız edebiyatında
kullanıldığından bihaber olan arkadaşınız, sekiz mısralı nazım
olmaz der. Susarsın. Sonra bu susmalar nereye kadar diyecekken,
yazacak bir köşenin olduğunu hatırlarsın...
Sağlıcakla kalın.