Bizde herkes profesör!

Herkesin az ya da çok fikrinin olduğu meslekler vardır! İşte bu alanlarda çalışanların işi çok zor. Çünkü o kadar çok akıl vereniniz olur ki; kafanızı yerden kaldırıp birilerinin yüzüne bakmaya korkarsınız.

Coşkun Karaca coskunk@internethaber.com

Herkesin az ya da çok fikrinin olduğu meslekler vardır! İşte bu alanlarda çalışanların işi çok zor. Çünkü o kadar çok akıl vereniniz olur ki; kafanızı yerden kaldırıp birilerinin yüzüne bakmaya korkarsınız. Olurda biriyle göz göze gelirsinizde size nasihat eder korkusu çok farklıdır! Kimseyle alakasız bir konuda sohbet edemezsiniz. Çünkü konu mutlaka sizin işe gelir...

Mesela bizim ülkede spor adamıysanız, özellikle iştigal alanınız futbolsa yandınız. Çünkü karşınıza çıkacak her 3 kişiden 1'i lisanslı teknik direktör ya da futbolcudur! Futbolcuysanız eğer: Çok koşuyorsanız, gereksiz yere enerji harcıyorsunuzdur. Az koşuyorsanız, tembelsinizdir. Teknik direktörseniz eğer: İyi savunma yapan takım kurmak, kolay iştir. İyi hücum yapan takım kurmak ise, savunması zayıfsa ne işe yarar! Çok trajik bir durumdan daha bahsedeyim: İki takım maç yapıyor ve dakika 75 falan. A takımı, B takımı karşısında 1-0 önde diyelim. A takımının teknik direktörü skoru koruma adına savunmaya yönelik değişiklik yapsa ve maç 1-1 bitse; 'yahu takım üstün oynuyor ve önde zaten, niye korkak davranıp savunmaya kapandın' derler. Skor 1-0 iken A takımının teknik direktörü hiç değişiklik yapmasa ve aynı tempoda devam etse, sonuçta maç yine 1-1 bitse; 'sen önde değil misin arkadaşım? Niye savunmaya ağırlık vermiyorsun' derler. E peki ne yapsın bu zavallı Allah aşkına? Susun, oturup adam gibi izleyin işte maçınızı.

Köşe yazarıysanız da çok yazık olmuştur size. Çünkü etrafınızdaki neredeyse herkes doğuştan yazar ruhlu olduğu ve istinasız hepsi yılda 20'nin üzerinde kitap okuduğu için vay halinize. 'Tamam mükemmel değilim, kendimi geliştirmeye çalışıyorum ama sen imge ağırlıklı yazıları sevmiyor musun acaba?' dersin. İmge..?

Bir yazında mütecaviz tavır takınmanın ne denli yanlış olduğunu yazmışsındır. Mütecaviz kelimesinin anlamına bakıp gelen arkadaşınız kelimenin yanlış yerde kullanıldığını söyler mesela. Sizde açıklama yapmaya başlarsınız. 'Mü' kişi ön ekidir. Mü-tecavüz, yani karşısındakinin hakkına tecavüz eden saldırgan ruhlu kişiye denir. Müstesna kelimesini örnek verirsin. Mü-istisna yani, istisnai kişi anlamına gelir dersin ve bütün bunları bilmenin yakınından bile geçmeyen bir arkadaşının eleştirisine boyun eğersin.

'Ayak' dersin, Halk şiirinde kafiye yerine kullanılan bir terim olduğunu bilmez, eleştirir. Eşsesli sözcükleri birlikte kullanarak bir söz oyunu yapmaya çalışırsın, ki buna 'cinas' denir. Komşunun kızı zanneder, ne alaka der. 'Bovarizm' dersin, Gustave Flaubert'in romanı Madame Bovary ile sadece fonetik olarak benzediğini savunur, yine susarsın. Darb-ı mesel dersin, arkadaşınız onun diğer adı olan Durub-ı emsal'i biliyordur ve yanlış söyledin diye seni düzeltir! Yine susarsın. 'Zihaf' dersin, kendisi aruz ölçüsünde ölçü gereği uzun heceyi kısa okuma kuralıdır. Bu sebeple kısa okursun, düzgün oku şunu der, susarsın. 'Tragedya' dersin, onun doğrusu trajedi değil mi, der! Yine susarsın. Bir kimsenin kimi niteliklerden yoksun olduğunu belirtmek için bir sözü dolaylı bir biçimde ya da tersini kastederek dokundurma sanatı olmasından mütevellit arkadaşına karşı 'tariz' yaparsın, yine sonuç vermez ve susarsın. Kendi kendine bir şeyler yazıp çizersin, 'Ottova rima' diye bir şeyin varlığından ve vakti zamanında İtalyan ve Fransız edebiyatında kullanıldığından bihaber olan arkadaşınız, sekiz mısralı nazım olmaz der. Susarsın. Sonra bu susmalar nereye kadar diyecekken, yazacak bir köşenin olduğunu hatırlarsın...

Sağlıcakla kalın.