Belamızı aradık ve bulduk…!

“Hani nerede, ben bir bela falan göremiyorum” diyenlerdenseniz eğer…

Mustafa Sabri Beşer msbeser@internethaber.com

Türkiye’de son 16 yıldır her alanda yapılan hizmetler katlanarak büyüdü. Ulaşım, sağlık, enerji, eğitim alanlarındaki sayılar 16 yıl öncesi ile kıyaslandığında aradaki bariz fark hemen kendini belli ediyor.

Peki, hizmetlerin artmasıyla birlikte toplum hayatında da aynı derece gelişme görüldü mü?

Buna hem “evet” hem de “hayır” cevabı verebiliriz.

Beni endişelendiren “hayır” cevabını verdiğimiz toplumun dini yaşantısı! Ki bu konu sadece beni değil toplumu da endişelendiriyor.

Kanaat önderleri arasında yer alan kişilerin söylemlerine baktığımızda şu serzeniş ile karşılaşıyoruz; “Diyanet iki kat büyüdü, ilahiyatlar 100’ü geçti, her yerde İmam Hatip Lisesi var lakin namaz kılanların oranı azaldı. Hocalar usullerini sorgulamalı!”

Bu şekilde uyarı mahiyetinde var olan nasihatlerin toplumun önünde yer alan hocalar tarafından dillendiriliyor olması mevcut tespitin hangi ölçüde önem arz ettiğinin delili maalesef. Demek ki ciddi olarak ters giden bir şeyler var…

Dikkat ederseniz yukarıdaki tırnak içerisine alınmış uyarı merkezli yazının son cümlesinde “Hocalar usullerini sorgulamalı” diyor ama müsaadenizle ben bu cümleyi kendimi de bu uyarının içerisine koyarak “Müslümanlar kendini sorgulamalı” olarak değiştirmek istiyorum.

Toplumun dini konularda bu hale gelmesinin sorumlusu sadece ‘hocalar’ olamaz.

Yukarıdaki tespitin ortaya çıkardığı durumdan hepimiz, kendisine “Elhamdülillah Müslümanım” diyen herkes sorumlu.

Peki, niye böyle oldu?

Hizmetlerin artmasıyla doğru orantılı olarak daha müreffeh bir hayat yaşayan biz Müslümanlar dini hayatlarımıza daha fazla vakit ayırmamız gerekmiyor muydu?

Kazancı artan Müslüman anne-babaların çocuklarına daha fazla vakit ayırıp onların yaşam tarzlarını, dini hayatlarını pozitif yönde geliştirmeleri gerekmiyor muydu?

Bütçesi artan ve teşkilat olarak büyüyen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın toplumu daha dindar bir hale getirmesi için hassas çalışmalar yapması gerekmiyor muydu?

Sayısı 100’ü geçen İlahiyat fakültelerinde bilinçli bir Müslüman olarak yetişen din görevlilerin topluma doğru İslam’ı anlatmaları gerekmiyor muydu?

Nerdeyse her mahalleye kadar açılan İmam Hatip Liselerindeki talebelerin sayısı ile toplumdaki şuurlu Müslüman sayısının artması gerekmiyor muydu?

Mantık bu sorulara “Evet, gerekiyordu” cevabının verilmesini icap ettirir.

Ama maalesef bu sorulara “Hayır, öyle olmadı-olamadı” cevabını vermek zorunda kalıyoruz?

İşte burada can alıcı soru devreye giriyor?

“Niye olmadı..?”

Ben bu soruya açıkçası cevap bulmakta zorlanıyorum ama bir deyimde dilimde dolaşıp duruyor: “Rahatlık battı!”

Evet, açıkçası rahatlık, müreffeh bir yaşam, zengin bir hayat, kabarık bir cüzdan battı biz Müslümanlara…

Tabiri caizse “belamızı aramaya” koyulduk!

Zevk ve haz peşinde koşar olduk…

Müslümanlar eğlenmek, gezmek, tozmak için bir araya gelmeye başladı!

Tesettür modası deyu acip ve garaip bir şey çıkardık.

Yahu tesettürün modası mı olur?

Adı üzerinde: Tesettür…

Saklama, gizleme, örtme…

Biz bir moda uydurduk, tüm dikkatleri üzerimize celp ettik…

“İslami tatil” diye bir şey icat ettik israfın dibine vurduk!

Tam tersi olması gerekirken “her şey dâhil” tatil köylerinde “açık büfe”lerin önünde sıraya geçtik!

‘Müslümanlığın’ insanlar için ifade etmesi gereken ‘değer’ yok olmaya başladı.

Belamızı aradık ve bulduk…

“Hani nerede, ben bir bela falan göremiyorum” diyenlerdenseniz eğer…

“Diyanet iki kat büyüdü, ilahiyatlar 100’ü geçti, her yerde İmam Hatip Lisesi var lakin namaz kılanların oranı azaldı. Hocalar usullerini sorgulamalı.”

Bundan daha büyük bir bela düşünemiyorum…

SOSYAL MEDYA TAKİP 

twitter.com/msbeser

facebook.com/msbeser
instagram.com/msbeser