Türkiye’de son 16 yıldır her alanda yapılan
hizmetler katlanarak büyüdü. Ulaşım, sağlık,
enerji, eğitim alanlarındaki sayılar 16 yıl öncesi ile
kıyaslandığında aradaki bariz fark hemen kendini belli ediyor.
Peki, hizmetlerin artmasıyla birlikte toplum
hayatında da aynı derece gelişme görüldü mü?
Buna hem “evet” hem de “hayır”
cevabı verebiliriz.
Beni endişelendiren “hayır” cevabını verdiğimiz
toplumun dini yaşantısı! Ki bu konu sadece beni
değil toplumu da endişelendiriyor.
Kanaat önderleri arasında yer alan kişilerin söylemlerine
baktığımızda şu serzeniş ile karşılaşıyoruz; “Diyanet
iki kat büyüdü, ilahiyatlar 100’ü geçti, her yerde İmam Hatip
Lisesi var lakin namaz kılanların oranı azaldı. Hocalar usullerini
sorgulamalı!”
Bu şekilde uyarı mahiyetinde var olan nasihatlerin toplumun
önünde yer alan hocalar tarafından dillendiriliyor olması mevcut
tespitin hangi ölçüde önem arz ettiğinin delili
maalesef. Demek ki ciddi olarak ters giden bir
şeyler var…
Dikkat ederseniz yukarıdaki tırnak içerisine alınmış uyarı
merkezli yazının son cümlesinde “Hocalar usullerini
sorgulamalı” diyor ama müsaadenizle ben bu cümleyi
kendimi de bu uyarının içerisine koyarak “Müslümanlar
kendini sorgulamalı” olarak değiştirmek
istiyorum.
Toplumun dini konularda bu hale gelmesinin sorumlusu sadece
‘hocalar’ olamaz.
Yukarıdaki tespitin ortaya çıkardığı durumdan hepimiz, kendisine
“Elhamdülillah Müslümanım” diyen herkes
sorumlu.
Peki, niye böyle oldu?
Hizmetlerin artmasıyla doğru orantılı olarak daha
müreffeh bir hayat yaşayan biz Müslümanlar dini
hayatlarımıza daha fazla vakit ayırmamız gerekmiyor muydu?
Kazancı artan Müslüman anne-babaların çocuklarına daha fazla
vakit ayırıp onların yaşam tarzlarını, dini hayatlarını
pozitif yönde geliştirmeleri gerekmiyor muydu?
Bütçesi artan ve teşkilat olarak büyüyen Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın toplumu daha dindar bir hale getirmesi için
hassas çalışmalar yapması gerekmiyor muydu?
Sayısı 100’ü geçen İlahiyat fakültelerinde bilinçli bir
Müslüman olarak yetişen din görevlilerin topluma
doğru İslam’ı anlatmaları gerekmiyor muydu?
Nerdeyse her mahalleye kadar açılan İmam Hatip Liselerindeki
talebelerin sayısı ile toplumdaki şuurlu Müslüman
sayısının artması gerekmiyor muydu?
Mantık bu sorulara “Evet, gerekiyordu”
cevabının verilmesini icap ettirir.
Ama maalesef bu sorulara “Hayır, öyle
olmadı-olamadı” cevabını vermek zorunda kalıyoruz?
İşte burada can alıcı soru devreye giriyor?
“Niye olmadı..?”
Ben bu soruya açıkçası cevap bulmakta zorlanıyorum ama bir
deyimde dilimde dolaşıp duruyor: “Rahatlık
battı!”
Evet, açıkçası rahatlık, müreffeh bir yaşam, zengin bir hayat,
kabarık bir cüzdan battı biz Müslümanlara…
Tabiri caizse “belamızı aramaya” koyulduk!
Zevk ve haz peşinde koşar olduk…
Müslümanlar eğlenmek, gezmek, tozmak için bir araya gelmeye
başladı!
Tesettür modası deyu acip ve garaip bir şey çıkardık.
Yahu tesettürün modası mı olur?
Adı üzerinde: Tesettür…
Saklama, gizleme, örtme…
Biz bir moda uydurduk, tüm dikkatleri üzerimize celp ettik…
“İslami tatil” diye bir şey icat ettik israfın
dibine vurduk!
Tam tersi olması gerekirken “her şey dâhil”
tatil köylerinde “açık büfe”lerin önünde sıraya
geçtik!
‘Müslümanlığın’ insanlar için ifade etmesi
gereken ‘değer’ yok olmaya başladı.
Belamızı aradık ve bulduk…
“Hani nerede, ben bir bela falan göremiyorum”
diyenlerdenseniz eğer…
“Diyanet iki kat büyüdü, ilahiyatlar 100’ü geçti,
her yerde İmam Hatip Lisesi var lakin namaz kılanların oranı
azaldı. Hocalar usullerini sorgulamalı.”
Bundan daha büyük bir bela düşünemiyorum…
SOSYAL MEDYA
TAKİP
twitter.com/msbeser
facebook.com/msbeser