Ardıç'tan ülkücülere traji-komik soru
Abone ol'6-7 Eylül' sergisi basıldı ortalık karıştı. Gözler yakın zamanda yapılacak Ermeni konferansına çevrildi. Yazar Engin Ardıç, göstericilere traji-komik bir soru yöneltti.
Akşam yazarı Engin Ardıç 6-7 Eylül olaylarını basan bir grup
ülkücüye Ermeni sempozyumunu kaç kişi
basacaksınız? sorusunu yöneltti. Ardıç, Eylül ayında
yapılacak Ermeni konferansı öncesi tehlikeye işaret ederek emniyet
yetkililerini göreve çağırdı.
-Bildiğiniz “6/7 Eylül yazısı”, 9 Eylül günü yazılır da 10 Eylül
günü yayınlanır mı?
Evet, çünkü “ortalığın mayna olmasını” bekledik.
Yazacak bir şey de kalmadı, basın konuyu aculluk edip 4 Eylül’den
başlayarak “gayet mufassal” ele aldı. Sefa Kaplan, Önay Yılmaz,
Barış Mutlu gibi çok değerli meslekdaşlarımız olayı ıcığıyla
cıcığıyla, hem de bol resimli, günlerce anlattılar. Prof. Dr. Ayhan
Aktar, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Dr. Dilek Güven gibi uzmanlar kendi
görüşlerini belirttiler, ayrıntılar verdiler. Köşe yazarları o gece
yaşadıklarını hatırladılar... (Ben çok küçüktüm ama o gece
belleğime çakılmış, kazınmış korkunç bir gecedir... Hatırlamamam
gerekir ama hatırlıyorum, demek ki nasıl etkilemiş)... Rum ve
Ermeni vatandaşlarımıza o gece yaşadıkları soruldu, Aziz Nesin’in
anıları da yeniden ısıtılıp özetlendi dergilerde (Refik Erduran’ı
unutmaları azıcık ayıp olmadı değil...)
Yani, bu fakirin yazısı da bir “6/7 Eylül yazısı” değil aslında.
Çünkü laf bitti.
Çünkü, laf aramızda, konu da “geniş okur kitlesinin” çok fazla
umurunda değil.
Biz gene de görevimizi yapalım: Konuyla ilgili en ayrıntılı kitap,
Speros Vryonis Jr. adlı Yunan asıllı Amerikan tarihçisinin tuğla
gibi, “The Mechanism of Catastrophe” adlı incelemesi... 660
sayfa... Fakat elbette çok “taraflı” bir eser bu, dilimize
çevirilir mi, bilemem.
Dilimizde, Dr. Hulusi Dosdoğru’nun ve Mehmet Arif Demirer’in, her
ikisi de Arba Yayınları’ndan çıkmış kitapları var, sahaflarda
bulursunuz. Ancak bunlar da kişisel anılarla karışık Yassıada
duruşmaları tutanakları. Bir de Yılmaz Karakoyunlu’nun “fazla kabul
görmemiş” amatör romanı var, “Güz Sancısı”.
Serginin albümü çıkmış, meraklısı alır bakar. Asıl kapsamlı
inceleme, Dr. Güven’in kitabı da yakında geliyor... Sanırım son
noktayı koyacak.
Tabii bu kitapları alıp okuyacak falan değilsiniz canım, ben de laf
olsun diye konuşuyorum...
Lakin, şu “sergi baskınına” dönelim.
Bazı milliyetçi arkadaşlar, bu serginin “tam da PKK terörü gemi
azıya aldığı sıralar” açılmış olmasını pek anlamlı buluyorlar.
“Ellinci” gibi yuvarlak bir yıldönümüne denk geldi, hepsi bu.
Sergiyi düzenleyenler “hain-i vatan” değiller. Öküzün altında
buzağı aramayalım.
Baskına da, en hızlı milliyetçiler bile sahip çıkamadılar.
“Münferit” deyip geçtiler.
Ben de sergiyi düzenleyenlere saf saf, “arşiv Amiral Fahri Çoker’in
olduğuna göre kimse ağzını açamaz” demiştim.
DEMEK Kİ BU MEMLEKETTE, TÜRK DONANMASININ ŞEREFLİ BİR AMİRALİNDEN
DAHA DA MİLLİYETÇİ OLANLAR VARMIŞ! PES DOĞRUSU!
“Niçin Kıbrıs’ta katledilen soydaşlarımızın fotoğraflarını
sergilemiyorsunuz?” diye sormuşlar. Yerden göğe kadar
haklıdırlar.
Fakat kendilerine, çok açık seçik ve de Türkçe, şunu hatırlatmak
isterim: Evet, Kıbrıslı faşist Rumlar o boku yediler ama bizim
gecekondu lumpenlerimiz de bu boku yediler!
Dileğimiz, umudumuz, artık iki yanda da yenilmemesi değil
midir?
Bir de sormak isterim: Önümüzdeki günlerde, Boğaziçi
Üniversitesi’nde şu ünlü “Ermeni sempozyumu” yapılacak. Orayı da
basacak, bizi cümle aleme rezil edecek misiniz? Çünkü bunun
yankıları sergi baskınına benzemez, çok daha büyük ve beter olur.
(Buyur? Sempozyum nedir ağabey? Podyum gibi bir şey mi?)
3 Ekim günü Avrupa Birliği’yle müzakerelerin “başlamasını
istemeyenler” birşeyler hazırlıyor olabilirler...
Çok ciddi güvenlik önlemleri alınmak zorundadır. Hır çıkarsa, hele
büyürse, hem İstanbul Valisi hem de Emniyet Müdürü vahim ölçüde
sorumlu olurlar. Bunun hesabını, tam da müzakereler öncesi,
başbakana nasıl verirler, bilmem artık...
Adalet Bakanı karşı olsa bile Dışişleri Bakanı’nın hoşgörüyle
yaklaştığı bir toplantıya İstanbul’un “mülki amirlerinin” gereken
önemi vereceklerine inanmak istiyorum.
Milliyetçilere de son sözüm şu: Eleştirin, tartışın, kafanız
basmıyorsa karşı çıkın, ama sakın ola ki hırtlık edip kimseye
saldırmaya falan kalkışmayın!
Testi kırılmadan kulakları çekelim de... Zaten işimiz Nasreddin
Hocalık.