Altan'ı yazarak dalgasını geçti
Abone olEngin Ardıç, medyada şu sıralar gündemde olan ABD'yle ilgili yazılanları Çetin Altan'ı kullanarak alaya aldı. Ardıç, yine kendine özgü yazdı.
Engin Ardıç, şu sıralar köşe yazarlarının dilinden düşmeyen
ABD'yi alaylı bir dille ele aldı. Ardıç'ın en büyük kozu Çetin
Altan oldu. Ardıç, diyerek söze girdi.
Bir filmde seyrettiğiniz 'kötü adamı' gerçekten kötü adam
sanırsanız hangi kesime girersiniz, sakın Çetin Altan'ın sözünü
ettiği kesim olmasın?
Hani eskiden Ahmet Tarık Tekçe'den, Önder Somer'den, Altan
Günbay'dan falan nefret ederler, Erol Taş'ı kasabaya geldiğinde
uzaylı kovalar gibi taşla kovalarlardı da, o bakımdan yani...
Yoksa gerek Türkiye'deki depremi gerekse Uzakdoğu depremini Amerika
Birleşik Devletleri'nin tetiklediğini, tsunami dalgalarını onların
yarattığını, ya da önceden bilip de insanlar ölsün diye haber
vermediğini düşünenlerden misiniz?
Acaba Kuzey Irak'ta kurdurmak istedikleri Kürt devletini de 2012
yılında göklerde belirmesi beklenen Marduk gezegeninin yıkıcı
etkilerinden korunmak için mi kurdurmaya çalışıyorlar?
Gülmeyin, memleketimiz eşek darlığı çekilen bir ülke değildir.
Bunu, ilk aşkını eşekle yaşayan soylu köylümüze de
sorabilirsiniz.
Peki, 'köylü eşekliği' beslenme bozukluğuyla, genlerle,
eğitimsizlikle falan açıklanıyor da, 'basın eşekliğini' neye
bağlayacağız?
Bu eşeklerden biri de benim!
Çünkü, Dan Brown denilen uyanığın o ünlü 'Da Vinci Şifresi'
romanında anlattığı, çoğunu da çarpıtarak ve yalan yanlış anlattığı
bütün numaraları çok önceden bildiğim halde, davranıp da bu romanı
kendim yazamadım, köşeyi dönemedim. Ama bir Türk yazarı yayın
hayatına iki-sıfır yenik başladığı için böyle bir roman gerek
burada gerek dışarıda kimin ipinde olurdu, onu da bilemem.
Zarar yok, şimdi de iki uyanık çıkmış, 'Metal Fırtına' diye bir
roman yazmışlar. Batıda örnekleri çok görülen 'politik-fiksiyon'
türünde.
Orkun Uçar ve Burak Turna adında iki genç adam, konu da 'muhtemel'
ya da 'muhayyel' bir Türk-Amerikan savaşı!...
Canım, bir zamanlar Günaydın Gazetesi'nde çalışan bir arkadaş da
yeni bir 'Türk-Yunan savaşının' romanını yazmış, bunu gazetesinde
tefrika etmişti... Hatta Rodos'u falan da alıyorduk! Belki çocuk
yeteneksiz, belki de gazete Günaydın olduğu için kimse üzerinde
durmamıştı.
İngiliz generali Sir John Hackett de bir 'üçüncü dünya savaşı'
romanı yazmıştı, savaş 1985'te patlıyordu, yıl 1986 olunca roman
çöpe gitti. Tıpkı, '1997 yılında Manhattan'ın bir hapisaneye
dönüşeceğini' işleyen John Carpenter filmine şimdi güldüğümüz
gibi.
Haa, bakın, bir de Amerikan romanı vardır, yetmişlerin bir eseri,
'günün birinde Sovyetler Birliği'nin yıkıldığını, Rusya'nın
kapitalizme geri döndüğünü' işler, onu nereye koyacağız, peygamber
zeburu kısmına mı?
İşte bu iki genç adam da düşünmüşler, yaratıcı da davranmışlar,
uyanıklık etmişler, ilgi çekici bir şeyler yazıp üç beş para
kazanmak istemişler... Hepsi bu. Çok da iyi yazılmış değil ha, dil
acemilikleri, söyleyiş hataları falan gırla. Buram buram 'amatör
işi' kokuyor. Ama siz kötü yazılmış kitaplara tutkun olduğunuz
için, keyifle okuyunuz.
Olay 2007 yılında geçiyor! Kerkük meselesi yüzünden dellenen
Amerikan uçakları İstanbul'u bombalıyorlar, bizimkiler 'kriz masası
oluşturuyorlar', Anıtkabir dümdüz ediliyor, falan filan. İçinde
'Tayyip' de var. Abdullah Gül de Amerikalılar'a esir düşüyor!
O yetenekte bir yönetmenimiz ve sinemaya harcayacak milyonlarca
dolar paramız olsaydı, güzel bir B serisi filmi de çıkardı
bundan... Ben olsam paşayı Ed Harris'e, başbakanı da -rengi tutmasa
bile- Morgan Freeman'a oynatırım. Abdullah Gül için de Gerard
Depardieu'ye bıyık bıraktıracağım. Amerikan başkanını canlandıracak
olan da akıllı maymun Charlie.
'Casting'e bak abi!
Fakat, bu romanı Amerikan yetkililerinin yazdırdıklarını,
amaçlarının moralimizi bozmak ve bize gözdağı vermek olduğunu, işin
içine CIA ajanlarının falan girdiğini, hatta bu çocukların para
yediklerini falan düşünerek, düşünmekle kalmayıp bunları ciddi
ciddi yazarak ve tartışarak, Çetin Altan'ı haklı çıkarmaya mecbur
musunuz hemşerim?
YAZI:Engin ARDIÇ
AKŞAM