Abant Platformu'nun
düzenlediği Alevilik ve Sünnilik “Barışı ve Geleceği
Birlikte Aramak” toplantısı pek çok açıdan verimli bir
toplantı oldu.
Hükümetin açılımında beklediğini
bulamayan Alevilerin, örgütsel açıdan temsilcisi
niteliğindeki bazı isimleri dinledikçe aslında kendi aralarında da
pek çok konuda mutabakata varamadıklarını gördüm.
Benim için toplantının en çarpıcı
konuşmalarından birisi Fatsa Cami-Cemevi İmamı Ali Rıza
Güvenkaya'nın konuşması oldu. Toplantıda cami-cemevi
projesinin iyi bir fikir olduğunu söyleyenler kadar buna itiraz
edenler de vardı.
Ali Rıza Güvenkaya ise 1995'te kurulan Türkiye'nin ilk
cami-cemevinin imamı olarak yaşadıklarını
anlattı:
"Alevilerden de sünnilerden de
cemaatim var. "Bu Alevidir bunun arkasında namaz kılmam" diyene
rastlamadım. Sünniler de geliyor, "ben bu camiye girmem" diyen
çıkmıyor. Biz iki kesimin de birarada yaşadığına şahitlik
ediyoruz."
Aleviler'le Sünniler'in bir ahenk içinde nasıl
yaşadıklarını anlattıktan sonra can alıcı o cümleyle tam da
12'den vuruyor bütün kaygıları Güvenkaya:
"Şimdiye kadar gördük ki ne bir Alevi Sünnileşti ne de bir
Sünni Alevileşti. Herkes kendi ibadetini
yapıyor."
Bu aslında toplantıda sık sık dile getirilen
"Alevilerin sorunlarının kaynağı Sünniler değil, devletin
vesayetçi ve eşit olmayan yaklaşımıdır" ifadesinin önemini
bir kez daha gözler önüne seriyor.
Ortada bir hak mücadelesi varken kutuplaşma ve
toplumsal karşıtlıkları körüklemek yerine ortak paydalara atıfta
bulunulmasının yanında aslında buna gerek bile yok.
Birinin hak mücadelesine ortak olmanız için onun sizden biri olması
gerekmiyor.
Bizim bu zamana kadar kaybettiğimiz nokta tam
da budur. Ne zamanki bizden olmayanın da hakları için
beraber mücadele vermeye başlarız işte o zaman
kazanırız.
Abant toplantıları sorunun
çözümünde ne kadar etki eder bilmiyorum ama birbirini yeniden
tanımak ve anlamak açısından getirdiği uzlaşmacı yaklaşımıyla bile
çok kayda değer.
DİYANET MESELESİ
Aleviler açısından ihtilaflı konular olsa da
"cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi",
üzerinde mutabakata varılan ana başlıklardan birisi.
Bu başlıklardan biri de artık bir meseleye
dönüşen "Diyanet İşleri Başkanlığı".
Toplantının en çok tartışılan konularından
olan "Diyanet" biraz daha zorlasak bu anlamda başı çekebilirdi.
Alt başlıkları yine ihtilaflı olmakla birlikte
çoğunluk Diyanet İşleri Başkanlığı'nın anayasal bir
kurum olmasından rahatsız.
"Sıkıntı belli peki çözümü
nedir?" dediğimizde ise karşımıza farklı farklı çözüm
önerileri çıkıyor:
1- Diyanet tamamen bağımsız
vakıf statüsünde olmalı, diğer inanç grupları da devlet katkısı ile
aynı şekilde vakıflar kurulabilmelidir.
2- Diyanet tamamen özerk statüde
olmalı, isteğe bağlı inanç vergisi ile finanse edilmelidir. Farklı
inanç grupları için de benzer özerk kurumlar
kurulabilmelidir.
3- Diyanetin mevcut durumu devam
etmeli, diğer inanç gruplarına da hizmet verilmelidir.
4- Bu konu tamamen sivil topluma
bırakılmalıdır.
Bu öneriler birbirinden farklı da olsa ortak
paydaları; toplumda Diyanet'in din hizmetleri konusunda
diğer inanç gruplarına ayrımcılık yaptığı algısının
olduğudur.
Tabi Diyanet'ten gelen hiç bir katılımcı bunu
kabul etmedi ama 4 farklı çözüm önerisi de bir noktada hem
fikirse bi durup düşünmek gerekmez mi?