Türkiye “eski ile yeninin” birbirine karıştığı
ve bu karışımdan yeni bileşik süreçlerin doğduğu bir dönemi
geçiriyor.
2013’nün ilk aylarına şöyle geniş bir perspektifle baktığınızda,
bizlere 2012’nin çok aksi yönünde yepyeni gerçeklikler sunduğunu
göreceksiniz.
Hem Ortadoğu’da kaynayan sular, hem de seçimlere yaklaştıkça
artan hamle sayılarını düşününce, bu durumun doğal olduğunu
düşünebilirsiniz ama tabi ki tek sebep bunlar değil.
Yeni yıla, Kürt Sorunundaki değişen çözüm arayışları damgasını
vurdu.
Öncelikle,
Abdullah Öcalan’la görüşüldüğü ve karşılıklı istenen adımların
atıldığı bizzat Başbakan tarafından deklare edildi.
Çözüm süreci üzerinden “Milliyet, vatan, vatandaşlık,
Türklük, entegrasyon, asimilasyon, birlikte yaşama, eşit
yurttaşlık” gibi kavramlar, yeniden tartışılmaya
başlandı.
Hiç söylenemeyen laflar söylenmeye, kırmızıçizgileri irdelemenin
yolları aşındırıldı.
Yani, tabulara çomak sokuldu.
Bu süreçte;
AK Parti’de kahraman olma ihtimali,
CHP’de “iç isyanlarla” mücadele ve kendini
bulma arayışı,
MHP’de oy telaşı ve kaleleri koruma endişesi,
BDP’de ise “yeni bir politik konumlanma” ayarı
boy gösterdi.
İkinci şaşırtıcı durum ise;
Başbakan’ın “Tutuklu askerler” için söylediği
“neden içerdeler?” sözü ve Ergin Saygun ziyareti
oldu.
Yıllardır söz konusu Ergenekon ve Balyoz gibi davalar olduğunda
“adalete karşı boynumuz kıldan incedir” diyen
Başbakan, şaşırtıcı bir biçimde ilgili davaların tutuklularına
sahip çıkan sözler sarf etti.
Yani "hesabı son derece titizlikle
yapılmış" bir adım attı.
***
Tabi bahsettiğim her iki olayda da, reel politik açısından
baktığınızda tek bir sürükleyici aktörün olduğunu göreceksiniz.
O da AK Parti…
Seversiniz yada sevmezsiniz ama kabul edilmeli ki AK
Parti, “Türkiye tarzı siyaseti” iyi
yönetiyor.
Başbakan Erdoğan, gerektiğinde nefret ediyor, gerektiğinde ise
en dostane tavrı sergiliyor. Geçen on yılın sonunda, tamamen
“makkevelist” bir çizgide yürüdüğünü
söyleyebiliriz.
Bundan dolayı, gelişen yeni olaylara göre plan, program ve
stratejilerini güncelleyebiliyor. Teşkilatı, bu yeniliklere çok
kolay mobilize oluyor.
Yani AK Parti, su gibi içine girdiği kabın şeklini alıyor.
“Hareket berekettir” mantığıyla
ilerliyor. Düzenli olarak eğitimde, adalette, sağlıkta ve diğer
alanlarda sonucu olumlu yada olumsuz olan değişiklikler yapıyor. Ve
bizler daha bunları tartışırken, onlar bir sonraki düzenlemenin
adımını atıyorlar.
Bu yüzden de farkında mısınız, kalabalık bu değişim rüzgarının
arasında istikrarlı bir biçimde AK Parti’yi konuşuyoruz?
Çünkü muhalefet, iktidar partisinin gündem hızına yetişemeyince,
ortada tek bir aktör kalıyor.
İşte AK Parti hem Kürt sorununda, hem de tutuklu askerlere
uzatılan dal açısından “ezber bozan” bir siyasetin
öncülüğünü yapıyor şuan.
Statükoyu, çıkarları doğrultusunda risk alarak karşısına
alıyor.
Aslında MHP’nin, CHP’nin, BDP’nin yapması gerekenleri
o, “Türkiye tipi” siyasetle yerine
getiriyor.
Bu yüzden bir yandan milliyetçi söylemler öne sürerken, diğer
yanda tam zıttı ifadeler kullanabiliyor.
Bu yüzden Bir Atatürk’e, bir Osmanlı’ya sığınıyor.
Bir askeri suçlayıp, bir ordunun kutsallığına atıf yapıyor.
İşte bu yüzden dört partinin ideolojik alanlarına sızarak MHP,
BDP ve CHP’nin oylarına da talip oluyor, onların kitlelerine de
hitap ediyor ve oy oranı hiç düşmüyor.
***
Siz bu yazıyı okuduğunuzda ben yorucu bir yolculuğu bitirmiş ve
önce Gaziantep’e sonrada Diyarbakır‘a misafir olmuş olacağım.
Yarın ki yazım, Diyarbakır surlarının kıyısında olacak.
Güzel bir gün diliyorum.