İçişleri bakanı Efkan Ala TBMM Genel Kurul’unda mevcut
anayasadaki millet egemenliği mantığının sorunlu olduğunu ve bu
nedenle de böylesi bir anayasayı tanımadığını söyledi.
Sayın Ala’nın bu söylemi aslında Ak Parti’nin ve özellikle de
kendisiyle birlikte iktidara taşıdığı seçmen kitlesinin hukukla,
devlet geleneği ile ilişkisini gösteren örneklerden biridir.
Çünkü uzun süredir Ak Parti açısından hukuk, yönetimi
zorlaştıran ve yapmak istenenlerin önüne ket koyan bir unsur
hüviyetinde…
Bu konuda sayabileceğimiz örnekler tonla... En göz önünde
olanını ele alırsak…
Cumhurbaşkanı ve onu o makama taşıyan seçmen kitlesi,
kendisinin“Başkan”lık liyakatine uygun
buluyor. Bu nedenle henüz anayasal bir değişiklik yapılmamışken,
Sayın Cumhurbaşkanı’nın mevcut anayasanın sınırlarını
zorlamasını ya da yasanın verdiği yetkilerin sınırlarını aşmasını
bir hukuk ihlali olarak değerlendirmiyor.
Çünkü Sayın Erdoğan onların gözlerinde “Farklı bir
cumhurbaşkanı olacağını” daha önce beyan etmiş ve bu
göreve de son derece yakışan bir isimdir. Ayrıca hukuk çok da
kafaya takılacak bir şey değildir… Bir engeldir.
Sağından solunda bi yerden dolaşılıp, bir şekilde üstesinden
gelinir mantığı hakimdir.
***
Lakin bu son derece sorunlu bir bakış açısıdır.
Hukuk, devletin DNA’sıdır, kodudur. İdarenin her türlü
tasavvurunun sınırlarını çizen, istikametini belirleyen bir yol
göstericidir. Ayrıca kişilerden münezzehtir. Düzenlediği yetkiler,
herhangi bir zamanda ve herhangi bir kişi için tasarlamıştır.
Öyle ki,
Bir başka zamanda, toplumun büyük bir kesiminin oyunu almış bir
lider çıkar ve tam da Ak Parti seçmeninin istemediği
istikamette politikalar üretmek üzere yetkilerini aşmak ister.
Yetkilerini aşmasının sebebi olarak da; “Böylesi bir işi
yapacak yetenek, bilgi ve tecrübemin de olduğunu
düşünüyorum” der.
İşte hukuk bunun için vardır. Yapamazsın der. Yapacaksan da,
Anayasayı ve yasaları değiştirmenin usulü, biçimi bellidir. Onları
usulüne göre değiştirerek bunu yapabilirsin.
***
Aslında Ak Parti’nin hukuku kısmen engel gören mantığının
sosyolojik ve tarihsel bir alt zemininin olduğunu düşünüyorum.
Osmanlı dönemi ıslahatları, 1. ve 2. meşrutiyet, cumhuriyetin
kurulması, devrimler… Çok büyük bir bölümü ya batı dayatması ya da
Jöntürkler, İttihat ve Terraki kadroları gibi batıyı deneyimlemiş,
yabancı dil bilen, toplum tabanına göre daha eğitimli kesimlerce
gerçekleştirildi. 1960 ve 80 darbelerini gerçekleştiren elit askeri
kesimler bile en vicdansız politikaları bir şekilde yine hukuk
sınırları içerisine dahil ederek uyguladılar. Çünkü geldikleri
gelenek, devlet yönetiminde hukukun önemini benimsiyordu.
Tarihsel süreç bu şekilde gelişince; devlet erkanı, siyasal
tarihimizin kısa bir kısmı dışında pek de çevreyi merkeze
taşıyamadı. Bu nedenle toplum, kurucu bir unsur olarak devlet
mekanizmasının yönetim ve tecrübesinden tarihsel olarak uzak kaldı.
Ayrıca onları temsil eden partiler, iktidarda yer bulduklarında
üzerlerindeki vesayet baskısıyla kendi yapmak istediklerini
kendilerinin oluşturacakları bir usul ile yapamadılar.
Ve dahası hukuk, ülkemizde evrensel standartlara pek ulaşamadığı
için de genelde onun ceremelerini çektiler.
***
Ama Ak Parti ilk kez merkeze taşıdığı çevreyle ve devlet erkini
ciddi bir şekilde kontrol etmesiyle bu yönetim usullerini görme
fırsatı veriyor bize.
Aslında Sayın Ala’dan duyduğumuz bu sözlerin altındaki asıl
mesele, Ak Parti kadrolarının ve tabanının tıpkı yukarıda
bahsettiğim gibi hukuku oluşturan, devleti yönetmiş, devlet
geleneğini meydana getirmiş bir tabandan gelmemelerinde
yatmaktadır. Bu durum, cumhuriyet tarihinin demokratikleşememesi ve
atılan demokrasi adımlarının da tabana ilkesel olarak
yayılmamasının oluşturduğu bir sonuçtur.
Tüm bunlardan ötürü; Ak Parti’nin hali hazırda yaşıyor olduğu
iktidar deneyimi, son derece önemli bir sınav ve başlangıçtır.
Hukukun sadece kâğıtta yazılı duran metinler olmadığının,
ilkesel olarak devletin ana gövdesini oluşturduğunun bilinmesi
gerekiyor.
Ak Parti iktidarının hem söylem düzeyinde hem de fiili
uygulamalarda hukukun o hassas çizgilerine riayet eden bir bilinç
uyandırması gerekiyor.
Çünkü hukuk geleneği birikimle ilerler. Ve hukukun teminat
altına almadığı bir devlet, vatandaşına sadece acı çektirir.