AHMET ÜMİT: “Hükümet, barış sürecinde samimi değil”

Zeugma film festivalinde Ahmet Ümit’le bir araya geldik. Festivali ve yoğun gündemi konuştuk.

Selçuk Baymaz selcukbaymaz@internethaber.com

Zeugma film festivalinde Ahmet Ümit’le bir araya geldik. Festivali ve yoğun gündemi konuştuk.

Ahmet Ümit: “Akil insanlar heyetine beni çağırsalardı gitmezdim”

“Artık PKK ve HDP şiddet eylemleri yerine sivil itaatsizlik eylemleri yapmalı”

“İnsanlar en ufak tartışmada birbirlerini vatan haini olmakla suçluyor.”

 “Siyaset dili, sadece sanatı ve edebiyatı değil; insan ilişkilerini de ikinci plana attı.”

“Kutsal olan yaşamdır, devlet değil.”

gibi çok önemli açıklamalarda bulundu. İşte söyleşinin tamamı…

BUNU SADECE DOĞDUĞUM ŞEHİR İÇİN YAPIYORUM

Gaziantep gastromonik özellikleri ve gelişkin sanayisiyle öne çıkan bir şehir. Şimdi siz buna bir de  kültür kenti olma özelliğini eklemek istiyorsunuz. Geçtiğimiz bahar ayında kitap festivaline büyük katkılarınız olmuştu. Şimdi ise sinema festivaliyle Gazianteplilerle buluştunuz. Bu çalışmalarınızdan bize bahsedebilir misiniz?

Aslında 2013’te Şire festivali ila başladık. 2014’ün Nisan ayında kitap festivali yaptık. Şimdi de Zeugma Film Festivali’ni yapıyoruz. Neden Yapıyoruz bunları, önce onu anlatayım. Çünkü Gaziantep ekonomik olarak güçlü bir şehir... Sanayisi olan ve bu sanayiyi kendi kurmuş bir şehir. Fakat ne yazık ki bu ekonomik gelişmenin karşılığı olarak kültürde ve sanatta geri kalmışlığımız söz konusu. Şimdi sadece ekonomik olarak gelişme bir kenti marka şehir yapmıyor. Dünya kültür başkenti yapmıyor. Bunun için bizim Gaziantep’te sanat kurumları oluşturmamız lazım. Bir farkındalık kazanmamız lazım. Mesela bir kütüphanemizin, büyük bir sanat merkezimizin, tiyatromuzun, sanat galerilerimizin olması lazım. Bunlar olmadan Gaziantep’in çağdaş bir şehir olma ihtimali yok. Bu eksikliğin sonuçlarını okuma seviyemizde, üniversiteye giriş sınavında beklentilerin altında kalmamızda, gençlerimizin kitaba az ilgi göstermesinde görüyoruz. Mesela şimdi Suriyeli göçmenler sorunu var. Onlara karşı ırkçılıkta da kendini gösterebiliyor. Ya da bir anda patlak veren olaylarda... 6-7 ekim olaylarında gördüğümüz gibi, insanlar birbirlerine karşı nefret duygusu içine girebiliyor. Bu yüzden iki yıldır bu festivalleri yapıyoruz. Bana gelirsek, ben ne yapıyorum? Hiçbir çıkarım yok. Normalde romanımın çıkması lazımdı. 6 ay ileriye attım. Bunu sadece doğduğum şehir için yapıyorum.  Ama daha ne kadar yapabilirim, onu bilmiyorum.

FESTİVALLERE YETERİNCE SAHİP ÇIKILMADI

Festivallerin organizasyonunda kurumsal bir yapı kurulabildi mi?

Henüz hiç bir şey kurulamadı. Burada insanlar yeterince sahip de çıkmıyorlar. Belediyeler, sivil toplum örgütleri yeterince sahip çıkmıyor. Ama basın çok ilgili. Basından çok memnunum, büyük bir ilgi gösteriyorlar. Bu işin sürmesi ve belli bir yere ulaşması için buradaki belediyelerin, sivil toplum örgütlerinin, herkesin sahip çıkması lazım. Dışarıdan, İstanbul’dan bir adamın katkıları ve çabalarıyla çok zor… Mesela Kırkayak sanat merkezi sahip çıkıyor. Sponsorlarımız sahip çıkıyorlar. Üniversite zaman zaman bize sahip çıkmaya çalışıyor. Bu çabaları çok değerli buluyorum. Şunu görüyorum demek ki doğru ilişkiler kurulabilse ve bu işe omuz verilebilse bir örgütlenme ortaya çıkabilir. Ama maalesef şuan kişisel çabalarla ilerleyen bir çaba söz konusu…

HÜKÜMETİN DİLİ VE ÜSLUBU ÇOK KORKUNÇ

Türkiye’de çok yoğun bir politik gündemin içerisindeyiz. Siz baktığınız zaman sanatın, edebiyatın ikinci planda kaldığını düşünüyor musunuz?

Çok gergin bir politik süreç yaşanıyor. Bu politik süreç, sadece edebiyatı ve sanatı değil insan ilişkilerini de ikinci plana atıyor. Üsluplar inanılmaz kırıcı ve sert. İnsanlar en ufak tartışmada birbirlerini vatan haini olmakla suçluyor. Ama tabi bunu en çok hükümet yapıyor. Hükümetin dili ve üslubu çok korkunç... Hem cumhurbaşkanının hem de başbakanın dili korkunç. Bununla bir yere gidilmez. Bu durum ülkedeki çatışmayı ve gerilimi artırıyor. Bir olay oluyor ve birden bire patlamaya dönüşüyor. Ki kısa zaman önce 40 vatandaşımızı kaybettik. Oysa barışın dilini konuşmamız lazım. Elbette farklı partiler olacak, elbette anlaşamayacağız, elbette biri “o politikayı beğenmiyor” diyecek, öteki ise “Bu politika doğru” diyecek. Ama burada üslup çok önemli... Bu üslup sanatı ve edebiyatı da etkiliyor. Benim bir politik duruşum var. Ben bir partiye üye değilim. İnsan haklarından, çevreden yanayım. Hükümetin otoriter tavırlarına karşı çıkarım. İster AKP hükümeti olsun ister CHP hükümeti olsun, beni ilgilendiren insanca bir yaşam biçimini savunmaktır. Ama elbette hükümet yanlısı biri olsaydım daha farklı bir tablo ortaya çıkabilirdi.

AVRUPA BİZİ OTORİTERLEŞEN BİR ÜLKE OLARAK GÖRÜYOR

Peki, hükümet yanlısı olmamanızın bir yazar olarak üzerinizde baskı oluşturduğunu düşünüyor musunuz?

Dürüst olmak lazım, ben yazdığım herhangi bir yazı için politik bir kovuşturma yaşamadım. Şuanda benim üzerimde öyle bir baskı yok. Ama basın ve patronlar üzerinde büyük bir baskı var. Demokrasi güçler ayrılığıdır. Yürütme, yargı, yasama ve bir de basın... Şimdi hükümet parlamentoda çok baskın olabilir. Ama yanlış olan, yargıyı da ele geçirmeye çalışıyor olması. Yargının eleştirme hakkı ve hükümetin kararlarını durdurma hakkının olması gerekiyor. Ama maalesef bu ortadan kalkıyor. Ve daha korkuncu hükümetin çok güçlü bir yandaş basını oluşturuluyor. Diğerlerinin üzerinde ekonomik ve politik baskılar söz konusu. Bu tabi otoriter rejim yapısıdır. Bakın ben 15 gün önce Almanya, Belçika ve Fransa’ya gittim. Orada hükümetimizin tamamen otoriter bir yapı olarak algılanıyor. Bir buçuk yıl önce İngiltere’deydim, hiç böyle bir durum söz konusu değildi. Batı sempatiyle bakıyordu ve daha olumlu işler yapılacak, demokratik dönüşümler yapacaklar diye bakıyorlardı. Ama bir buçuk yılda değişti her şey.

BASKIYLA SAYGI UYANDIRILMAZ

Cumhurbaşkanı sigara içen bir vatandaşa “Cumhurbaşkanı geçerken sigara içilir mi?” diye uyarıda bulundu. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Doğru bulmuyorum. Bu üslup iyi bir üslup değil. Çocukları uyarabilirsiniz. “Arkadaşlar sağlığınıza zararlı, içmeyin” demek daha doğru. Saygının sigara içip içmemekle ilgili olduğunu düşünmüyorum. Baskıyla kimseye saygı uyandıramayız.

DEVLET KUTSAL DEĞİL, KUTSAL OLAN YAŞAMDIR

Bu saygı kültürü, kamu otoritesi ile vatandaş arasında bir iletişim dili yaratıyor mu? İktidarlar bundan güç alıyor olabilir mi?

Saygı dediğimiz şeyin temelinde sevgi vardır. İnsanlar sizi sever, sevdikleri içinde size karşı dikkatli davranırlar. Kırmamaya özen gösterirler. Baskıyla saygı kazanılmaz. Kazansa idi Kenan Evren kazanırdı. Yüzde 92 oy aldı. Ama bir diktatör olarak tarihteki yerini aldı. Tarihte böyle çok örneğimiz var. Dünya da böyle örnekler var. Bu yöntem çıkar yol değil. Onun için uzlaşmacı olmak lazım. Devleti kutsal bir şey olarak görüyoruz biz. Devlet kutsal bir şey değil, kutsal olan yaşamdır. Devlet bizim için bir araçtır. Bizi mutlu etmek için ortaya çıkardığımız bir yapıdır.

PKK VE HDP SİVİL İTAATSİZLİK EYLEMLERİ YAPMALI

Biliyorsunuz  Kobane protestoları, koridor meselesi derken gündemde Barış süreci bitiyor mu, devam mı edecek tartışmaları söz konusu. Barış sürecinde geldiğimiz noktayı nasıl yorumluyorsunuz?

Barış sürecinin devam etmesi ve sürdürülmesi lazım. O olaylar da gösterdi ki, hükümet çok net adım atmıyor. Net değil. Bir öyle deniyor, bir böyle deniyor. Önce Apo’yla görüşmüyoruz dediler, sonra görüşmeler açığa çıktı. Olabilir görüşebilirsin ama bunu açıkça söyle. “Barış için, insanlar ölmesin diye biz görüşmeler yapıyoruz” diyebilirsin. Bu doğal bir şeydir. O yüzden tutarlı olmak lazım. “Anayasayı değiştirmek için Kürt oylarına ihtiyacım var” ya da “Durun, MHP oylarına ihtiyacım var” diyerek tavır almak doğru şeyler değil. Elbette karşı tarafı da ele almak lazım. Bana sorarsan artık PKK ve HDP’nin şiddetten uzak durması lazım. Sivil itaatsizlik eylemleri yapmaları lazım. Çünkü o zaman, hem mesajınızı doğru iletirsiniz hem de insanların kalbini kazanırsınız. Ama insan öldürmek, şiddet eylemleri maalesef Türkiye’deki politik iklimi son derece bozuyor. Ve ülkeyi çok gergin bir hale getiriyor.

AKİL İNSANLAR HEYETİNE ÇAĞRILSAM, GİTMEZDİM

Sinema festivaline davet ettiğiniz Kadir İnanır akil insanlar heyetinde... Akil insanların toplanma sürecinde “Ben de orda olmalıydım, bir katkım olurdu” ya da “Böyle bir grubun içinde olmam” gibi bir tavır geliştirdiniz mi?

Beni çağırsalar ben gitmezdim. Sebebi ise; hükümetin bu konudaki samimiyeti konusunda şüphelerimin olması... Ama Kadir İnanır ya da başka arkadaşlarımız bu süreci olumlu bulup destek olabilir. Onların barış yolunda attıkları adımları ben de desteklerim. Onlar da eleştiriyorlar. Hatta bir kısmı ayrıldı biliyorsunuz. Ben neden akil insanlar heyetine katıldınız diye kimseyi eleştirmem. Umarım haklıdırlar. Umarım hükümet bu konuda samimidir ve barışın gerçekleşmesi adına samimi adımlar atar. Hükümetin samimiyeti konusunda kuşkularım var.