Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Soğuk Savaş boyunca ve yüzyılın ilk yıllarında, ABD'li
tüketiciler için ucuz benzin sağlamak, İsrail güvenliğini
desteklemek, teröristlerle savaşmak ve kitle imha silahlarının
yayılmasını önlemek, Amerikalıların öncelikleri arasında.
Dördü de önemli olmaya devam ediyor, ancak son yıllarda daha az
kritik hale geldi.
İsrail, önemli ölçüde ABD desteğinden yararlanmaya devam ediyor,
ancak Amerika Birleşik Devletleri'ndeki demografik ve siyasi
değişiklikler muhtemelen Washington’un önümüzdeki yıllarda İsrail’e
karşı cömertliğini azaltacak.
Ve İsrail'in hala ABD'nin yardımına ihtiyacı olduğunu iddia etmek
giderek zorlaşıyor.
ABD'nin Ortadoğu'ya yönelik politikasını uzun süredir şekillendiren
bir dizi çıkar, önemini yitirdi.
Her zaman karmaşık olan bölge daha da karmaşık hale geldi. Bu yeni
gerçeklerle karşı karşıya kalan ABD'li yetkililer ve analistler
arasında bir tür analitik tükenme başladı.
Washington'un önde gelen elitlerine göre Orta Doğu'daki çıkarlarını
çözmesi ve bunları ilerletmek için bir yeni strateji oluşturması
gerekiyor.
Devam edelim.
Amerika'nın son yirmi yılda Orta Doğu'daki başarısızlığı uzun ve
ürkütücü.
En bariz felaket, 2003 Irak işgaliydi.
Ama sorun 2003 Irak işgali fiyaskosundan çok önce başladı. ABD'nin
Soğuk Savaş'taki zaferi, dünyadaki demokratikleşmenin "üçüncü
dalgası" ve küreselleşmenin yarattığı zenginlik olumlu
gelişmelerdi, ancak aynı zamanda Amerikan küstahlığı ve aşırı
hırsının toksik bir karışımını da üretti.
Siyasi yelpazenin her tarafında yetkililer ve analistler, Ortadoğu
toplumlarının Washington’un yardımına ihtiyacı olduğuna ve ABD’nin
gücünü bölgede yapıcı şekillerde kullanabileceğine inanmaya
başladılar.
Ardından, Arap toplumlarını dönüştürmek, İsrail-Filistin
çatışmasını çözmek, cihatçılığı ortadan kaldırmak ve İran'ın
nükleer teknolojideki gelişimini sona erdirmek için sonuçsuz
arayışlar oldu.
Beş Arap ülkesinin şu anda çeşitli çöküş aşamalarında olması
gerçeği, Washington'da ABD yaklaşımının radikal bir revizyon
gerektirdiğine dair genel bir anlayışa katkıda bulunuyor.
ABD dış politika seçkinleri arasında yeni bir fikir birliği oluştu;
Washington'un artık bölgede hayati çıkarları olmadığını kabul etme
ve buna göre hırslarını büyük ölçüde azaltma, güçlerini azaltma ve
hatta belki de Ortadoğu'dan tamamen çekilerek "sonsuz savaşlar"
dönemini sona erdirme zamanı geldi.
Yirmi zorlu yıldan sonra, bu tür argümanlar ikna edici görünebilir.
Ancak bazı siyasi elitlere göre Orta Doğu'dan ayrılmak sağlam bir
politika değil.
Siyasi aktörlere göre siyasi, teknolojik ve sosyal değişiklikler bu
çıkarları onlarca yıl öncesine göre daha az yaşamsal hale getirmiş
olsa bile Washington’ın hala Ortadoğu’da korunmaya değer kritik
çıkarlara sahip olduğu inancı var...
Ancak, politika yapıcıların bölgeyi yeniden yapılandırmak için ABD
askeri gücünü kullanmak yerine, istikrarı sağlama ve koruma gibi
daha gerçekçi ve gerçekleştirilebilir hedefi benimsemesi
gerekiyor.
Son yıllarda bölgeden geri çekilmeyle ilgili tüm açıklamalar
Washington’un etkisini bölgede azalttı.
Ortadoğu’lu liderler arasında ABD'nin liderlik rolünden vazgeçmek
niyetinde olduğu algısı sayesinde Türkiye, Rusya ve Çin bölgede
alternatif iktidar olarak ortaya çıktı. Bu gelişme Washington için
çok can sıkıcı bir resimin önemli bir parçasıydı.
Devam..
Washington'un Çin'in yükselişini durdurmaya çalışması, Trump’ın
ticaret savaşı, teknoloji yasakları ve COVID-19 salgınınından
dolayı Çin’i suçlaması, Çin’li politikacıların ABD’nin ülkelerini
al aşağı etmede kararlı olduğu yönündeki algısını doğruladı...
Trump hükümetinin Çin’e odaklanmasının ardından coğrafyada
insiyatif alan iki başkent Ankara ve Moskova, Ortadoğu’da,
Kafkaslar’da ve Akdeniz’de önemli aktörler haline
dönüştü.
Ankara ve Moskova’nın Suriye, Kafkaslar, Libya, Kırım ve Ukrayna'da
karşıt dış politikaları olsa da Rusya, Türkiye ile yakın
ilişkilerini sürdürmeyi hedefliyor.
Öte yandan seçilmiş başkan Joe Biden, Rusya'yı bastırmayı
hedefliyor. Hem eski Başkan Barack Obama'nın hem de Trump
yönetiminin dış politikaları, Rusya'nın Akdeniz ve Ortadoğu'da bir
süper güç olarak yeniden ortaya çıkmasıyla sonuçlandı. Biden
yönetiminin bölgesel nüfuzunu sınırlamak için Rusya'nın başlıca
bölgesel rakibi olarak Türkiye'yi desteklemesi mümkündür.
Obama yönetimi İran'ı uluslararası sisteme entegre etmek
istediğinde İran, bu durumdan milis güçleri aracılığıyla Irak,
Suriye ve Yemen'deki nüfuzunu yaymak için kullandı.
Sonuç olarak İran ve ABD Irak'ta karşı karşıya geldi. İran'ın
Irak'a tek başına hakim olabilmesi için ABD'yi Irak’tan
uzaklaştırması gerekiyor.
Petrol zengini Körfez ülkeleri ve İsrail'in uluslararası satranç
tahtasındaki konumları da çok önemli hale geldi. İsrail'in
bölgesel güvenliği her zaman ABD'nin önceliklerinden biri olurken,
Trump yönetimi Körfez ülkeleriyle bir yakınlaşma sürecini
yönetti.
Birkaç yıl önce Suudi Arabistan ve İran'ın saldırgan dış
politikaları bu iki bölgesel gücü savaşın eşiğine
getirdi. Biden seçimleri kazandı ve yönetimi yeni nesil
Suudiler diktatörlüğüne karşı olumlu bir duruş
sergilemeyecektir.
Biden yönetimi, Akdeniz bölgesi ve Ortadoğu için ABD politikalarını
yeniden düşünmeye karar verirse, bölgesel güç dengesi için yeni bir
stratejik yaklaşım geliştirmek zorunda kalacak.
Avrupa ülkeleri tarihsel bir gerileme döneminden geçerken, Trump
yönetimi Avrupa Birliği'ne karşı mesafesini korudu. Trump’ın gayri
resmi olarak AB’nin lideri olan Almanya, Angela Merkel ile
görüşmesi, Trump’ın Avrupa’yı hor gördüğünü kanıtladı. Birleşik
Krallık Brexit'e oy verdiğinde, ABD yönetimi ülkenin AB'den
çekilmesini destekledi.
Çin ile ilişkilerin kötüleşmesi nedeniyle ABD yönetimi, üretim
hatlarını Hindistan'a taşımayı planlıyor ve bu da Hindistan'ın ana
rakibi Pakistan'ı Çin'e doğru itecek.
ABD, NATO aracılığıyla Avrupa ülkeleriyle daha yapıcı ve
kurumsallaşmış bir ilişki geliştirmeye çalışırsa, Türkiye ABD ile
AB arasındaki yakınlaşmada kilit bir rol oynayabilir.
Biden yönetimi Türkiye-ABD ilişkililerini yeniden
yapılandırmalıdır. Aksi takdirde ABD seçenekleri İran, Mısır ve
Suudi Arabistan gibi bölgenin anti-demokratik ülkeleriyle sınırlı
kalacaktır.