38 yıl sonra sinemada sansür yürüyüşü

PKK kamplarındaki günlük yaşamı konu alan Bakur belgeselinin 34. İstanbul Film Festivali'nde gösteriminin iptal edilmesi büyük ses getirmişti geçen hafta, hatırlarsınız.

Hatice KÜBRA kubra@internethaber.com

5 Kasım 1977'de Yeşilçam'ın oyuncuları, set çalışanları, yönetmenleri örgütlenerek İstanbul'da başlayıp Ankara'da biten "Sansürü Protesto Yürüyüşü" düzenlediler.

Starlarla, figüranları aynı yolda omuz omuza yürüten, bu sansür karşıtlığı protestoda oldukça renkli görüntüler ortaya çıktı. Fotoğraflardan bazılarını yazıya sizler için ekledim.

Bugün Yeşilçam'ın devleri dediğimiz birçok isim, bu yürüyüşe katılarak "sansüre hayır" demiş. Yol boyunca ünlü isimler megafondan bildiri metnini okumuş.  

Kimler yok ki?

Fikret Hakan'dan Fatma Girik'e, Türkan Şoray'dan Cüneyt Arkın'a, Kadir İnanır'a kadar pek çok ünlü isim.

400'ü aşkın sinema emekçisinin 3 günlük bu yürüyüşü Türk sinema tarihine bir ilk olarak geçti.

Bugün, tam 38 yıl sonra, sinema meslek birlikleri, dernekleri ve pek çok sinema çalışanı örgütlenerek sinemada sansüre karşı bir yürüyüş gerçekleştirecekler.


‘Sansüre Karşı Özgür Sinema’
sloganıyla yapılacak yürüyüşün ardından, az önce bahsettiğim 1977 yılında sinemacıların sansüre karşı yürüyüşünü konu alan "Yollara Düştük" belgeselinin ilk gösterimi yapılacak.

Bu belgeselin, Antalya Altın Portakal Film Festivaline ve İstanbul Film Festivali'ne katılmasına rağmen ilk gösteriminin yapılacak olması da oldukça ironik.

Her iki festivalde de çıkan sansür tartışmaları nedeniyle film diğer bazı filmler gibi geri çekilmiş. Dolayısıyla Türk sinemasının ilk örgütlü ve büyük çaplı sansür protestosunu konu alan belgesel yine sansür yüzünden bir türlü gösterilememiş.                                                     

Sansürün 38 yıl aradan sonra yeniden bu şekilde gündeme gelmesi, Türk sinemasının özgürlüğü adına olumsuz bir geri dönüş. 


(Türk sinemasının sultanı Türkan Şoray, eyleme Ankara'dan katılmış.)

                                                              
PKK kamplarındaki günlük yaşamı konu alan Bakur belgeselinin 34. İstanbul Film Festivali'nde gösteriminin iptal edilmesi büyük ses getirmişti geçen hafta, hatırlarsınız.

İstanbul'dan sonra 26. Ankara Uluslararası Film Festivali'nde belgesel ve kısa film yarışmalarının iptal edilmesi üzerine jüri üyeleri geri çekildi. İstanbul'dan Ankara'ya bir sansür yürüyüşü...

Her iki festivalde de gerekçe Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kayıt-tescil ve eser işletme belgeleri olmayan yerli filmlerin festivallerde gösterilemeyeceğini açıklaması.

 
(Fatma Girik, yürüyüş sırasında bildiri okuyan ünlü oyuncular arasında) 

İşin teknik ve hukuki boyutundan ziyade sansür tartışmaları ekseninde baktığımız zaman, ortalığı karıştıranın Bakur'un PKK kamplarındaki yaşamı konu edinmiş olma ihtimali hayli yüksek.

Sansür, her zaman devletler için; aba altından göstermekle kalmayıp dürttüğü bir sopa vazifesi görmüştür. Tarihler boyunca bu böyle olageldi.


(Cüneyt Arkın, kortejin düzenini ve güvenliğini sağlıyor. Adama her yerde Kara Murat vazifesi vermişler:)

Bugün tam da seçimler öncesinde çözüm sürecinin rölantiye alındığı bir ortamda, PKK propagandası yapıldığı düşünülen bir belgesel filmin, gösterimini iptal etmek aslında biraz da buna denk düşüyor.


(38 yıl önce sansürü protesto eden Kadir İnanır, bakalım bu yürüyüşte yer alacak mı?)

Bakanlığın gerekçelerini haklı bulabilirsiniz. Buna kimse şaşırmaz, çünkü devlet her zaman kendini haklı gösterecek gerekçelere sahiptir, değilse de üretir.

Bakur'un PKK propagandası yaptığını düşünebilirsiniz ya da düşünmezsiniz. Fakat sansür, bir kere fırlatıldığında yoluna çıkan her şeyi ve her kesimi zedeleyecek kadar güçlü bir bumerang etkisine sahiptir.

En sonunda da döner sahibini vurur.

Belki de festival kapsamında 300-500 kişinin izleyeceği bir belgesel film, şimdi herkesin merak ettiği, daha yayınlanmadan neredeyse kült muamelesi gören bir film halini aldı.

Şayet Bakur bir PKK propagandasıysa, şimdi devlet eliyle çok daha güçlü bir propagandaya dönüşmüş olmadı mı?

Demokrasi ve özgürlükler adına onlarca mücadelelerin verildiği bu 38 yılda, sinemada gelinen nokta Sansüre karşı protesto yürüyüşü mü olmalıydı?

Evet, malesef tarih, sansürde tekerrür etti.


twitter.com/Htckubra 

Facebook Hatice Kübra