Esnaf lokantalarında,
Benzin istasyonlarında,
Ciğercilerde,
Lüks kafelerde,
Ara sokaklarda,
Doğalgaz faturası kuyruğunda,
Bankalarda,
…
Maşallah, hep aynı muhabbet:
-Senin milliyetin, benim milliyetim…
-Önce sen vazgeç,
-Yo yo sen geç…
- Allah aşkına lütfen… walla olmaz… Siz…
…
Restleşmeler, bi’ kibarlıklar… Anlatamam.
Yeni moda, bu.
Zannedersin ki, herkes gönlünden ne koparsa onu bırakıyor
ortaya. Ortak vakıf kurulmuş, el birliğiyle bir yardım kampanyası
düzenleniyor.
Bir de Robin Hood’lar var.
Onlar da zorla almaya çalışıyor milliyetçiliğinizi. Fazla
milliyetçililerden alıp, fakirlere dağıtıyorlar.
Yani “3 kere boş
ol” deyince, “ötekini inkar eden
milliyetçilikten” hop diye boşanılır sanıyorlar.
Anlayacağınız ortalık, sis – duman.
***
Hâlbuki kimse anlamıyor,
Ortada zamanında ekilmiş ve şimdi kocaman çınar olmuş bir fidan
var.
Anadolu’da 1920’lerde temeli atılan yeni devlet, belli bir
ideoloji üzerine kuruldu. Eğitim, kültür, ekonomi politikaları hep
bu düşünce üzerinden şekillendi.
Bu politikalar, Türkü daha çok Türk gibi,
Ermeni’yi, Arab’ı, Kürdü, Çerkez’i, Tatar’ı ve diğerlerini ise
“Türkmüş gibi” hissettirtmeye çalıştı.
Ve geçtiğimiz doksan yılda, bu asimilasyon ve entegrasyon
politikaları büyük oranda hedefine ulaştı.
Dahası, biraz çevrenize bakınınca fark edeceksiniz ki; bu
his ve duygular, günlük yaşamın her anına ve her nüvesine sinmiş
bir metafor durumunda.
En “milliyetçiliğe karşıyım”
diyen de bile, bir anda “belirtilerine” denk
gelebilirsiniz. Çünkü DNA’mıza kodlanmış, kolay değil ayrılmak…
***
Bu nedenle,
“Tarih derslerinde kurtuluş savaşının diğer halklarını
yok sayıp, sadece Türklüğüyle övünen", "Her
sabah Türk’üm doğruyum çalışkanım diye okula giren”
nesillerden bir anda bundan vazgeçmesini istemek hayalcilik
gibi geliyor bana.
Bundan dolayı Ertuğrul Özkök’ün yada başkalarının Türklüğü
bırakmalarına, istifa etmelerine gerek yok. Ki, etseler dahi bir
işe yaramaz, popülist bir söylemden öteye gitmez.
Veya Başbakan’ın belirttiği gibi “Her türlü
milliyetçilik ayaklarımın altındadır” demekle de
olmaz.
Çünkü “milliyetperverlik” yoğun bir duygu
halidir. Bu tür bir söylemle o kesimlere sadece dayatma yapmış ve
incitmiş olursun.
Kışkırtırsın, ötekileştirirsin hatta…
Yani bahsettiğim yöntemlerle; bu gölde, o maya tutmaz.
***
Yapılması gereken tek bir formül var,
İlk önce, böylesine köklü bir duygusallığı bir defa da
bitiremeyeceğini idrak edeceksin.
Olmaz…
“Ötekini inkar eden
milliyetçilik”, bir ateştir.
Eğer üstüne korkutarak, kışkırtarak gidersen, büyür. Alevleri
kızgınlaşır.
Güvenini kazanamayıp, sindirileceği duygusunu verirsen; kaçar.
Çözümün bir parçası olmaktan vazgeçer.
Bundan ötürü, yapmayacaksın bunları...
İkinci olarak, bir "ara çözüm yolu"
oluşturacaksın.
Daha fazla demokrasiyle, insan haklarıyla,
daha fazla paylaşma, tahammül, empati, uzlaşı ve ortak
değerlerle döşeyeceksin bu yolu…
Vesonra da zaman verip, sabredeceksin.
Yoksa emin olun; ne istifa etmekle, ne de ayaklarının altına
almakla "ayrımcılığa, ötekileştirmeye, yok
saymaya" karşı hiç bir çare bulunmaz.