BIST 9.722
DOLAR 32,57
EURO 34,90
ALTIN 2.426,33

Kafanızı kuma gömmeyin!..

Korona Virüs ile mücadele için Genç bir bilim adamının uyarıları ile sizleri baş başa bırakmak istiyorum...

Dünyada  bir çok ülke “Ne oluyor?” diye önlem almadan gelişmeleri takip edip devletimizin  daha ilk günden önlem almaya başladığına şahit olurken elinden gelen mücadeleyi gösterdiğinden hiç şüphemiz yok…
 
Bu salgını en az kayıp ile geçmek ve bertaraf etmek  devlet millet işbirliği ile elimizde dostlar..

Tabi ki panik yapmayacağız.

Ama  "Amma da abartmışız "demek  asla yok!..

Kurallara uyacağız…

Birbirimizi uyaracağız....

Türk milletini Türk milleti yapan dayanışma ve birlik ruhu olduğunu unutmayacağız...

Sevgili dostlar...

Devletimizin (Bilim dünyasının ) ortaya koyduğu tedbirleri harfiyen  uygulayacağız...

Zorunlu olmadıkça evimizden 3 hafta çıkmasak ne olur?

Çıksak dahi gerekli önlemleri alsak zor mu?

Olay ciddi!..

 
Bakın…

Harvard’da Endokrinoloji, Diyabet ve Metabolizma üst-ihtisasını yapan Doktor  M.Furkan Burak’ın virüsün tanımı ve bundan sonra izlenecek yol haritası ile ilgili kaleme aldığı “ Korkumuzun Adı Corona” başlıklı yazıyı çok önemli gördüm…

Ve aynen paylaşıyorum…
Gelin okuyalım..


 
                                                    ***
 
Korkumuzun adı Corona, nam-ı diğer COVID-19. Bizim jenerasyonun çok alışık olmadığı türde bir virüs.

Çok bulaştırıcı, elit, zengin, fakir, Avrupalı, Asyalı seçmiyor. Öldürücülüğü yaşa ve altta yatan diğer hastalıklara bağlı değişen bir baş belası.
 
Öncelikle en iyi bildiğimiz şey, bilimsel olarak çok da bir şey bilmediğimiz. Sorunda buradan çıkıyor zaten. Belirsizlik toplumları yıpratıyor, dedikoduları, komplo teorilerini alevlendiriyor ve ‘hadi oradan bize bir şey olmazcı’ları arttırıyor.
 
Bununla beraber çok temel noktalar var, bunları biliyoruz.

Bilmediğimiz üzerinden spekülasyon yapmak yerine bildiğimiz üzerinden aksiyon almakta fayda var.
 
1. İlaç yok, aşı hazır değil. Klinik çalışmaların yer aldığı Clinicaltrials.gov’ da 103 tane Coronavirus ilaç araştırması var.

Hali hazırda hiçbiri yaygın kullanıma açık değil. Daha önceki RNA virüslerinde denenmiş, en azından güvenli olduğu bilinen deneysel ilaçlar (Re-purpose) en umut vadedenleri.

İlaç ismi vermeyeceğim, malum olay hemen bu virüsü ilaç şirketleri çıkardıya gidebiliyor. Zaman açısından 300 milyon+ aşının ulaşılabilir olması en iyi ihtimalle Kasım’a kadar mümkün değil.

Repurpose ilaçların her an güzel sürprizler yapma ihtimali tabii ki var ama sistem kurgularken güvenilecek limanlar değil.
 
2. Testler yeterli değil. En azından bugün için. Yeterli test yapılamaması; radikal, ekonomik riskleri yüksek ama gerekli müdahaleleri geciktiriyor.

Bunun en büyük örneği İtalya (az ve geç test, yaşlı hastalar, çok ölüm). Tersi ise Güney Kore (çok ve erken test, genç hastalar, az ölüm).

Yaygın test yapıp erken dönemde sayıların farkına varıp, vakalar yüksek risk grubunu vurmadan gerekli önlemleri almak, ölümleri ve yayılım hızını azaltıyor.

Amerika maalesef yaygın test yapmakta çok geç kaldı. Washington (Seattle), New York, California, Massachusetts gibi birçok eyalet artık önü zor alınacak bir salgın döngüsünün içinde.

Türkiye de çok kritik bir haftanın içinde.
 
3. Logaritmik - eksponansiyel vaka artışları sağlık sistemini çok zorlayacak. Dünya’nın en iyi hastanelerinin olduğu Boston’da bile maalesef sistem bu yükü taşımakta zorlanıyor.

Eğer İtalya’daki gibi ani vaka sayı artışı olursa da kaldıramayacak.

Burada yoğun bakım yatağı, mekanik ventilator sayısı (ameliyathanelerdeki dahil) ve en önemlisi yoğun bakım hastası ve ventilator yönetebilen özel donanımlı sağlık personeli sayısı çok kritik. Dünyanın hiçbir yerinde de bu sayı böylesine bir salgını kaldırabilecek güçte değil.
 
4. Tek bir çare var şuan. Yakın gelecekte enfekte olacağını bile bile nefessiz çalışan sağlık çalışanlarına zaman kazandırmak. Salgının tepe (peak) yapma zamanını uzatmak, hatta engellemek. Bunun da tek yolu var, SOSYAL İZOLASYON! Ama biraz değil, sonra değil, azcık değil, sadece birileri için değil, BUGÜN, HERKES İÇİN VE ÖDÜNSÜZ.
 
5. Ok yaydan çıktı, herkes topyekun evine sığınsın, 2-3 hafta hiç çıkmayacak kadar hazırlık yapsın, toplantılarını, ev gezmelerini, törenlerini, davetlerini, toplu ibadetlerini, dışarda yemeklerini, alışverişini, ofis işlerini, kısacası evi ve ev ahalisi dışındaki-dışarıdaki bütün mesaisini acilen iptal etsin.
 
6. Pozitif biri 24 güne kadar (ortalama 20 gün) bulaştırıcı, bilinen en iyi hesaplama ile 1 pozitif kişi ortalama 2-2.5 kişiye bulaştırıyor. Semptomu olmayan biri ortalama 5 gün boyunca habersiz olarak bulaştırıyor.
 
 
7. Ne zaman bitecek? Yavaşlasa bile binlerce insanın daha yaşaması anlamına gelir. Matematiksel olarak toplumun %50sinin bağışıklık kazanması gerekiyor. Bağışıklık kazanmanın üç yolu var: hasta olmak, hastaya maruz kalıp hasta olmadan bağışıklık kazanmak ve aşı olmak.

Aşıyı saymazsak bu işin kendi seyrinde tamamen bitmesi için Amerika’da 100-150 milyon insanın, Türkiye’de ise 40 milyon insanın bu süreçten geçmesi demek.
 
Tabi günün sonunda geriye baktığınızda ve mevcut öldürücülük rakamlarını düşünürseniz, bu yüzbinlerce kişinin ölmesi demek.

Ölümlerin %90’a yakını 65-70 yaş üstü ve ek kronik rahatsızlığı olanlardan gerçekleşecektir.

Yani şuan evine girmeyen, AVM den çıkmayan, en sevdiği cafésinden vazgeçmeyen sağlıklı, görece olarak genç insanların tercihlerinin faturasını toplumun hasta ve yaşlıları hayatlarıyla ödeyecek.
 
Bu radikal önlemlerin ekonomiye zararı ve insanların moraline vurduğu balta çok büyük olabilir. Ama geriye dönüp keşke demenin vicdani yükü bütün bunları aşadabilir.

Halbuki 2-3 hafta sonra ‘amma da abartmışız demek’ şuan İtalya halkının yaşadığı hislerden çok daha çekilebilir diye düşünmeden edemiyorum.
 
Önümüzdeki günlerde testler yaygınlaşacak, sayılar katlanarak artacak, panik daha da büyüyecek, eğer bugün izole olmazsak sağlık sistemi de bu yükün altında ezilecek. İyimser tablo çizmek, sadece yaklaşan fırtınayı kale almamak ve kafamızı kuma gömmek olur. Herkes üzerine düşeni yapıp evde kalmayı becerebilmeli.
 
Dünya bunu daha önce de tecrübe etti.

1918 İnfluenza salgınında izolasyonda geç kalan Philadelphia’ da tepe vaka çok hızlı gelişerek katastrofik sonuçlar yaratırken izolasyonu çok hızla uygulayan St. Louis’ de salgın yavaşlayıp tepe vaka hiç olmuyor (Mecher, Lipsitch PNAS 2007 Raporu).
 
Biz hastaneye gitmeye, toplum için çırpınmaya devam ediyoruz. A, b, c, d, e, f… planları yaptık. Biliyoruz ki her geçen gün enfekte olan sağlık personeli sayısı da artacak, nöbetler zorlaşacak ama biz ailelerimizi geride bırakıp hastaneye gitmeye ve yoğun bakımda uykusuz nöbetlere devam edeceğiz.
 
Tek dileğimiz biz evimizden çıkarken sizin evinize girmeniz, bize zaman kazandırmanız.
 
Düşünün ki eski çağlarda önemli bir kaleyi savunuyoruz. Sürekli ama az sayıda atakları püskürtebiliyoruz ama ani ve çok büyük sayıda unsura sahip bir atağı kaldıramayabiliriz. Gelin bu kaleyi düşürmeyelim.
 
Lütfen bugünü ciddiye alın, yarına hazırlığınızı yapın, evinizden çıkmayın.
 
Saygılarımla,
 
Dr. M. Furkan BURAK
 
İç Hastalıkları Uzmanı
 
Endokrinoloji ve Metabolizma Yandal Uzmanı
 
Brigham and Women’s Hastanesi
 
Harvard Tıp Fakültesi
 
                                            ***
 
Sevgili dostlar..

Doktor Furkan'ın uyarıları böyle...

Ürkütücü olabilir...

Ama  mücadele ederken  kazanmak için gerçeklerle yüzleşmek  gerek...

Sevgili dostlar, arkadaşlar, abiler, kardeşler, amcalar, babalar, anneler…

Güzel kalpli milletim..

Dün gece ölü sayısı  2’ye vaka sayısı  191’e çıktı…

Bu sayı artabilir...

Panik yok...

Moral bozmak yok..

Devletimizin gücüne güvenelim...

Bakın..

Bir tarafda;

70 yaş üstünü yoğun bakımlara almayan  virüs' ten  ölen kızı günlerce evinde bırakan, hastaneleri yetersiz kalan  ve Türkiye'nin yardım elini uzattığı İtalya...

Bir tarafda;

65 yaş üstü vatandaşını gözden çıkaran tedavi etmeyen halkına "hastanelere gelmeyin" diye çağrısı yapan İngiltere..

Diğer taraf da;

Yurt dışından dahi  özel uçakla vatandaşlarını alıp vatan topraklarına götürüp karantinaya alan virüse bulaşan varsa tedavi eden...

65 yaş üstü vatandaşları zarar görmesin diye maaşını ayağına kadar götürerek, maske kolonya dağıtan...

Vatandaşı, iş adamı  olumsuz etkilenmesin diye hiç bir devletin almadığı  ekonomik tedbirleri bir Türkiye...

Allah bu devlete zeval vermesin.

O nedenle tedbir almak , açıklanan kurallara mutlaka ama mutlaka uymak var…

Sonrasında  takdiri Allaha bırakmak ve duanın gücüne inanmak  gerek...
 
Bu noktada dün  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın  Hz.Ömer ile ilgili verdiği örnek çok önemli..
 
Hazreti Ömer Şam’a gitmek üzere yola çıkacakken orada bir salgın hastalık başladığının haberini alıyor ve yolculuktan vazgeçiyor.

Bunun üzerine sahabeden birisi Hazreti Ömer’e "Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun" diye soruyor.

Hazreti Ömer’in bu soruya cevabı çok manidardır "Evet, ‘Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz"
 
Bugün bize düşen görev de  bilimsel olarak ortaya konulan her türlü tedbiri almak ve  takdiri Allah’a bırakmaktır...