BIST 9.087
DOLAR 32,39
EURO 35,06
ALTIN 2.326,79
HABER /  GÜNCEL

Akşener suskunluğunu bozdu

28 Şubat’la ilgili hakkında en çok konuşulan politikacı Türkiye'nin ilk kadın İçişleri bakanı Meral Akşener, suskunluğunu Star'dan Necef Uğurlu'ya bozdu.

Abone ol

28 Şubat’la ilgili hakkında en çok konuşulan politikacı benim. Hep bir şey söyledim, TSK 150, 200 yıllık bir endişeyi beraberinde kurumsal şuur altında taşır. Birisi bölünme endişesidir, diğeri rejimin değiştirilme endişesidir, yani şeriatın getirilme endişesidir. Bu samimi endişeyi İstanbul tetikledi. Necef UĞURLU: Ve meşhur 57. Hükümet geldi. Meral AKŞENER: 57. Hükümet Abdullah Öcalan, başörtüsü gibi konularla uğraşmak durumundayken bir de ekonomik problemlerle karşı karşıya kaldı. İki tane ağır kriz yaşandı. Bu krizler sonucunda IMF ile anlaşıldı çok ciddi acı reçeteler oluşturan bir program ortaya kondu. NU.: Sınıfta kalmanın nedeni bu muydu? MA.: Vatandaş baktı, başörtüsü, İmam Hatipler’in ve Kuran Kurslarının çözümünü kavga ederek, itişip kakışarak çözülmesini istemiyor. Döndü o iktadarı da başarısız gördü Sayın Erdoğan’ın kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’ni iktidara büyük bir güçle getirdi. Bunu getirirken iki insiyakı vardı, uzun yıllar koalisyonlarla yönetilen ülkenin ekonomik problemlerinin çözülemediği gibi bir kanaat elde etti ve baş örtüsü, İmam Hatipler, Kuran Kursu gibi alanlarında herkes topu birbirinin üzerine attığı için çözülemediğini gördü tek başına iddalı bir biçimde yola çıkmış, kamuoyuna ciddi sözler vermiş bu arkadaşlarımızı %34’le iktidara getirdi. NU.: 28 Şubat hangi noktaya gelmiş oldu? MA.: 28 Şubat’ın aktörlerine de ciddi bir ders verilmiş oldu. Kurumsal aktörlerine. Bugün iktidarda bulunan arkadaşlara da dendi ki güçlü bir iktidarsınız Türkiye’nin hem istismar alanlarını çözün, hem ekonomisini, işsizliğini çözün. Türkiye’nin kriz haritasını çıkardım NU.: 57. Hükümet döneminde Sayın Derviş’in gelmesi IMF ile borçların yeniden yapılandırılması önemli nokta. Bu yeniden yapılandırma biter bitmez, Derviş’in nereye monte edileceği ortada kaldı sanki. Soru şu, IMF ile borçların yeniden yapılandırma süreci miydi en önemli mesele, Tansu Hanım bunu mu başaramadı? MA.: Ne dediğinizi anlıyorum. Türkiye çok pahalı borçlanan bir ülke. Yıllardır ‘Saadet Zinciri’ diye söylenen o. Borçlarını ödeyen bir ülke olmasına rağmen bu yüksek oranda faizlerle borçlanan bir ülke. Dolayısıyla uluslararası büyük sermayenin Türkiye’yle ilgili sıcak para girişi çıkışı, zaman zaman tekrarlanan rutin krizlerle ilgili kesinlikle etkisi olduğunu düşünüyorum. Mesela ben 2001 krizinden sonra Türkiye’nin krizinin haritasını çıkarttırdım. Bütün krizler bağıra bağıra gelmiş. Bürokrat bu konuda yazılar yazmış, siyasilere bu yazılar gitmemiş. Tarihe not düşmek için. İnternet sitesinde var ama ilgili bakanların bundan haberi yok. Hiç yapılmayan bir şey, bütün o sıcak para çekildikten sonra devalüasyon yapılmış Türkiye’de. Tekrarlanan hep aynı şey. NU.: Krizden para kazanılıyor, siyasiler de bunu önleyemiyorlar bu o mu demek? MA.: Krizin geldiği görülmüş, 20 gün evvel küt devalüasyon yapılsa, parayla para kazanan kesimin eli bir defa yansa belki krizlerle ilgili durup düşünülecek. Ama nedense hiç yapılamamış. Para çekilmiş devalüasyon yapılmış. Tansu Hanım ne yapmak istedi NU.: Peki Tansu Hanım ne yapmaya çalıştı? MA.: Tansu Hanım bu saadet zincirini kırmaya çalışmıştı. Hatırlayın kendi başbakanlığı döneminde saadet zincirini kıracağını söyleyerek yola çıkmıştı. 95 seçimlerine giderken birdenbire yaylım ateşine tutularak girdi. Ondan sonra bu yaylım ateşi özellikle Refahyol Hükümeti döneminde artarak devam etti. NU.: Kemal Derviş mesela kurullara el attı sonuç siyasette adama yer bulunamadı... MA.: Yok, şöyle bir şey yapıldı, ben Meclis’teydim o zaman kurullar kuruldu. NU.: Neden kuruldu bu kurullar? MA.: Siyasetçinin tasallutundan ekonomiyi, yani karışmasından istismarından uzak tutmak için kuruldu. Bürokratlardan oluşan gruplardı o kurullar. (Özrü kabahatinden beter bir durum!) NU.: Peki bu kurullar ve Derviş arasında ne oldu? MA.: Fakat sonra Sayın Derviş bir şey yaptı gözden kaçan, yani ekonomiyle ilgili ortaya koyduğu performans için getirildi ve bakanlık verildi. Bir koalisyon hükümetinde kolay bir şey değil dışarıdan birisini getirip bakan yapmak. Yani bu noktada çok acı da reçeteler ortaya kondu, yapısal olarak doğruydu ama o acı reçetelerin bedelini de üç parti ödedi. Ana muhalefet DYP’de bu arada gitti. Hadi ANAP zaten eriyordu ama MHP ile DSP ciddi birer güçle gelmişlerdi onlar barajın altında kaldı. Fakat Sayın Derviş borçların yapılandırılmasını ekonomik programı, o sistematiği kurduktan sonra kendi adına birden siyasi bir organizasyon peşine düştü. Ve işte TÜSİAD Başkanı çıktı 10 yıl önümüzü görüyoruz demeye başladı. Bu ekonominin rayına oturduğuna, ne olur sabredin şeklinde yazıların yazıldığı dönemde, filizlenmeye başladığı dönemde yeni bir siyasi senaryo lazım diye ortaya çıktı. Bu yeni senaryo lazımın arka planında DSP bölündü, YTP kuruldu, MHP ve DSP’nin içinde olmadığı bir hükümet modeli üzerinde çalışmaya başlandığında Sayın Bahçeli bu bir dış oyun Türkiye’ye bir şey dikte ettiriliyor millete gidelim, seçim dedi. NU.: Kim dikte ettiriyor? MA.: Ekonomik probleminiz varsa kendinize yeterli değilseniz dolayısıyla ne silahlı gücünüzden, ne bağımsızlığınızdan bahsedebilirsiniz, ne de özgür düşünce tarzından bahsedebilirsiniz. (Durum buysa zaten ne diye seçim masrafı yapıyoruz...) AKP senaryoyu bozdu mu? NU.: Böylece oyun bozuldu mu efendim? MA.: Türkiye’de herkesin beklentisi Sayın Derviş’in monte olduğu CHP ciddi bir oy alacak, iktidar olamazsa bile Adalet ve Kalkınma Partisi’yle birlikte bir koalisyon kuruluşu söz konusuydu. Ama tam tersi Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına ve ciddi güçle iktidar oldu. NU.: Böyle bakarsak AKP iktidarı senaryo’yu bozdu anlamına geliyor, yoksa ikinci senaryo muydu, malum senaryolar bitmez... MA.: Bu açıdan baktığınızda teknik anlamda öngörülen senaryo bozulmuş gibi oldu. Fakat büyük devlet olma elli yılı planlama gibi yetenekleri de beraberinde getirir. Dolayısıyla AKP nin bu büyük halk gücüyle iş başına geçişi batıyı yeni baştan bir oyun kurmaya, komplo anlamında söylemiyorum, götürdü. Enteresan bir şey oldu, Sayın Erdoğan şiirden hapis yatmıştı, Sayın Gül’ün o dönem beraber çalıştığımız arkadaşlarımızın bakış açılarını biliyorum, bu arkadaşlarımızın da çıkış yolu olarak halkın kendilerine verdiği gücün meşruiyetini yani 28 Şubat sürecinin yani Refahyol’un yıkılışının getirdiği bir travma var insanlarda, halkın verdiği meşruiyet yeterli değil arkadaşların gözünde, ne yaptılar batıyla ciddi bir el sıkışma içine girdiler bir başka meşruiyeti bulabilmek için. Hükümet üzerinde taktikler NU.: Batı ile el sıkışma meşruiyet arayışı mı, adamları halk iktidar yapmış işte, daha ne arıyorlar? MA.: Şu anda hükümet üzerinde yapılan taktikleri şöyle değerlendiriyorum, arada bir bu da olur mu, olmaması gerekir gibi bir düşünce seslendirilmeye başlandığında, birdenbire bir sürü uzman Türkiye’de gezmeye başlıyor ve bu arkadaşların İslam’cılığını sorgulamaya başlıyor. NU.: Yerli mi bu uzmanlar yabancı mı? MA.: Yabancı uzmanlar, gazetecilerle görüşüyorlar, bizlerle görüşüyorlar, politikacılarla görüşüyorlar. Ve Türkiye’de yani siyasi İslam’ı sorgulamaya başlıyorlar... NU.: Bugüne has bir şey değil ki, peki bununla ne yapmak istiyorlar, AKP’yi de mi yolcu etmek? Taktik bu mu? (Böyle de sorulmaz ki, artık yabancı parmağına öyle kurgulandım ki soruverdim ve güldürdüm sayın bakanı) MA.: Bilmiyorum... Onu bilmiyorum... Böyle olunca vatandaşın bunları bilmesi mümkün mü. TV’lere çıkıp kamuoyu oluşturma görevini kendi üzerine toplamış arkadaşlara baktığınız zaman da her şey güllük gülistanlık. Böyle baktığınız zaman şöyle bir tablo var; Düne kadar tu kaka edilen bir başbakan bugün ağzından çıkan her söz bir keramet kabul edilen bir noktaya gelmiş. Egosu şişirilmeye çalışılan bakanlar ve Başbakan. NU.: Bu da mı oyun, siz İçişleri Bakanlığı yapmış bir insansınız, içimizi en iyi bilenlerden birisiniz diye düşünüyorum, Allahaşkına biz global bir manipülasyonun maskarası mı olduk, yoksa kendi kafasızlığımızdan mı böyle? MA.: Global Çete diye tabir edilen özellikle finans parayla ilgili kesimden bahsediyorum, bizim gibi ülkelerde elbette oyun alanları kurmaya çalışır. Gerçek. Kemal Derviş çizilmedi NU.: Bizde bu oyunları bozalım derken kendimiz mi bozum oluyoruz durmadan. Borç batağına düşmüşüz, paralar buhar olmuş, halkta cebe indirdiği yüksek faizlerle bu soyguna pek güzel ortak olmuş, Kemal Derviş’i getirmişiz, adam borçları yeniden yapılandırır yapılandırmaz hoop bir tekme... MA.: Şimdi sayın Derviş’in henüz tekmeyi yiyip yemediği belli değil. NU.: Siyasetten çizilmedi mi? MA.: Hayır, Sayın Derviş çizilmedi. Sayın Derviş bir partinin başına geçmeyi istedi, baktı olmadı bir de iç dinamik denilen bir hadise var, CHP’ye geçti. Bu global finans dediğimiz grupların karşısında dünya içinde geçerli sadece Türkiye değil, iki set var onlara karşı durabilecek birisi ulus devletler, sebebi şu; sınırları, kambiyo sistemleri var rahat para hareketi yapamıyorlar. Diğeri ise semavi dinlerdir. Sadece Müslüman’lıktan bahsetmiyorum, çünkü kitaplı dinlerin ortak noktasından birisi merhamettir, kula karşı merhamet. Diğeri de kul hakkıdır. Şimdi uluslararası, aşırı büyük global sermaye gruplarını Bildenberg’i düşündüğünüz zaman ne yapacaksınız? NU.: Efendim 28 Şubat’la bozmuş gibi görünüyorum ama, ne yapayım sizi bulmuşken çözmeye uğraşıyorum. 28 Şubat mağdurlarına gelelim. Kimse içeri girmedi, işkence görmedi, işsiz kalmadı. Buyurduğunuz endişelere bağlı Batı Çalışma Grubu ismen var, fakat cismen geçmişte olanları düşünürsek elle tutulur somut bir şey yok. Mağdurlarda sanki şaşırtma var, şikayet edenlerin hepsinin işi gücü var ama Tansu Hanım’la sizin durumunuz öyle değil. MA: Evet onu anlatmaya çalışıyorum... NU.: Ben de bunu anlamaya çalışıyorum, Ordu aynı ordu, AKP ile sorun var mı? MA.: Yok, onu bilmiyorum. NU.: Gayet güzel işler yürüyor demokrasi çerçevesinde... MA.: 28 Şubat’la ilgili hakkında en çok konuşulan politikacı benim. Hep bir şey söyledim, TSK 150, 200 yıllık bir endişeyi beraberinde kurumsal şuur altında taşır. Birisi bölünme endişesidir, diğeri rejimin değiştirilme endişesidir, yani şeriatın getirilme endişesidir. Bu samimi endişeyi İstanbul tetikledi. NU.: Kim tetiklerse tetiklesin, bizim Ordu dolduruşa gelir mi? MA.: Gelir, niye gelmesin? (Yıkıldım, bunu eski bir İçişleri Bakanı söylüyorsa inanmak durumundayım ve yıkıldım. Direneceğim inanmamaya...) Tansu Hanım neyi ıskaladı? NU.: Şimdi niye gelmiyor? MA.: Şimdi bakın İstanbul’a ilişki biçimine baktığınız zaman, O zaman Refahyol ekonomik anlamda havuz sistemini kurdu, yurtdışından işçilerin paralarını getirmeye çalıştı. Ekonomik anlamda tehlike çanlarının çalmadığı bir dönemdi, hatırlayın. NU.: Tansu Hanım, DYP neyi ıskaladı, Golda Meir mesela bu bölgede ulus devletçi bir kadındı ama kanlı bir dönem yaşadılar, bizde de çok mu kanlı oldu o dönem? Arka planda başka bir şey mi vardı? Açıkça soruyorum Meral Hanım 28 Şubat Tansu Hanım ve sizi mi değiştirmeye yönelikti? MA.: Görüntü bu... Ben tabii Sayın Çiller’in gözlüğüyle cevap veremem ama kendi adıma şunu söyleyeyim, hatırlayın 28 Şubat öncesinde Susurluk Kazası olmuştu ve süresiz aydınlık için bir dakika karanlık eylemleri vardı...