BIST 9.088
DOLAR 32,37
EURO 34,96
ALTIN 2.325,36

AK Parti’nin “oy kaybında”, rektörlerin suçu var mı?

Akademisyen, üretime yönelmek için, sorunlarına haklı çözümler bekliyor.

Ülkemizde 206 üniversite var ve toplam (2017-2018) 7 milyon 560 bin 371 öğrenci eğitim alıyor.

Akademisyen sayısı 158 bin 98.

Akademisyenlerin; 24 bin 640'ı Prof.,14 bin 456'sı Doç, 37 bin 520'si Dr.Öğr.Üyesi, 35 bin 484'ü Öğr. Gör.,45 bin 998'i Arş.Gör.ve  70 bin 235'i kadın, 87 bin 863'ü ise erkek…

Akademik Teşkilat Kanunu’nda, yanlış/eksik veya uygulanmayan birçok yönetmelik maddesi var, ama kimse onunla uğraşmıyor.

44 yıllık eğitimci/akademisyen/sanatçı olarak; görüşlerimizi  “seri yazımızla” sizlere ulaştırmıştık. Ama, bir adım yol alamadık.

Şimdi, her sorun halledilmiş, akademik barış olmuş, sorunlar aza indirgenmiş gibi Prof. lar arasında, moda olan “Rektör” olmak!

Nasıl olsa; liyakat ve ehliyet, birikim ve yayın v.b. özellikler kalktı.

Göreve gelince ne yapacağı raporuna da gerek yok!..

“Üniversite sorunları” hakkında bir makalesi, bildirisi yok!..

Nasılsa, “bir şeyler yapar” gibi!…

Oysa, sağ partilerin, yıllardır referans gösterdiği; İslam hukuk düşüncesinde; “adalet” ve “liyakat” vurgusu ön plandadır.

"Duraklama devrinde devlet adamlarının seviye ve ehliyet cihetinden zayıf olmaları dolayısıyla fikir hataları ve kötü tedbirler yüzünden askerin ve halkın işlerinin de bozulmaya yüz tuttuğu görülüyor." (Kubbealtı Lügati)

Devlet yönetiminde “sadakat”, “liyakatin” önüne geçerse, "baş üstüne, emriniz olur efendim, Allah sizi başımızdan eksik etmesin" diyecek kişilikte insanlar iş başına getirilirse devletin ayakta kalması tehlikeye düşer.”

"Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder." (Nisa Suresi (4),Ayet:58)

En küçük bir özel işletmede dahi olmayacak bir durum!..

Diyeceksiniz ki; özel şirketler “kazanmak” üzerine çalışıyor, öyleyse devlet ne için çalışıyor?

Devlet adamları için; makam/para önemli, “vatan” teferruat mı?

Artık,seçim ve YÖK’ün sıralama mülakatı da yok artık ve doğrudan Sn.Cumhurbaşkanı atıyor.

İşte burada tabiri caizse “dananın kuyruğu” kopuyor…

Kim Sn.Erdoğan’a yakın/ulaşabilir ise, akşam Öğr.Üy.-sabah Rektör oluyor, hatta uymuyorsa “geçici bir CB Yasa maddesi” çıkarılıyor, o derece yani!..

Seviye önemli değil artık; kırmızı plaka, araba-şoför, lojman, maaş, harç-ödenek, vip v.b. her rektör için geçerli!..

Yeter ki, Allah “yürü ya kulum” desin!..

Atanan Rektör; “beni Cumhurbaşkanı atadı, ben seçilmedim ayağınıza ona göre uzatın, boşuna  şikayet etmeyin v.b.” deyince, akan sular duruyor.

Ve, bu; bir tiröstleşme, ötekileştirme, sorumsuzluk, rahatlama v.b. getiriyor.

Peki, rektörün kurum içinde ve dışındaki olumsuz ilişkileri/uygulamaları kime “eksi” olarak yansıyor?

Elbette, atayan makama, yani Sn.Cumhurbaşkanımıza…

Çünkü, rektörün görevi  uzatılmazsa; ya  tertemiz olup kenara çekiliyor (soruşturmalar kadük oluyor), ya da MV oluyor (korunmaya alınıyor)!..

Bu denklemden olumlu sonuç çıkar mı?

Elbette, çıkmaz!..

Bugüne kadar; yanlış yapan, kurumlarını ileri götürmeyen, kul hakkı yemeyen, liyakata önem vermeyen bir rektör duymadık!..

Hepsi: başarılı, mükemmel görev yapmışlar ki, soruşturmadan alınan rektör duyulmuyor!..

Peki; bu kadar başarıya karşı!; kurumlar niye aynı yerde?

Akademisyenler neden memnun değil?

Bu nasıl oluyor? Kimse anlamıyoruz!..

Bizde araştırdık, rektörlerin kurum içinde olumsuzlukları neler?

Bu olumsuzluklar öğretim elemanlarını etkiliyor mu?

Aldığımız sonuçlar;

Bazı  Rektörler,

1/ Seçimler tarihe karıştığı halde, hala “seçimde bana karşı oy kullandın/çalıştın” diye, “kin/husumet” devam ettiriyor,

2/ Atadıkları Dekan/Müdür v.b. kimse hakkında “eleştiri” kabul etmiyorlar,

3/ Kapıları kapalı, görüşmek mümkün değil,

4/ “Dr.Öğr.Üy.ile beni görüştürmeyin” diyorlar,

5/ Dar bir kadro kurup, diğerlerini ötekileştiriyorlar,

6/ Akademisyenlerde; “yeteneklerine göre görev/iş dağıtımı” yapmıyorlar,

7/ Olumsuz konuşanlara “maddi-manevi desteği” kesiyorlar,

8/ “Yağdanlık” akademisyenlere, her türlü kapıyı/imkanı açıyorlar,

9/ Bilim/sanat öncelemek yerine, kendi menfaatlerine göre faaliyet yaptırıyorlar,

10/ 2.görevi yakalamak için, Y.L. ve Dr. yapmamış, Hükümete yakın gazetecileri/siyasi konuşmacıları/MV’lerini toplantı/sempozyum/15 Temmuz/konferans v.b. bahanesiyle üniversitede ağırlıyorlar,

11/ 2. Görevden sonra, başka üst makamlara gelebilmek için, siyasilere/ Hükümete yakın basın mensuplarına üniversitenin  kapılarını açıyorlar,

13/ “Kul hakkına” riayet etmiyor, kadrosu gelen Doç. ve Prof. lara -kendilerine yakın değilse-  kadro vermiyorlar,

14/ Kendisini eleştiren akademisyeni, diğer kurumlara; çağırmayın/davet etmeyin/almayın/yaramaz v.b. bildiriyorlar,

15/ Hiçbir faaliyetlerinin/uygulamalarının “sorgulanmasını” istemiyorlar,

16/ Gelmiş geçmiş; “en büyük/çalışkan/üniversiteyi koşturan/ileri götüren benim” diyorlar,

17/ Verilen dilekçelere cevap vermiyorlar, 15 gün kuralına uymuyorlar,

18/ Kolay çözülecek işleri mahkemeye götürüp uzatarak, “kişileri  mağdur etmeye” çalışıyorlar,

19/ Disiplin suçları jürilerine, sonucu etkileyecek kişileri koyuyorlar, ya da etkide bulunmaya çalışıyorlar,

20/ Mahkeme kararı ile kazanan kişiye, her türlü olumsuzluğu (sabah 8'de okula gelmesi ve akşam 5'te çıkması mecburiyeti gibi)  yapıyorlar,

22/ Rektörlüğü; “bir üst makama” atanmak, “kendini tanıtmak” v.b. için basamak olarak kullanıyorlar.

O zamanda, azınlıkta yer almayan, çoğunlukta yer alan ve ötekileştirilen  akademisyen de, “atanana bir şey yapamadığı” için, rektörü bu göreve “atayana” bilet kesiyor.

Buna, bir de “akademisyenlerin genel özlük hakları”, “denklik konuları”, 7100 sy.yasa ile tenzili rütbeye uğrayan Dr.Öğr.Üy. v.b. sorunlar eklenince akıbet kaçınılmaz oluyor.

“Yabancı dil” kıskacında tutulan 35.000 Y.Doç.Dr., Prof. kadrosu verilmeyen binlerce Doç., 30.000 Denklik bekleyen akademisyen sahipsiz kalınca, sonuç kaçınılmaz oluyor…

Etme bulma dünyası…

Çünkü, makamlar; “yan gelip yatma, keyif yapma, hava atma, mağdur yaratma” yerleri değil, “sorunları çözüm” yerleridir.

Yeniler bilmez ama, eskilere öyle öğretmişler…

Son haber: “Yeni atanan rektörlerin mevcut dekanlara yönelik sergiledikleri bazı uygulamalara ilişkin son dönemlerde YÖK’e çeşitli şikayetler ve duyumlar gelmesi üzerine üniversitelere yazı gönderildi.” Yazıda dikkat ederseniz, yine Dekanlar (Prof.) korunuyor. “Akademisyenlere” denmiyor…Dekana mobbing uygulayan Rektör, akademisyene uygulamayacak öyle mi?

Ayıp olan; üniversitelerde “mobbing” birinci sırada, “taciz” ikinci sırada çıkıyor.

Bundan utanmak lazım!..