BIST 9.468
DOLAR 32,60
EURO 34,83
ALTIN 2.503,64

Afganistan'da olup bitenler neyin ifadesi? Yoksa ABD'nin dünya hegemonyası bitiyor mu?

Sevgili dostlar; hafta başından beri Ankara’da idim. Türkiye sınırları dışında Türk dilini öğretme, Türk kültürünü tanıtma misyonunu üstlenmiş olan Yunus Emre Enstitüsü’nün, Kuzey Suriye’de, güvenliğini Türkiye’nin sağladığı bölgedeki eğitim kurumlarında, Türkçe öğretmeni olarak görevlendireceği namzetlerin mülakatında görevlendirilmem üzerine Genel Merkez’de bazı dostlarla bir araya geldik.

Bilhassa Türkiye Marif Vakfı Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün hocamızla sohbet edip kendilerinden Afganistan’da olup bitenlere dair bilgi edinme imkanını buldum.

Dönüşümüz, akşam saatlerine isabet ettiği için yoğunlaşan trafik, havaalanına ulaşmamızı geciktirdi. Biz de bu arada halkın nabzını tutma yolunda mihmendarımız kaptanla sohbet etme imkanını bulduk. Benim adetimdir; bir seyahat sonucu gittiğim yerde taksiye bindiğimde, ilk önce şöförün hal ve hatırını sonra da, esnaf olarak işlerinin nasıl gittiğini sorar, bilahare genel ahvale yönelik kanaatini öğrenmek isterim.

Mihmendarımız kaptana sualimizi yöneltince kaptan; pandeminin sıkıntılarını ifade ettikten sonra, ülkemizdeki sığınmacılar mesela Suriyeli ve Afganlı mülteciler olmasaydı Devlet’in salgın sebebiyle yaşadığımız kapanma dönemlerinde işçi kesimi olarak kendilerine daha çok yardımcı olabileceğini ifade ile Afganistan’da devam etmekte olan gelişmelere yönelik endişelerini dile getirdi. Elbette ki; herkes kendi çektiğini en iyi yine kendisi bilir. Sabır dilemek dışında kimsenin özeline yönelik kınama ve tenkid içerikli bir şey söylememiz mümkün değildir.

Fakat hepimiz gayet iyi bilmeliyiz ki, biz tarihin her döneminde çektiğimiz sıkıntılar karşısında yavan lokmamızı bölüşmenin, dar imkanlarımızı paylaşmanın ve nihayet Yaradan’ın rızası doğrultusunda, kainatın solmayan Gülü’nün sevgisi etrafında bir ve beraber olmanın en asil örneğini vermiş bir milletiz. Biz nice badireler atlattık… Nereden nereye geldik! Bunlar ne ki!

Bu ruh ve gönül bütünlüğü içerisinde, bize hizmeti geçen kaptan kardeşime bazı izahatta bulundum. Üzerinde durduğum o hususları da sizinle paylaşmak istedim. Bu haftaki başlığımızın temeli işte bu sohbettir. 

Biz güneyimizi güvence altına almak mecburiyetindeyiz!

Uzatmadan kısaca ifade edeyim; kendisini dünyanın etkin gücü belleyen emperyalist güruh ve onun işbirlikçisi Siyonist namert organizasyonunun bizim güneyimizde hemen yanı başımızda bizi bölüp parçalamanın ilk adımı ve alt yapısı mahiyetinde değişik isim ve şifre belirlemeleriyle PKK ile işbirliği içerisinde bir Kürt devleti kurmaya koyulmuşken, hiç kimsenin “ne işimiz var bizim Suriye’de” diyemeyeceği gibi, “ne işi var bu Suriyelilerin burada” da demeye hakkı yoktur. Şayet Suriyelilerin ülkemizdeki mevcudiyeti bir sıkıntı unsuru olarak görülüyorsa, devletimizin bekası ve vatanımızın bütünlüğü için bu sıkıntıya katlanacağız.

Bir de şu bilgiyi verelim, Suriye’deki mevcut Türkmen nüfusu 3,5 milyon civarındadır. Başer’in babası Esat 1958’de ihtilalle geldiğinde Türkçe, Arapça’dan sonra halkın en çok konuştuğu ikinci dil idi Suriye’de. Bu sebeple önceki yönetim tarafından Türkçe ikinci resmi dil olarak kabul edilmişti.

ABD'nin dünya hegemonyası bitiyor mu?

ABD’nin son yıllarda dünyanın çeşitli bölgelerindeki askerî varlığını azaltması, “Amerika acaba kabuğuna mı çekiliyor?” sorusunun zihinlerde canlanmasına ve hatta dillere yansıyıp kalıplara dökülmesine sebep oldu.

Hatta Biden’ın gelir gelmez, Trump’ın çıkmış olduğu Uluslararası Antlaşmalara dönmeye yönelik onay vermesi ve bu doğrultuda tekrarlamış olduğu “ ABD GERİ DÖNDÜ” sloganı bile ABD’nin Rusya ve Çin gibi klasik rakipleri karşısında, dış politikada güç yarışında bocalamasının önünü kesemedi.

Doğrudur; uluslararası ilişkilerde rakipleri yanıltmaya yönelik karartma harekatı, bu doğrultuda sis ve dumanın kullanılması çok yaygındır. Nitekim ABD’nin önce Afganistan’dan askerî varlığını çekmesi, ardından da Irak başta olmak üzere, Ortadoğu’daki askerî gücünü azaltacağına yönelik vermiş olduğu sinyalleri, bunun rakiplerini aldatmaya yönelik bir taktik manevrası mı; yoksa gerçekten bu ifadelerin ABD’nin hegemonik gücünün sona erdiğinin ifadesi mi olduğu ihtimallerini akla getiriyor.

Bu hususta en etkin kalem, ABD’de savunma, ekonomi ve sosyal siyaset sahasında derinlemesine araştırma mahsulü en müessir makaleleri yayınlayan Nation Interest dergisinin köşe yazarı Mark Katz’dır. Mark Katz, en son yazısında ABD’nin dünyadaki üstünlüğünün sona erdiğine yönelik işaretlerde bulunarak, bunun başlıca göstergelerinden birisinin ABD’nin gerek Irak’da ve gerekse Afganistan’da uygulamaya koyduğu uzun süreli operasyonların hiç birinde hedeflemiş olduğu üstünlüğü elde edememesini göstermektedir.

Bu gücün sona erdiğinin ikinci işareti olarak da, Washington’un 2008’de Gürcistan’da, 2014’de Ukrayna’da olup bitenler karşısında Rusya’nın karşısında zayıf kalmasına vurgu yapıyor.

Yine Mark Katz, Ortadoğu’nun özellikle Suriye, Yemen,  Libya’daki  krizlerin çözümü hususunda ABD’nin inisiyatifi Rusya, İran ve Türkiye’ye bıraktığını ifade ediyor. Aynı şekilde Katz, ABD’nin Çin’in gücünün artmasına yardımcı olurcasına, Pekin’in Doğu Çin ve Güney Çin denizlerinde hakimiyet kurmasına engel olamadığını, dolayısıyla nüfuzunu genişletmesini engelleyemediğini ifade ediyor. Bekleyip göreceğiz, ABD’nin hegemonyası son bulacak mı, bulmayacak mı? Ama bu bekleyiş içerisinde hiç unutmayacağız, “ Mutlak güç ve Kudret Yüce Yaradan’a aittir.”

Rabbim eninde sonunda zalimin zulmüne son verecek ve mazlumun ahını dindirecektir. Hiç kimsenin bundan şüphesi olmasın.

Biraz da Afganistan'a bakalım

ABD’nin Afganistan’dan çekilişi sonucu bizde oluşan kanaat Mark Katz’ın belirlemesi doğrultusunda idi. Mark Katz’ın değerlendirmesi bizim bu husustaki kanaatimizi pekiştirmiştir.

ABD’nin çekilmesindeki hedef ve saik ne olursa olsun fiilî durum Taliban’ın önünü açmış ve orada var olan kardeş kavgasını harlamıştır. Yaklaşık 32 milyonluk Afganistan nüfusunun çoğunluğunu Peştular, Tacikler, Hazaralar ve Özbekler oluşturmaktadır. Bunların her biri bizim kardeşimizdir. Biz bunların birini diğerine tercih edemeyiz. Marif Vakfı Başkanı Prof. Dr. Birol hocamın anlattıkları beni çok etkiledi. Bir seferinde bize bağlı okullardan birine Taliban gelmiş ve “bizim sizinle bir meselemiz yok, eğitiminize devam edin” diyerek çekip gitmişler.

Taliban başta olmak üzere Afganistan’da herkes Libya örneğinde olduğu gibi, Türkiye’nin arabulucu, sulh ve sükunu temin etmeye yönelik bir hakem olarak Afganistan’a gelmesini adeta bekliyor. Bizim arzumuz, kardeşlerimiz arasındaki niza ve çekişmenin kardeş kavgasının sona ermesi, onların da huzur ve güvene kavuşmasıdır.

Kendi çıkarları, bölgesel hegemonyası doğrultusunda Rusya, Çin, ABD, Afganistan’la ilgilenirken, fiilî gidişatın kendi çıkarları doğrultusunda seyretmesine özen gösterirken Belh’i, Mezar-ı Şerif’i, Herat’ı kucaklayıp bünyesinde yaşatan Afganistan’a Türkiye’nin uzak durmasını,  oradaki kardeşlerinin  derdine sırt dönmesini hiç kimse isteyemez ve bekleyemez.

Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.