BIST 9.056
DOLAR 32,31
EURO 35,12
ALTIN 2.301,95
HABER /  GÜNCEL

Zapsuya soru yağmuru

Zapsu İnternethaber'in sorularına cevap verdi

Abone ol

Başbakan Erdoğan'ın danışmanı Cüneyd Zapsu ile ilgili medyada sık sık yeralan haberlere tek elden cevap, Türkiye'de ilk defa gerçekleşti. Zapsu, 13 gazetecinin soru yağmuruna tutuldu.

Zapsu, biraz izin istedi ve tüm sorulara tek tek cevap verdi. İnternethaber yazarı Dilek Yaraş'ın da 39 sorusuna cevap veren Zapsu'nun en büyük silahı ise, başlıkta da belirttiğimiz gibi İnternet oldu...

Cüneyt Zapsu, gazetecilerden gelen 177 soruyu cevaplayarak bunu tüm gazetelere yolladı. Başlangıç olarak, Zapsu’nun İnternethaber’in sorduğu sorulara verdiği cevapları noktasına virgülüne dokunmadan yayınlıyoruz. Diğer soruları ve cevapları da ayrı bölümler halinde hazırlayarak bilgilerinize sunacağız.

El-Kadı ile hangi alanlarda ortaklık yaptınız? Yatırımlarınız, El-Kadı kapitaliyle mi oldu?

Yasin Kadı’nın şahsı ile benim şahsımın doğrudan herhangi bir şirkette ortaklığı söz konusu değildir. Bununla birlikte onun ortak olduğu bir şirketle benim ortaklığım olmuştur. Fakat şuna dikkat edilmeli: Kendisi ile dolaylı ortaklık kurduğumuz dönemlerde, ülkemizde oturma müsaadesi olan, yurtdışından getirdiği kaynaklar için Hazine’den yatırım izinleri alan, ülkemizde yatırım yapmasında hiçbir sınırlama olmayan, gözde bir yatırımcı idi. Ayrıca, ticari hayatımın hiçbir döneminde, ailemin dışında, herhangi bir kimsenin kapitali ile yatırım yapmam söz konusu olmamıştır. Kendisi ile BİM A.Ş. başta olmak üzere bazı şirketlerde bulunan dolaylı ortaklıklarımız ise 2001 öncesi sona ermiştir.

BİM şirketleri ile bütün bağlarınız kestiniz mi? O konuda yapılan suçlamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yasin Kadı yasal hiçbir problemi olmayan, Türkiye’de çalışma ve oturma müsaadesi devletimiz tarafından verilmiş, İstanbul ve Türkiye hayranı, dünyanın çeşitli yerlerinde yatırımları bulunan, ciddi, kültürlü, çalışmamıza ve projemize inanmış bir kimse olarak bizim aradığımız ortak tipine çok uygundu.

BİM ile başlayan ortaklığımız, BİM’ in ihtiyacından doğan bazı yeni şirketlerde de devam etti. Ben BİM yönetiminden Haziran 1999 tarihinde ayrıldım. 20.05.2000 senesinde hisselerimi de sattıktan sonra BİM ile hiç bir şahsi ilişkim kalmadı.

Yasin Kadı’nın Caravan adlı şirketinin sahibi olduğu BİM hisselerini Nisan 1999’da sattığını biliyorum. 11 Eylül 2001 akabinde ise BİM şirketine bir zarar gelmemesi için BİM in İdare Meclisi’nden ayrıldığını ve 2002-2003 senelerinde de yukarıda sözü geçen diğer ortaklıklarından ayrıldığını biliyorum.

Benim şahsen BİM dışında kendisiyle doğrudan ortaklığım olmadı. Ancak benim ortağı bulunduğum şirketler onun ortak olduğu şirketlerle ortaklık yaptılar. Ortak olduğum tüm şirketlerden ayrıldığım 2002 senesinden itibaren de kendisiyle dolaylı yada dolaysız hiçbir ticari münasebetim kalmadı.

Kendisi ile çok uzun zamandır ticari bir ilişkimiz bulunmadığı için pek görüşmüyorum. Fakat belirtmem gerekir ki bunun Yasin Beyin adının “ listede” olması ile hiçbir ilgisi yoktur. Gerekirse her zaman görüşebilirim. Zira ortak olduğumuz devre içinde en ufak olumsuz nitelikte bir hareketini, bir tutumunu görmedim. Aksine çok uyumlu ve hayırsever bir insan olarak tanıdım. En son olarak kendisini Türkiye’de çıkan haberlerle ilgili olarak aradım.

BM ( Birleşmiş Milletler’in )’nin ABD Hazine Bakanlığı’nın listesini sorgusuz sualsiz kabul ettiğinde, BM’nin ne kadar reforma ihtiyacı olduğunu bir kez daha düşündüm. Ancak Türk hükümeti de uluslararası anlaşmalara bağlı olması dolayısıyla bunu kabul ettiğinde, hiç olmazsa kendi memleketimizde adaletin işleyeceğine dair ümidimi hep taşıdım. Nitekim Danıştay’ın bu konudaki son kararı ile adaletin memleketimizde hakikaten işlediğini birlikte gördük. Şimdi ise merakla bekliyor ve ümit ediyorum ki Yasin Kadı ismi listeden silinsin. Biliyorsunuz Suud hükümeti resmen BM’ ye müracaat edip listeden çıkarılmasını istedi. Ayrıca da Yasin Bey’in bir avukat tutup kendisine bir ay boyunca terörist adı altında iftira atan medya ve siyasilerimize ciddi davalar açacağını ve bu yolda açacağı davaları da kazanacağını tahmin ediyorum. Eğer kendisini biraz tanımışsam bu davalarla kazanacağı tazminatları iyi bir iş için harcayacaktır.

El Kadı hakkında çıkan haberlerden sonra Cidde'yi arayıp Kadı'ya durumu anlattığınızda tepkisi ne oldu? Neler dedi size?

Önce inanamadı, çok üzüldü, daha sonra buna karşı ne yapılabilir diye sordu. Bende avukat tutmasını tavsiye ettim.

Albaraka Türk ve El kadı ile olan maddi ilişkileri sizin sağladığınız iddialarına ne diyorsunuz?

Soruyu tam anlayamadım. Eğer Albaraka’ nın ortağı Mustafa Topbaş bey ile Yasin Kadı’yı benim mi tanıştırdığımı soruyorsanız cevabım hayırdır.

El Kadı'nın hesaplarına el konulunca, ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Wolfowitz'e şikâyet ederek:'' Bu adamın iş hayatını kararttınız. Ladin'e gittiğini söylediğiniz yardımları 1993'te yapmış. O yıllarda Bin Ladin sizin adamınızdı...'' dediğinizde Wolfowitz'in tepkisi ne oldu?

Tam bu şekilde dediğimi sanmıyorum ama kendisiyle bu doğrultuda bir konuşmamız oldu. Tepki beklemiyordum nitekim de alamadım.

El Kadı'nın gönderdiği ilan büyük gazetelerde yayınlanmamış bunu neye bağlıyorsunuz?

Yasin Bey’in, hiçbir kanıt, bulgu, delil bulunmadığı halde listede 5 yıldan beri tutulması nasıl Amerikan Hazinesi’nin ayıbı ise bence bu da Türk medyasının ayıbıdır.

Başbakanın El Kadı’ya sahip çıkmasını, ona kefil olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın Başbakanımızın bu konudaki görüşleri kendi tanıklığı ile ortaya koyduğu görüşlerdir. Kendisinin kanaatini tartışma gibi bir hakkımın olmadığını düşünüyorum.

Aslında söylediğiniz bu sözler bir kısım medyanın yorumları üzerine kurulu. Yalnız varsayımınızda ciddi hatalar var: Benim bildiğim ,Yasin bey hiç bir zaman Albaraka’ nın ortağı veya yöneticisi olmadı.

Sayın Başbakan’ın “ben kefilim” demesi, Sayın Kadı’nın uluslararası terörizmle herhangi bir ilişkisi olamayacağına dair bir söylemdi. Kendisini tanıdığından ve şu ana değin bu yolda onun aleyhinde bir delil de ortaya konulamadığından bu tür bir finansör olamayacağını dile getirdi.

Yasin Kadı’nın Al Baraka’da hesabı olması çok normaldir; çünkü BİM’ deki diğer ortak Topbaş ailesidir ve onlar o tarihlerde Albaraka’ da hem yönetici hem de ortak bulunmakta idiler. Bundan “İslami sermaye ittifakı” gibi ortaya bu kadar “ileri” bir yorum yapmak bana biraz “ileri” gidilmiş gibi geliyor.

Almanya'dan Türkiye'ye dönerken ne gibi hayalleriniz, vizyonlarınız vardı? Bunların ne kadarını gerçekleştirdiniz? Ya gerçekleştiremedikleriniz? Hiç pişman oldunuz mu döndüğünüze?

Almanya’dan Türkiye’ye rahmetli Turgut Özal’ın getirdiği olumlu havadan dolayı dönmüştüm. Yeni bir kalkınma havası, yurt dışında Türk pasaportu taşımaktan gurur duyan, tüm dünyaya mal satmaya uğraşan birçok genç girişimci ortaya çıkmıştı ve “artık eski dönemlere dönmeyiz” diye düşünüyorlardı. Ben de onlardan biriydim. O zamanlar henüz 20’li yaşlarımın sonundaydım.

Ancak eski siyasetçilerin dönmesi ile tekrardan eski kötü alışkanlıklar da başladı. Bu durum Özal’a yapmak istediklerini yapabilecek imkan bırakmadı. Tekrardan başlamak üzere Çankaya’dan inmeden az önce vefat etti ve ne yazık ki tüm kazanımlar bir bir yıkıldı. 90’lı yıllar Türkiye’miz için tam bir kayıp oldu. Deprem sırasında, merkezi sistemin tam çöküşünü en yakından gördüm. Bu hiç işe yaramayan sistem hem kendisi bir şey yapamamakta, hem de yapmaya çalışan sivil topluma engel çıkarmaktaydı. Geri döndüğüm yükselen Türkiye tam tersine her açıdan geriye gitmekteydi. İnsan hakları en başta…

Tayyip Bey’i Belediye Başkanlığı’ndan daha önce tanımış, takdir etmiş ve sevmiştim. Onun lider yapısı ile çok şey değişebileceğine inandım ve bunu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasında gördüm. Ona olan sevgiden yararlanmalıydık. Halkın güveni ve sevgisi o kadar fazlaydı ki, bu düşen trendi ancak o tekrar durdurup ters yöne çevirebilirdi.

Bu inancım aynen devam ediyor. Örneğin Meclis’te son 3,5 senelik AK Parti iktidarında kararlaştırılan 1000’den fazla kanunun 1/3’ünden fazlasının insan haklarıyla birebir alakalı olması benim gerçekleşen hayallerimden en önemlisidir. Tabii ki çoğu daha “kağıt üstünde”, yani daha yapacak çok şey var. Ama bu yolda aldığımız mesafeyi de gözardı edemeyiz.

Hiçbir zaman Türkiye’ye döndüğüm için veya Tayyip Bey’in yanında siyaset içerisinde olduğum için pişman olmadım. Ülkeme döndüğümden beri yakamda Türk bayrağı rozetini gururla taşıyorum. Hiç bir zaman “partizan” olmadım. Her konuya mümkün oldukça objektif bakmaya çalışıyorum ve 4-5 sene önceki Türkiye ile şu anki Türkiye arasındaki farkı görmek bana haz veriyor. Her ne kadar medyamız güzel haberleri verip halkın enerjisine enerji katacağına kötü haber vermeyi adet edinmişse de gerçekte durum bu değil. Artık hiç birşey eskisi gibi olmayacak. İnşAllah biz rahmetli Özal’ın yaptığı yanlışı yapmayıp bizden sonra herşeyin yine eskisi gibi kötüye dönmesini önleyici, kalıcı tedbirleri alabileceğiz. Mühim olan bunu gerçekleştirecek zamanın olması.

Soros’la birçok sefer görüştüm

Soros'a ve onu temsil eden Açık Toplum Enstitülerine yaklaşımınız nedir? Soros ile görüştünüz mü? Görüştüyseniz hangi amaçla?

George Soros’la birçok sefer görüştüm. Açık Toplum Enstitüsü’nün araştırmalarının çoğunun bizim görüşlerimize yakın olduğunu düşünüyorum. Örneğin Kıbrıs konusunda yaptıkları son araştırmada, bizim ve KKTC’nin istediklerinin hepsini savunduklarını görebilirsiniz. Kıbrıs konusunda bizi ve AB üyeliğimizi, AB başkentlerinde sürekli desteklemektedirler. Aynı şekilde Çeçenistan konusundaki çalışmalarını incelemenizi tavsiye ederim.

Bu kuruluş, “ Türkiye’yi parçalamak amacındaymış vs ” şeklindeki dedikodular hiç bir araştırma yapmaya gerek duymayan komplo teoricilerinin söylemleridir. Kendisi ABD’nin bugünkü dış politikasına karşı çıktığı için bilhassa neo-con’lar tarafından sevilmiyor olabilir. Bu söylentileri yayan bizimkiler de bu şekilde neo-con’larla aynı safta yer almaktadırlar. ( Fırsatınız olursa Soros’un Wall Street Journal’da 17 Ağustos’ta çıkan yazısını okumanızı tavsiye ederim.)

Görüşme amacıma gelince, AK Parti Genel başkan Veri Koordinatörü olarak vazifelerimden biri dünyadaki kanaat önderleri ve yabancı sermayeyi çekebilmek için de önemli iş adamları ile temastır. George Soros her iki kategoriye de girdiği için temas ettiğim kişilerden biridir.

Rupert Murdoch'ın sahibi olduğu News Corporation'a TGRT'yi aldırdığınız iddiası için ne diyorsunuz?

Türkiye’ye yabancı sermaye çekmek ve Türkiye’de yatırım yapmak isteyen yabancılara yardımcı olmak benim baştan beri görev tanımımın içinde yer almaktadır.

Bunun için senelerdir çalışıyorum. Murdoch’la da Türkiye’de yatırım yapması için görüştüğüm doğrudur, ancak yapacağı yatırımın hangi şirket olacağına kendi karar vermiştir.

TÜSİAD üyeleri hakkınızda çıkan spekülasyonlardan sonra size sahip çıktılar mı?

Genel Sekreter ve Yönetim Kurulu Başkanı tarafindan TÜSİAD’da benimle ilgili herhangi bir sorunun gündeme gelmediği bildirilmiştir. Ayrıca TÜSİAD Haysiyet Divanı Başkanı Can Paker, basın bunu kendisine sorduğunda bunun “TÜSİAD ile alakalı olmadığını, hükümet ile TÜSİAD’ın arasının bozulmasına çalışıldığını, siyasi yıpratma aracı olduğunu ve TÜSİAD’ın kullanılmak istendiğini” söylemiştir. Anladığım kadarı ile bir gazetenin tamamen uydurmasıdır, zaten gazete hakkında gereken hukuki yola da başvurulmuştur.

Wolfowitz ve Wilson gibi kişilerle evlerinde kalacak kadar olan samimiyeti hangi tarihlerde ve nasıl kurdunuz? Bu şahıslarla şu andaki samimiyetinizin ölçüsü nedir?

Bu evlerinde kalma dedikodusunu kimin çıkardığını bilmiyorum. Ben biriyle ne kadar samimi olursam olayım evinde kaldığım yok denecek kadar azdır. Sorduğunuz iki kişi ile de normal bir tanışıklığımız vardır.

2002 yılında Türkiye'nin Başbakanı Ecevit olduğu halde, Davos'a Erdoğan'ın davet edilmesini sizin sağladığınız söyleniyor. Bunu hangi gerekçeyle yaptınız ve nasıl başardınız?

Ben ve ağabeyim çok uzun yıllardır Davos toplantılarını düzenleyen WEF’e (World Economic Forum) üyeyiz. WEF’in hem her yıl Davos’da yaptığı yıllık toplantıya, hem de diğer platformlarına katılmaya çalışırız. Davos her zaman yeni açılımların, yeni akımların ve yeni buluşmaların yeri olmuştur. 2002 toplantısında biz partiyi kuralı yaklaşık 6 ay olmuştu ve tüm Dünya bu yeni yükselen partiyi ve liderini merak ediyordu, bundan dolayı WEF yönetimi zaten davet etmek istiyordu. Ben de kendilerine yardımcı oldum.

Ortadoğu'da alevlenen savaşa ilişkin Türkiye'nin yaklaşımını ve taraflardan beklentileri Büyükelçilik yetkililerine aktarmışsınız. Hangi büyükelçiliklerdi bunlar? Nasıl bir yaklaşım ve ne tür beklentilerdi aktardıklarınız?

Benim Türkiye’nin yaklaşımını ve beklentilerini Büyükelçilik yetkililerine aktardığım sadece bir söylentidir. Herhangi bir şekilde Türkiye’nin yaklaşım ve beklentilerini aktarmış olmam söz konusu değildir. Çünkü ne ben Türkiye Cumhuriyeti hükümetini temsil ediyorum, ne de büyükelçiler benim böyle bir temsil yetkim olduğumu zannediyorlar.

Benim büyükelçilerle görüşmem çalışma rutinimdedir. O dönemde uzun süre yurt dışında bulunmam gerektiğinden, büyükelçiler ile görüşmem mecburen aynı güne denk gelmiştir.

İlgilenen Amerikan Dışişleri Bakanlığı Ankara Büyükelçiliği’nin resmi web sayfasına girip, 24 Temmuz 2006’da Büyükelçi Wilson’un bu konuda söylediklerini orjinalinden okuyabilir.

Büyükelçiler ile yaptığınız bu görüşmelerin sonucunda ortaya oldukça karışık bir manzara çıktı. Bu konudaki temel sorun neden kaynaklanmıştı. Geriye dönüp de olan bitene baktığınızda ''Şöyle yapsaydım daha iyi olurdu.'' dediğiniz oldu mu?

Ortaya çıkan manzaranın karışık olduğunu düşünmüyorum. Bu benim Ankara’daki rutinim. Bundan önceki günler, aylar, senelerde de aynı program, aynı yoğunlukta sık sık yaşanmıştır. Sadece basın benim bu rutinimi geç fark etti. Ben Sayın Genel Başkan’ın bana verdiği görev tanımı çerçevesinde gerektiği durumlarda temas etmem gereken herkesle fikir alış verişinde bulunup, onların bana aktardıklarını özetleyerek Sayın Genel Başkan’a iletmekle yükümlüyüm. Buna Türkiye’deki büyükelçiler de dahildir.

1 Mart tezkeresinin geçmesini arzuladım

15 Ocak 2004 tarihinde TurkishTime'da yayınlanan söyleşinizde: ''Amerikalılara sürekli şunu soruyordum: Amerika'ya yatkın, Iraklı bir lider yetiştiremediniz mi on senedir? Böyle bir lider olması gerekiyordu. Halbuki Ahmet Çelebi gibi Amerika'dan gelen değil Irak içinden, Iraklı bir iki lider koymaları gerekirdi. Irak gibi bir yer ancak Iraklılar tarafından idare edilebilir. '' diyorsunuz. Bu sözlerinizle, Amerika'nın yayılmacı, müdahaleci politikalarını onaylamış, hatta desteklemiş olmuyor musunuz? Bu konuya siz hangi pencereden bakıyorsunuz?

Hayır, tam tersi. Bu sözlerim ile Amerika’nın politikasını onaylamış, hatta desteklemiş olmuyorum. Reel siyaset gereği, eskide olanı bir kenara bırakıp, şu an ne yapılmalı diye düşünmek gerekir. ABD’ye, onların bakış açısından daha iyi bir bakış açısı sunuyor, Irak için de çok daha iyi netice verebilecek bir şey söylüyorum. Söylediğim, Irak’ın Irak’lılar tarafından yönetilmesi gereği idi, yoksa Amerika’dan gelen yöneticiler tarafından değil. Benim hala bugün dahi anlayamadığım nasıl olur da – bırakın dünyayı – sadece ABD olarak vergi veren vatandaşınızın cebinden belki 500 milyar dolarlık bir Irak savaşı yapacaksınız ve savaşı askeri anlamda kazandıktan sonra ne yapacağınızı, ülkeyi nasıl, kimle yöneteceğinizi bilmeyecek, planlamayacaksınız? Şimdi ben bunu sorduğum için ABD planını uygun mu görmüş oluyorum?

Evet ben 1 Mart tezkeresinin geçmesini arzuladım; Çünkü öncelikle memleketimizi düşündüm. Şu anda bana “gördün mü, ya geçseydi yanmıştık” diyenlere karşı da, şunları söylüyorum: Belki haklısınız ancak geçseydi ne olabileceğini, sağlayacağı maddi avantajları kim nereden biliyor? Çok daha önemli şeyler vardı: Şu anda bizim askerimiz Kuzey Irak’ta geniş bir emniyet şeridini kontrol ediyor olacaktı. Acaba PKK bu şekilde gelişebilir miydi? Kürt tarafı Irak’ta bu kadar önemli rol oynayabilir miydi? Şu an vesveseye gerek yok. Ama bu geride kaldı, şimdi bize düşen önümüze bakmak.

Sizi, başbakandan rol çalmak, başını belaya sokmak ve kriz çözmek yerine kriz çıkarmakla suçluyorlar. Ne diyorsunuz?

Çok hoş! Benim ne yapıp ne yapmadığım sadece basında çıkanlarla sınırlı değil. Bunları ben biliyorum, Sayın Başbakan biliyor. Bilmesi gerekenler biliyor. Bu da bana yeter. Üstelik basında çıkanların da ne kadarı gerçek? Zaten gerçekler yazılmadığı için bu kadar dava açıyorum, şu anda da sizlere bilgi vermeye çalışıyorum.

Türkiye için neler yaptınız ve daha neler yapmak istiyorsunuz?

Neler yaptım? Ülkem için elimden geldiği kadarını yaptım. Belki birgün tarih yazar. Doğru yazması için uğraşacağımdan emin olabilirsiniz!

Hedefim bu ülkenin her geçen gün daha yaşanabilir bir hale gelmesi, her türlü özgürlük ve her türlü hakkın olduğu, hiçbir korkunun olmadığı bir ülke olmasıdır. Bunun dışında siyaset arenasında kendime şahsi bir hedef koymadım.

“İnsan hakları” dendiğinde komünist olmanıza gerek yok, başörtüsü dediğinizde şeriat gelmez, Kürtçe dediğinizde memleket bölünmez. Biraz kendimize güvenirsek bizim korkularımıza hiç gerek olmadığını, aslında başkalarının bizden korkmaları gerektiğini göreceğiz.

PKK'yı desteklediğiniz iddiaları hakkında ne diyorsunuz? Nereden çıkıyor bu söylentiler?

Bu bana ailemin bir kısmının (Babaannem ve bir koldan büyükbabam) kökeninden dolayı vurulan bir damgadan başka bir şey değil. Başka hiçbir tutanakları yok bu iftira atanların. Olsa şu ana kadar ortaya çıkmıştı zaten. Tek söylenen Babaannemin eski bir Kürt ailesine mensup olması ve bu ailenin bazı mensuplarının bundan yüz küsür sene önce devlete baş kaldırmış olmaları. Dedemin ise Said-i Nursi ile dost olması ve kızlarından birinin (yani halamın) meşhur Musa Anter ile evlenmiş olması.

Ancak şunları yazmıyorlar: Diğer kızını bir Binbaşı olan Remzi Yılmaz’a vermiş, oğluna (yani babama) Rumeli göçmeni İbrahim Uzel’in kızını almış, Necip Fazıl ile birlikte milliyetçi Büyük Doğu Cemiyeti’nin kurucusu olmuş. Bu gerçekler acaba niye görülmek istenmiyor. Bir de Kürt Teali Cemiyeti’nden bahsediliyor. Halbuki benim bildiğim rahmetli dedem Kürt Teali Cemiyeti kurucusu değil, Kürt Hevi Cemiyeti’nin kurucusudur. Kurucusu olduğu Cemiyet Cumhuriyet döneminde resmi izinle kurulmuş İstanbul’daki Kürt talebeleri destekleyen bir cemiyettir. Hatta bu cemiyet o zamanlarda Kürt talebelere el atan Bolşevizm karşıtı olarak çalışmış. Bunu dahi yanlış yazıp yayıyorlar! Kaldı ki dedem dindar bir insandı ve dinimizde ırkçılığa dayalı milliyetçilik anlayışının olmadığını herkes gibi elbet dinimizi çok iyi bildiği eserlerinden anlaşılan dedemin kendisi de biliyordu.

Benim hakkımda söylenen bir başka husus daha var, o da şirketlerimde Kürt Teali Cemiyet Başkan ve üyelerinin torunlarını çalıştırdığım. Bu konuda da söyleyeceğim var!

1. Bu bir yalandır, değil diyenler iddialarını ispat etsinler!

2. Bir an bu iftirayı doğru kabul edin. Farz edinki katil bir kişi var. Şimdi onun soyundan gelenlere, torununada mı iş vermemek lazım? Yazık ki, modern Türkiyemiz’de hala bu anlayışta kimseler var.

’Biz şu Cuneyd Zapsu’yu nasıl PKK ile ilişkilendiririz,’ diye bir şeyler bulmaya çalışıyorlar. Fakat ortada bulunan bir şey yok, çünkü olmayan bir şeyi arıyorlar.

Bırakın bana, aileme karşı atılan tüm iftiralara karşı da dava açtım. Üzüldüğüm, zaten büyük yük altında olan Türk adaletinin benim yüzümden daha fazla meşgul olması. Ancak bu gibi iftira ve asılsız iddialar karşısında suskunluğum yanlış yorumlandı, bu konuda zayıf bir yanım var sanarak daha da fazla üstüme geldiler. O kadar ileri gidildi ki bunlara inanarak “Bu Cuneyd Zapsu zararlı biri, bunu yok edelim,” diye düşünenler dahi çıktı.

Eşinizin başı açık namaz kılması ve bu konu hakkında çıkan tartışmalar için ne düşünüyorsunuz?

Ben bunun yerleşik din anlayışımıza, örf ve adetlerimize uygun olmadığı kanaatindeyim. Ancak kendisine “yap- yapma”şeklinde telkinde bulunmam. Ne yapacağını kendisi bilir. Ben kızlarıma da ne örtün ne de açıl derim. Doğru bildiğimi anlatmaya çalışırım ama karar kendilerinindir. Nasıl ki başörtülü bir kızımızın okuma hakkının elinden alınması insan hakkı ihlalidir, başörtüsüz birinin de ibadet hakkı olmalıdır. Ancak hak başkasının hakkına tecavüz edildiği an, hak değildir. O da ayrı bir mevzu.

Bugün bunu cevaplarken bir hadiseyi hatırladım. Partimizin bir İl Yönetim Kurulu üyesi (başı örtülü olmayan genç bir hanım) tanımadığı biri tarafından eleştirildiydi. “Önce başını ört, bu ne hal” diye. İşin üzücü yanı hanım kendi baş örtüsü takmadığı halde, başörtülülerin hakları için birçok başörtülüden daha fazla uğraşıyordu. Bu tür tavırlarda bulunanların başörtülü kızlarımızın okullarda başörtülerini zorla çıkaranlardan hiç bir farkı yoktur. Toplumumuzun bunun farkına varması lazımdır. Başörtülü kızlarımız başörtüsüzlerin hakkını, başörtüsüzlerin de başörtülülerin hakkını koruması gereklidir.

Amerikada,Türk basınında çok tartışılan ''Bu adamdan faydalanın…'' sözlerinizle gerçekte neyi kastetmiştiniz? Durum basında yansıtıldığı gibi midir?

Sayın Dişli ve ben, Amerikalı Ak Parti muhaliflerine hitap etmek için söz konusu toplantıya katıldık. Toplantının hiç usulü olmadığı halde, biz bu toplantıyı Türk gazetecilere açtık ki kapalı kapılar ardında ne konuşulduğunu duysunlar. Orada bulunan Türk gazetecilerin aksine Amerikalılar kastettiğim “faydalanmak” fiilinin gerçek anlamının bazı Türk gazetecilerin yorumladığı gibi “manipüle” etmek olmadığını, burada “kullanmak” fiilinin “iletişim kanalı olarak kullanmak” manasında ve de kendi şahsi kredibilitesini verdiği mesaja katabilen bir kanal olarak kullanılmak manasında olduğunu anladılar. Durum hiçbir şekilde basında yansıtıldığı gibi değildir. Zaten bu konu ile ilgili olarak hakkımda “Türkiye Cumhuriyeti ve Başbakanı’nı aşağıladığım” için suç duyurusunda bulunulmuş, Şişli Başsavcılığı 18.07.2006 tarihinde gördüğü belgelerden sonra takipsizlik kararı vermiştir. ( Karar No : 2006/950 )

CIA ajanı da Amerikan vatandaşı da değilim

ABD ile olan bağlantılarınız şekli ve boyutu konusunda okuyucularımızı aydınlatır mısınız?

Uzun yıllar işlerim sebebi ile ABD ile pek çok bağlantım ve bir çok tanıdıklarım oldu. Amerikalı firmalarla gerek Amerika’da gerekse Amerika dışında pek çok görüşmem, işbirliğim oldu. Bunun dışında üyesi olduğum Dünya Ekonomik Forumu toplantıları ve onbir senedir yönetim kurulunda bulunduğum Türk-Amerikan İş Konseyi çerçevesinde pek çok Amerikalı ile tanışma fırsatım oldu. Sorunuz CIA ajanı vs. miyim ise, hayır değilim. Hiçbir zaman olmadım, olmaya da niyetim yok. Amerikan vatandaşı olup olmadığımı soruyorsanız, hayır değilim.

Babaanneniz Hidayet Zapsu'nun yaşadığı sürede Türkler aleyhine konuştuğu ve Kürt isyanlarının baş aktörü olan Bedirhan aşiretine mensup olduğu; halanızın Musa Anter'in eşi olması ve dedelerinizin Şeyh Sait ile akraba olduğu hakkında çeşitli söylentiler atılıyor ortaya. Ayrıca, şirketlerinizde Kürt Teali Cemiyeti'nin başkan ve mensuplarının torunlarının yönetici olarak görev yaptıkları iddia ediliyor….Ne diyorsunuz bu söylentiler karşısında?

Rahmetli babaannemi çok iyi hatırlıyorum ve bir kez dahi Türkler aleyhine konuştuğuna şahit olmadım. Zaten, böyle birşey olmasına da imkan yoktur. Çünkü, en basitinden gelini Rumeli Türk’üydü. Diğer bir kızını da Anadolulu bir Türk subayı ile evlendirdi. Sadece bu örnek bile kendisinin Kürtçülük gibi bir çekişme, mücadele, tavır içinde bulunmadığını gösterir. Kaldı ki birisinin sizin ifadenizle “ Türkler aleyhinde konuşması” gibi bir tavır, sadece o noktada kalmaz, aynı zamanda güzel ülkemize, milletimize, onun değerlerine, tarihine, bayrağımıza karşı olmayı da ifade eder. Bunlar ise bizim ailemizin bu günü için de dünü için de söz konusu bile olamaz. Bundan dolayı aslı olmayan ve bizi gerçekten yaralayan bu sözlerin, bizleri ve ailemizi tanımayanlar tarafından ortaya atıldığına inanıyoruz.

Demokrasiye verdiğiniz önemi biliyoruz... Sizce, Gaziantepte şehit babasının cenazede yaptıgı konuşmadan dolayı verilen 11 aylık ceza alması demokrasiye aykırı bir şey değil midir?

Bu konuya iki açıdan bakıyorum: Vicdani ve Hukuki. Vicdani açıdan hakikaten üzücü. Acılı bir babanın sözleri bu şekilde cezalandırılmamalıydı. Onun içinde bulunduğu psikolojiyi anlamaya çalışmalı, kendimizi bu zor konuda bile, bu yanlış sözler karşısında bile, bundan dolayı hoşgörülü olmaya zorlamalıyız. Hukuki açıdan ise mahkeme heyeti kararını vermiş, üzerine bir yorum yapmam doğru olmaz.

Yahudi lobisi için çalıştığınız iddialarına nasıl bir cevap vermek istersiniz?

Neye istinaden bu iftirayı atıyorlar bilemiyorum. O yüzden cevap da veremeyeceğim. Sayın Başbakan’la birlikte bazı Yahudi kuruluşlarını ziyaret etmemizden dolayı mı acaba? Dediğim gibi bilemiyorum… Ancak, ben Türkiye’nin güzel ülkemin dışında hiçbir memleketin lobisini yapmadım, yapmam.

PKK hakkında ne düşünüyorsunuz? PKK'yı bir terörist örgüt olarak kınadınız mı?

Tabii ki PKK bir terör örgütüdür ve Kürtler için büyük bir şanssızlıktır: Ama bir soru sorayım, bu örgütün terör örgütü olduğunu kabul ettiğini göstermek için ulusumuzun her bireyinin teker teker bu terörist örgütü kınaması mı gerekir? Olay ortada, yaptıkları ve amaçları ortada.

1 Mart tezkeresinin geçmesine çalıştığım için de suçlanıyorum. PKK yanlısı biri hiç bunun için çalışır mıydı? PKK’nın tezkere zamanındaki tutumunu lütfen bir hatırlayın.

ABD'nin Büyük Ortadağu Projesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce Türkiye'nin bu projedeki yeri nedir?

Bence önce ABD’nin kendisinin bir karar vermesi lazım. Kendileri BOP ( Büyük Ortadoğu Projesi ) hakkında ne düşünüyorlar? Hala iki sene önceki Sea Island kararlarını hayata geçirmek istiyorlar mı? Bence bazılarında kafa karışıklığı var.

Bölgenin demokratikleşmesinde biz çok büyük rol oynayabiliriz, yeter ki herkes bunu hakikaten istesin.

AB'ye girmenin Türkiye'ye ne gibi faydaları olacağını düşünüyorsunuz? AB'nin ulusal birlik ve bütünlüğümüz için bir tehdit oluşturduğu yönündeki düşüncelerde de gerçeklik payı olabilir mi sizce?

Bence çok önemli bir soru sormuşsunuz, mümkün olduğu kadar kısa anlatmaya çalışacağım.

AB bizim kendimiz için, toplumumuzun yararı için koyduğumuz bir çıtadır. İnsan hakları açısından ve ekonomik gelişme açısından konan bir çıta. Ben insan hakları olmadan sağlanmış gibi gözüken ekonomik refahın sıhhatli ve kalıcı gelişme olduğuna inanmıyorum. Biri diğerini getiriyor ve bence bu döngüde önce insan hakları gelmelidir. İnsan hakları sadece kimseye dokunmama, işkence olmaması vs. değildir. Şeffaflıktır, haksız rekabetin önlenmesidir, iş hakkı, eğitim hakkıdır. Bunlar tamamlandığında ekonomi, hele Türkiye’miz gibi dinamik bir yapıya sahip olan bir ülkede kendiliğinden gelişir.

Evet, hedef AB seviyesidir; çünkü şu anda bize daha uygun bir model gözükmemektedir. Bildiğiniz gibi bu seviyeye ulaşabilmemiz için de bir süreç başlamıştır. Kimine göre 5 kimine göre 10 sene sürebilecek bir süreç. Bu zaman sonunda bu seviyeye geldiğimizi farz etsek bile işler yine bitmiş olmuyor. Önce AB ülkelerinin hepsi buna “tamam” demeleri gerekiyor.

Ama hiç üzerinde durulmayan, unutulan birşey daha var: Biz o zaman ister miyiz? O zaman gelsin, halkımız buna karar verir, o yüzden ulusal birlik ve bütünlüğümüz için tehdit mi değil mi o zaman, o günün şartlarında düşünelim. Şu an korkulacak bir şey olduğunu hiç sanmıyorum. Aksine şu an atılan adımlar neticesinde kişi başına gelirimiz artmaktadır. Zengin ve refah düzeyi yüksek ülkelerin ulusal birlik ve bütünlüğü fakir ülkelerinkine göre daha az tehlikedir diye düşünüyorum!

DTP'li belediye başkanları hakkında ne düşünüyorsunuz?

DTP Anayasanın öngördüğü çerçevede kurulmuş ve çalışan bir partidir. Nitekim merkezi yönetim, bu tip belediyelere hiçbir ayrım yapmadan, yardımlarını yapmaktadır Ancak DTP’li Belediye Başkanları bu çerçevenin ve hukuk düzeninin dışına taşan eylemlere girmemelidir. Bu tür eylemler hem kendilerini seçenlere hemde diğer vatandaşlarımıza zarar verir. Bu ise sonuçta ülkemizin zararınadır.

Gelecek seçimlerde milletvekili adayı olmayı düşünüyor musunuz?

Şu an için düşünmüyorum. Hiyerarşik pozizyonlara, rutin mesai düzenine ruhen uzağım. Ancak bugünden bir sene sonrasına kesin karar vermek, kendimi kendi sözlerimle bağlamak da istemiyorum.

Güneydoğu Anadolu ile ilgili bir rapor hazırladınız mı? Yanıtınız ''evet'' ise bu bu rapor ne doğrultudaydı.

Cevabım “hayır”.

Her sene ne kadar vergi verdiniz?5 yıl önceki mal beyanınız varmı?

Dört yıldır iş hayatından uzak olduğum, şirketteki hisselerimi sattığım ve gelirim de bu satış bedelinden olduğu için beyana tabii gelir getirecek bir faaliyetim olmamıştır. Mal beyanım var.

MHP lilerin milliyetçi ideolojilerininin teorisyenlerinden Seyit Ahmet Arvasi sizin neyiniz oluyor?

Kendisi baba tarafından uzak bir akrabamdır.

Kiliselere destek olduğunuz, bir nevi misyonerlik yaptığınız iddiaları karşısında ne diyorsunuz?

Bu da mesnetsiz ve çirkin bir iddiadır. Ben inacını yaşamak isteyen herkese olabildiğim kadar destek olurum. Kilise açmak isteyen Hristiyana da, havrasını tamir etmek isteyen Museviye de, camii yapmak isteyen Müslümana da. Ben inançlı, imanlı müslüman bir aileden geliyorum. Çocuklarıma da Allah sevgisi vermeye çalıştım. Korkudan çok sevginin önemli olduğunu düşünüyorum. Eğer misyonerlik yapacak olsam, bu ancak İslamın misyonerliği olabilir.

Herhangi bir tarikate yakınlığınız var mı?

Tarikat mensubu muyum diye soruyorsanız hayır değilim, ama çoğumuz gibi iki büyük Türk mutasavvıfının, Yunus ve Mevlana’nın aşığıyım…

Doğu ve Güneydoğu’ daki mağazalara sahip olduğunuzda bölgede üretilen malları almadığı iddialarına ne diyorsunuz? Etnik kökeninizin sizin hakkınızdaki suçlamalarda tetikleyici etki yaptığını düşünüyor musunuz?

Böyle biri durum olmadı, yani Doğu ve Güneydoğu’da mağaza sahibi olmadım. BİM’den biliyorsunuz ayrılalı seneler oluyor. O tarihlerde BİM’in Doğu ve Güneydoğu’da mağazası yoktu. BİM’in şimdi ne yaptığını bilmiyorum, lütfen kendilerine sorunuz.

Bununla birlikte bu kadar absürt bir iddia duymadım. Böyle şey mi olur? Tam tersi bölge ürünlerini desteklemek gerekir. Onları ulusal düzeyde satmak bilahare ihracatına çalışmak gerekir diye düşünüyorum.

Fındık piyasasına müdahale ettiğiniz ve kendi çıkarlarınıza kararlar aldığınız iddialarına ne diyorsunuz?

Fındık piyasasına müdahele ettiğim ve kendi çıkarlarım için kararlar aldığım iddiaları tamamen gerçek dışıdır. Bu konuya daha önceki sorularda cevap verdim

Size, basın tarafından bugüne kadar hiç sorulmayan ama sizin ''mutlaka sorulması gerekirdi'' diye düşündüğünüz bir soru var mı?

Bu e-postada kamuoyunu ilgilendirecek benim hakkımda sorulabilecek tüm soruların sorulduğunu zannediyorum.