Asker enselerinde! Gözlem noktası ilk kez paylaşıldı

;ANI PEK YÜCE OLAN ALLAH YAR VE YARDIMCILARI OLSUN

Kuşbakışı değil alınması gerekiyor

bu Kuran sureleri yazanlar siz o surelere kurban olun din tüccarlari sizi konu Kürt oldumu dini Kulanirsiniz hadi gidin filistini kurtarin sahtekarlar anca dinle Kürtleri kandirirsiniz yeterki Kürtle söz hak sahibi olmasin

Allah askerlerimizin yar ve yardımcısı olsun, AKP'lilere ise akıl-fikir versin.

Haşa RABBİM de şirk koşuyor Kuran’da peygambere iman edin diyor onun yaptıklarını yapın sakındıklarından sakının diyor o kendinden bi şey söylemez diyor onu alemlere rahmet olsun diye yaratdım diyor şerefsiz yahudi kurmaları 100 yıllardır sürdürdüğü hz Muhammet düşmanlığını bizdeki cahil gerzekler vasıtasıyla yürütüyor kitap yüklü eşlekler değişik olmaya çalışırken imandan olacaklar Allah korusun

zaten ancak bakarız tv den bak orayada gideceğiz deriz sonra kendi topraklarımızdan dedemizin mezarını taşır geliriz adalarımızı zaten işgal etmişler der bakarız kuş bakışı

5-)(Kasas Suresi), 70. Ayet O, Allah'tır. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Dünyada da ahirette de hamd O'na mahsustur. Hüküm yalnızca O'nundur. Kesinlikle O'na döndürüleceksiniz. Dini bilgiler,ayet ve hadisler ile din alimlerinin tesbitleri ortada.sünnet denilenler nafiledir.nafilelerin yerine getirilmesi zorunluluğu yoktur.dolaysiyle sünnetlerin yerine getirilmesi zorunluluğu yoktur.sünnetleri yerine getirmeyenler, müslüman değildir denilemez.müslümanlığın şartı sünnetleri yerine getirmesine bağlanamaz.müslümanlığın şartı 6 dır.içinde sünnetleri yerine getirme şartı yoktur.böyle bir şart öne sürenler,hüküm sahibinin yanlızca Allah olduğu grçeğini inkar mı ediyor?acaba sünnete mi tapıyorlar?sünnetleri,Allah ın önüne mi çıkarıyorlar?farz,vacip,müstehap,haram,mekruh,nafile hükümlerinin hepsi kur an da mevcuttur.

4-)Sünnet : Peygamberimizin farz ve vacip olmayarak yaptığı ve bizden yapmamızı istediği genel davranışlardır. Beş vakit namazda kılınan sünnetler, Teravih Namazı gibi. Sünnet ikiye ayrılır. Sünnet-i Müekkede Sünnet-i Gayri Müekkede Bütün sünnetler,nafiledir.yani farz ve vacip değildir.farz ve vacipler gibi yapma zorunluluğu yoktur. Nafile, farz ve vacip olmayan ibadetlerdir. Bütün sünnetlere nafile denir. (Tahtavi) Nafile namaz denince, sünnetler de anlaşılır. Nafilenin kıymeti, farzın yanında hiç gibidir. Okyanus yanında, bir damla kadar bile değildir. Sünnet de, farzın yanında, okyanus yanındaki bir damla gibidir. (Mekt. Rabbani 1/260) (Farzı yapmakla Allah’a yaklaşıldığı gibi, hiçbir şeyle yaklaşılamaz.) [Beyheki]

3-)Sözlükte sevilmeyen, hoşlanılmayan, kötü görülen ve hoş görülmeyen şey anlamına gelen mekruh, bir fıkıh terimi olarak, dinen kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda yapılmaması istenen şey demektir. Mekruh iki kısma ayrılır: Tahrîmen mekruh, harama yakın olan mekruhtur. Tenzîhen Mekrûh ise, helala yakın olan mekruhtur. Dinimizce yapılması kesin bir delille kesin ve bağlayıcı bir şekilde yasaklanan şeye haram denir. Haramı inkâr eden dinden çıkar. Aynı şekilde haram olduğu kesin olarak bilinen bir şeyi helal saymak da insanı dinden çıkarır.

2-)Müstehap,sözlük anlamı itibariylehoşlanılan, sevilen, sevimli olan, tercih edilen şey anlamına gelir. Müstahap olan şeye, sevap kazandırıcı olup yapılması istendiğinden ötürü mendup ve fazilet, farz ve vacib üzerine ilave olarak yapıldığı için nafile, kesin bir emre dayanmaksızın sadece bir sevap isteği ile yapıldığı için tatavvu, güzel ve övgüye değer bir iş olduğu için de edeb denmiştir. Sözlükte açıklanan, açığa konan, salıverilen, helâl kılınan gibi anlamlara gelen mubâh, yapılması ve yapılmaması dinde caiz görülen şeydir. Ne yapılmasında, ne de yapılmamasında günah vardır.

1-) 05 ocak 2018 tarihinde, bir camideki Cuma hutbesinde hutbeyi veren bir imam,sünnetsiz(sünnetlerler işlenmeden)müslümanlık olmaz dedi.yani müslümanlığın şartını,sünnetlerin işlemesine bağladı.bu konuyu inceleyelim.bakalım öyle mi? “Size öyle bir şey bırakıyorum ki ona sıkı sarıldığınız sürece doğru yoldan asla sapmayacaksınız: Allah’ın kitabı.” İbn Mace, Menâsik 84, III, 1025. Ebû Davud, Menâsik 57, II, 462.