BIST 9.120
DOLAR 32,37
EURO 35,00
ALTIN 2.326,20

Yolsuzluklar mı yargıya intikali mi, hangisi manidar?

Başbakan, Kılıçdaroğlu’na hitaben yüksek sesle haykırıyor;

“Sana iki gün mühlet.. “diyor.

“Pazar gününe kadar açıkladın açıkladın yoksa ben sizin kendi hazırladığınız CHP’nin özet dosyasını ben açıklayacağım”

Mühlet veren Başbakan olunca tüm millet pür dikkat kesiliyor.

Hatta bu sefer CHP’nin tuş olacağı beklentisine girenler bile oluyor.

Muhataplardan biri cevaplıyor;

“11 Yıl bekledin, iki gün bekleme, açıkla”

Diğeri dikkate bile almıyor!

O gün geliyor ve açıklanan belgenin aslında demokrasiyi içselleştirmiş her siyasal partinin yapması gereken iç denetime ilişkin uyarılardan ibaret rapor olduğu anlaşılıyor!

                                     ***

Ülkede ne zaman vahim bir olay yaşanacak olsa hemen arkasından konuya ilişkin klişe cümlelerle yapılan açıklamaları duyarız.

Kullanılan cümleler anı kotarmak niyetiyle sarf edilmiş olsa da olayın toplum üzerindeki travmatik sonuçlarını hafifletmesi bakımından çoğunlukla işe yarar.

İşe yarar çünkü o cümleler sarf eden kişinin kişisel savunmasına dair sarf edilmemiştir. Toplumsaldır ve topluma umut vermek için kullanılan cümlelerdir.  

Siyasetçilerin bu tür yaklaşımları dünyanın her yerinde benzer şekilde tezahür eder.

17 Aralık itibariyle Türkiye’de durum biraz değişti.

Son zamanlarda özellikle iktidarı elinde bulunduran siyasetçilerden bu alışılmışlığın bir hayli ötesinde farklı yaklaşımlara şahit olmaktayız.

Fark şu;

Klişe söylemlerde konu yine toplumsal fakat sarf edilen cümleler kişisel savunmaya yönelik acziyet kokan sözcüklerden oluşuyor!

“Zamanlaması manidar…”

Manidar olan hangisi?

Operasyonlarla ele geçirilen güçlü deliller ışığında isnat edilen yolsuzluk suçlaması mı yoksa niyet ne olursa olsun yolsuzluğa karşı başlatılmış olan operasyon mu?

Her operasyonun ardından yolsuzluk dosyalarını işleme koyan hakîmler, savcılar hatta emniyet müdürleri ve polis memurları toplu olarak sürülüyor!

Bir süre sonra yeni atanan savcılar da dosyayı tekrar gündeme taşıyor.

Yargıya intikal eden bir konu varsa hakim ve savcıların önünde  iki seçenek vardır;

  1. Örtbas ederek yasalar önünde suç işlemek.
  2. Sürülmek.

Görünen o ki görevden almalar ve yeni atamalar daha uzun süre devam edecek…

Referandum öncesi Başbakanın “Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü…” dediği günlerden bu günlere…

Eskiden (bir türlü değiştiremediğimiz) sadece meclise kapak atabilmişlerin dokunulmazlıkları olurdu. Şimdi ise bazılarının yakınları dahi aynı zırh ile koruma altına alınmış bulunmakta.

Hayırlı olsun ey halkım…

Hukukun sadece sıradan vatandaşa gücünün yettiği bir ülkede hangi hukukun üstünlüğünden bahsedilebilir?

“Neredeen nereye!” diyesi geliyor insanın değil mi?

Suçluluk duygusundan olsa gerek; uzun klişe cümleler tıpkı diğer ortak değerlerimiz gibi yıpratılarak yerini kısa sözcüklerden oluşan söylemlere bırakmış durumda.

Şimdilerde en çok kullanılan fakat önü ve arkası telaffuz edilemeyen kısaltılmış klişe sözcüklerin başında manidar sözcüğü gelmekte.

Sözcükler konunun içeriğine göre cümle içinde sözlük anlamlarının dışında farklı karakterler kazanır!

Bu açıdan bakıldığında derinliği olan manidar sözcüğünün karaktersizleştiğini ve adeta igfal edildiğini görüyoruz!

Hukukun dahi kişilere özel işletildiği bir ülkede hiç kuşkusuz sadece kelimelerin değil insanların dahi karakterinde çözülmenin, çürümenin yaşanması beklenen sonuçtur.

Geldiğimiz noktadan bakacak olursak; bir süredir süregelen algı hastalığı beyin ishaline dönüşmüş ve bunun sonucu olarak; sorgulamaktan, denetlemekten aciz bir topluma dönüşmüş bulunuyoruz.

Eğer içinde bulunduğumuz bu hastalıklı durumu değiştiremezsek sadece kendimize değil, torunlarımıza dahi ihanet etmiş olacağımızı unutmayalım.

Bizi sürekli 2002 öncesine döneriz diye tehdit ediyorlar!

Keşke dönebilsek diyorum.

Dönebilsek de en azından siyasi nezaketin o güne kadar ulaşabilmiş kırıntılarını şimdilerde seçmen yaşına gelmiş gençlerimizle birlikte yeniden görebilsek.

…ve önlem alabilsek; uçlarda dolaşan radikal zihniyetlerin iktidarı ele geçirmelerine…

Demokrasi ve insan haklarına tecavüzü daha yaşanmadan engelleyebilsek…

Talan edilen kamu kurumlarının özelleştirilmesinin önünde siper etsek bedenlerimizi…

Taşeronluk sistemi ile köleleşen insanların prangalarını kırabilsek…

Milli ordumuza kurulacak kumpasa karşı millet olarak karşı durarak içimizdeki ihanet odaklarının oyununu bozabilsek…

Başbakanlık Danışmanı Yiğit Bulut’un yazdığı masal dünyasında yaşamayı bırakıp gerçek hayata dönebilsek…

Sonuç;

Durumumuz hakikaten MANİDAR!