YÖK’ün sanat/kültür kurumlarına bakışı…(1)
Başbakan, Kültür ve Turizm Bakanlığı, MEB, YÖK, G.Çetinsaya, Sanat Kurumları,Akademisyen sanatçılar,Konservatuarlar
1982 den, 2014’e uygulamalarla gelinen nokta açıktır;
Konservatuarlara özel bir statü verilemeyecekse, unvan yarışı sanatı/üretimini geçecekse –ki durum onu gösteriyor-, yabancı dil baraj olarak sanatı gölgeleyecekse -ki durum onu gösteriyor-, 1982 vesayet rejimi şartları bittiğine göre, tekrar Kültür Bakanlığı’na bağlanılmasında yarar vardır.
170’i aşan üniversitelerle YÖK’ün bu yapısıyla yeterli olamayacağı, kaldırılması gerektiği bizzat Sn. Çetinsaya tarafından da birçok kez dile getirildi.
"Bir tanesi benim başında olduğum kurumu lağvetmek, ortadan kaldırmak, bütün kötü hatırları ile birlikte tarihin derinliklerine göndermek. Bu sadece kurulduğundan beri bir vesayet aracı şeklinde kullanılmış bir kurumu ortadan kaldırmak anlamına gelmiyor, aynı zamanda artık bürokratik bir örgüt olarak da işlemesi imkansız hale gelmiş bir kuruluşu dönüştürmek anlamına geliyor. 27 üniversitelik bir Türkiye için kurulmuş bir kuruluşun, 177 üniversitelik bir Türkiye'de 30 yıl önce kurulmuş fonksiyonlarıyla icraat yapabilmesi mümkün değil. Ama şunu da kabul etmemiz lazım: YÖK ortadan kaldırıldıktan veya dönüştürüldükten sonra da bizlerin çözmemiz gereken meseleleri var. Yüksek öğretimin yeniden yapılandırılması sadece YÖK'ün ortadan kaldırılmasıyla alakalı değil 2023 Türkiye'si için yapmamız gereken ev ödevlerimiz var." ()
“……YÖK istatistiklerine göre, devlet üniversitelerinde 17 bin 469 profesör, 11 bin 557 doçent, 25 bin 622 yardımcı doçent, 15 bin 478 öğretim görevlisi, 6 bin 930 okutman, 3 bin 401 uzman, 41 bin 86 araştırma görevlisi görev yapıyor. Vakıf üniversitelerinde ise 3 bin 48 profesör, bin 622 doçent, 5 bin 740 yardımcı doçent, 3 bin 438 öğretim görevlisi, 906 doktoralı öğretim görevlisi, 2 bin 724 okutman, 226 uzman ve 2 bin 843 araştırma görevlisi bulunuyor. İstatistiklere göre 118 profesör, 105 doçent, 217 yardımcı doçent, 514 öğretim görevlisi, sözleşmeli çalışıyor. Akademik insan kaynağının geliştirilmesi konusunun önemli olduğuna değinen Çetinsaya, doktoralı yetiştirmek için seferberlik ilan edilmesi gerektiğini dile getirdi. Çetinsaya, “Şu anda 141 bin öğretim elemanı bulunuyor. Bunların yüzde 45’i doktoralarını yapmış öğretim üyesi” dedi.
Sanat eğitiminin “üniversite sisteminde zorlanacağı, uymayacağı” ayrı ve özel bir alan olduğu, sadece ÜDS/YDS'yi –değişik yollarla- geçmenin yeterli olduğu “unvan yarışının” sanatı/üretimi gölgeleyeceği dile getirildi, dinlenmedi ve dediğimiz oldu…Unvan alan, başkasını tanımaz oldu…
“….Sanatın (görsel sanatlar ve
alanları) diğer bilim dallarına göre, kendine özgü bir
disiplin alanı olması, kendi içinde zaten pozitif bir ayırımı,
farklılığı gerektirmektedir. Bu nedenle özel beceri, yaratıcılık ve
yeteneği gerektiren kanallar açık tutulmalı, sistemin (temel
bilimlerin) katı kurallarına mahkûm edilmemeli, diğer bilim
dallarının nitelik ve beklentileriyle karıştırılmamalıdır.
Sanat alanlarında yabancı dil, amaç değil araç ve bir ayrıcalık
olmalı, ön koşul olmamalıdır. Belirli düzeyde yabancı dil bilmek
önemsenmeli, sanatta yeterlikte ve doçentlik sınavlarında yabancı
dil puanı avantaj olarak düşünülmeli, yüzdelik dilim içinde
değerlendirilmelidir.
Bireysel yeteneklere göre akademik sistem esnek hale
getirilmeli, çeşitlendirilmeli, kurallar
tabulaştırılmamalıdır”
1930 lu yıllarda kurulan “batı müziği tahakkümü,vesayeti ve baskısı” çok ağırdı ve hala gizlice devam ediyor. Bakınız linkler,
(Ülkemizdeki Türk müziği- Batı müziği dansı!.. inter, 07.11.2013)
(Üniversiteler “yönetmelikleri” ne için var? İnter,22.08.2013)
Batı müziğinin vesayeti devam etti; 2809 sayılı kanunun geçici 10. mad. verilen ünvanlarda dahi Batı müziği mensuplarına Prof. yağdırılırken, Türk müziği mensupları -aynı seviyede ve eşit oldukları halde, zamanın basınında (özellikle Milliyet/A.Güçlü) desteğiyle- bir unvan düşürülerek, Y.Doç ve Doç. olarak onurlandırıldılar!.. (Akademisyen/sanatçı Y.Doç.lerin “hak kayıpları” ne olacak?.... inter, 02.10.2013) Bu haksızlık/hak ihlali 27 yıldır giderilemedi maalesef, bunu düzelten YÖK ve güçlü iktidar çıkmadı!… Küstürülen Türk müziği sanatçıları, kırgın olarak ahrete göç ettiler, emekli oldular, sayıları bir elin parmakları kadar kaldı.. (Sn. Abbas Güçlü’nün “sanatçı” ikilemi… , 28.08.2012) Az sayıda kalan Y.Doç.ler (İTÜ dekiler) hala düzeltilmesini bekliyor…
Bu arada çıkarılan haklardan yararlanamayan mimar/mühendis okulu olan İTÜ’ye bağlanan İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı oldu. Örneğin; YÖK geçici bir madde çıkarmıştı, intibakları sağlamak için "5 yıl görev yapanlara Dr. ünvanı" verdi. Zamanın konservatuarları bu haktan yararlandı, ancak zamanın (K.K.) Rektörü, “İTÜ’ de böyle unvan verilmez” dedi, diretti ve –batı müziği konservatuarları mensupları alırken- Türk müziği mensuplarını bu unvandan geri bıraktırdı. Sonradan hak ettiği ünvana yükselen Türk Müziği Prof. larının hepsi bu yüzden Dr. sızdır.
Artık, ülkemizde 171 adet üniversite var…Bunların bünyesinde; 35 konservatuar, 30’a yakın müzik eğitimi ABD, 55 Güzel Sanatlar Lisesi (Maalesef içerikleri aynı batı zihniyetin ürünü, Türk müziği müfredatta yer almıyor), 15 GSF müzik bölümü var… Kurumların yapı/kadro/idari/temsil sorunları hızla büyüyor, sorunlar çözülmeden yeni kurumlara da sirayet ediyor… (Yeni YÖK Kanunu’na doğru “Üniversitelerimiz”… inter, 20.09.2012)
Umuyoruz ki Sn. Çetinsaya; eski YÖK , yeni yapıya geçmeden önce bir “YÖK torba kanunu” ile veya yönetmeliklerle geçmişteki yanlışları temizleyecek ve 2015’e girerken “akademik barışın geldiği, üretimin değerlendirildiği” temiz bir sayfa açacaktır. Bu konuda akademisyen olan Başbakanımız Sn. A. Davutoğlu’nun ve Başbakan Yard. Sn. Yalçın Akdoğan’ın “hayır diyeceğini” beklemiyor, “akademisyenlerin maaş konusunu” örnek veriyoruz.
NOT. 672. makalem olan bu yazıyla sanat kurumlarımızla ilgili çalışmalarımızı geniş bir şekilde sizlere ve yetkililere sunuyoruz. (11 makale) Amacımız; -bağcıyı dövmek değil, üzüm yemektir, biliniyor ki sorunlar ötelenerek çözülemez. “Sanat kurumlarımızın ve sanatçılarımızın idari konularda rahatlamasını, yabancı dil ve unvan yarışı ile değil; sanatlarıyla, üretimle, projelerle, konserlerle, yayınlarla yarışmalarını sağlamaktır.” Birleşirsek güç oluruz…Bilgi ve sanat toplumu olmak için yorumlarınızı bekliyoruz…
Güncel: "Akademisyenlerimiz ve öğretim camiasıyla ilişkilerimizin, tamamıyla o düzeyde, felsefe, entelektüel düzeyde olmasına önem verdim. Ama burada bir kez daha zikrediyorum. İnşallah önümüzdeki günlerde çalışmayı nihai noktaya getirip, özellikle araştırma görevlilerimiz, akademik dünyanın, akademik geleceğimizin temel taşları öğretim üyelerimize dönük özel atacağımız adımlar var, özlük hakları bağlamında. Dikkat ederseniz zam tabirini kullanmak istemiyorum. Çünkü ilim hayatı, bu hassasiyeti göstermemiz gereken bir alan. Onun için konuşmamda özellikle zikretmedim. Bir unutma ya da eksiklik olarak görülmesin. Şimdi buradan zikrediyorum. Bu çalışmayı inşallah YÖK Başkanımızla, Milli Eğitim Bakanımızla, Başbakan Yardımcımız Sayın Babacan ve Maliye Bakanımızla bu hafta içinde tamamlamayı ve müjdeyi ayrıca vermeyi düşündüm. O dersin atmosferine uymayacaktı." (Sn. Başbakan’ın Samsun konuşmasından, 28.09.204- /haber/484922/)