BIST 9.645
DOLAR 32,54
EURO 34,89
ALTIN 2.429,46

YÖK’ün; “akademik istikrar” için, akademik sorunları çözmesi bekleniyor!…(2)

YÖK, anayasa değişikliği istemeyen üniversite sorunlarını kolayca çözebilir.

Ortaköy’de yine terör saldırısı…Usandık artık lanetlemekten…YAPILAN; VAHŞETTİR,CİNAYETTİR, İNSANLARIN KATLİAMIDIR.. Yaralılarımıza şifa, kaybettiklerimize Allah’tan rahmet dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor.

GÜNCEL/ AKADEMİK TEŞVİK YÖNETMELİĞİ DEĞİŞTİ…

201’de uygulamaya geçen ve bazı maddelerinde değişikliğe gidilen “Yeni Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliği” 31 Aralık 2016 tarihli 3. mükerrer Resmi Gazetede yayımlandı. Devlet/Türk Musıkisi Devlet Konservatuarları Sanatçı Öğretim Elemanları teşvik’e yine alınmadılar…

2 önemli değişikliği veriyoruz:

“(2) Bu Yönetmelik hükümleri, Milli Savunma Üniversitesi ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi kadrolarında bulunan öğretim elemanları hakkında da uygulanır.

(7) Devlet yükseköğretim kuramlarından vakıf yükseköğretim kuramlarında görevlendirilen öğretim elemanlarının görevlendirme süresince vakıf yükseköğretim kuramlarında gerçekleştirdikleri faaliyetler akademik teşvik puanlarının hesaplanmasında dikkate alınmaz. Vakıf yükseköğretim kuramlarından veya başka bir kurumdan Devlet yükseköğretim kuramları kadrolarına geçen öğretim elemanlarının akademik teşvik puanlarının hesaplanmasında sadece Devlet yükseköğretim kuramlarında gerçekleştirdikleri faaliyetler esas alınır.

(8) Görevlendirme nedeniyle kurum dışında bulunan öğretim elemanları, kadrolarının bulunduğu kuramlarda uzmanlıklarına uygun birimlere başvuruda bulunur.

(9) Yabancı uyruklu öğretim elemanları akademik teşvik ödeneğinden yararlanamaz.” ()

Voltaire; “Düşüncelerinize katılmıyor olabilirim ama, onları ifade etmeniz için her şeyi yaparım.” demiş.  Bir önceki  paylaşım için konumuza devam ediyoruz.

ÇÖZÜM: Rektör ve Rektör Yard.dışında, Dekan ve Müdürler ve ABD/ASD için Prof. şartı kaldırılmalı, tercihe bırakılmalıdır.  Günümüzde; Dekanlıklarda ve Müdürlüklerde,   %80 Y.Doç., Dekan/Müdür Yardımcılığı görevini yapmaktadır. Başarılı olmak için gelen rektörün eli bağlanmamalı; istediği/çalışan/üreten kişileri seçmesinin önü açılmalıdır. Buna bağlı olarak; Dekanlar’da Müdürler gibi Rektör tarafından atanmalıdır. Görüşmelerde, “yönetmelikler elimizi bağlıyor” denilmektedir. Rektör, atamalarda/görevlendirmede özgür olmalı, sonucu/hesabı kendi verebilmelidir.

ÇÖZÜM: Yüksek lisans ve Dr./Sanatta yeterlik  birbirine bağlı programlar olup, yabancı dil öğretimi ve bilimsel kazanımlar  bu aşamada istenmelidir. Ayrıca, sanatta yeterlik yapanlara Sy. gibi unvan kullanma hakkı verilmelidir.

ÇÖZÜM: Dr. olan akademisyenin Y.Doç. ve Doç. olması için süre konulmaması ve 1-2 sene sonra Y.Doç. veya Doç.olması,  Y.Doç. olan bir akademisyenin 1-2sene sonra Doç. olması, bilimsel/sanatsal çalışmaların yeterliği bakımından kuşkular yaratmakta ve Doç. lerin Prof. olması için konulan 5 yıl şartı da anlamsız kalmaktadır. Dr./Sanatta Yeterlik’ten sonra, Y.Doç.lik için 3 yıl, Doç.lik için 5 yıl; Y.Doç.likten sonra Doç.lik için 3 yıl şartı olmalıdır.Çalışmalar ancak tamamlanabilecektir.

ÇÖZÜM: ÜDS (Üniversiteler dil sınavı); ÜDS/YDS, yabancı dili ölçen ve konuşmayı gerçekleştiren bir sınav değildir ve hiç olmamıştır. Sınav şekli/içeriği ve baraj olması nedeniyle Dr. ve Sanatta Yeterlikte tıkanmalar başlamakta, binlerce Y.Doç. yükselememektedir. Son yıllarda açığa çıkan FETÖ ve benzeri oluşumların 2010’dan sonra artan sınav usulsüzlükleriyle “etik olmayan akademisyenler” ortaya çıkmıştır. Şu anda Doç. olan bu kişiler, bir süre sonra  Prof. olacaklardır ve kazanacaklardır!… YDS yerine, kişinin alanı ile ilgili, kendi  üniversitelerinde yapılan sınav yapılmalı veya YDS’ den alınan notun %60-70 ile, bilimsel/sanatsal  mülakat/sınav notunun %40-30’u alınmalı, ortalaması 60-70 olan  geçerli sayılmalıdır.Uygulamadaki sistemle akademik çalışmaların hiç bir değeri yoktur.

ÇÖZÜM: 2547 sayılı yasa ile sadece ülkemizde oluşturulan Y.Doç. lik, baraj olarak konulan YDS yüzünden, akademisyenlerin korkulu rüyası haline gelmiştir. YDS nin içeriği ve baraj olması nedeni ile  Y.Doç.ler, bilimsel çalışmalarını sunarak bir üst unvana geçememekte, akademik hayattan soğumaktadırlar. Önce mevcut olan ve belli bir yılı (mesela 8-10) dolduran Y.Doç.lere bir yönetmelikle şans verilmeli, Y.Doç.ler bir defaya mahsus olmak üzere, YDS’den  muaf tutulup  bilim/sanat çalışmaları ile değerlendirilmeli, başarılı olanlar hizmet yıllarına göre üst unvanlardan birine atanabilmelidir.  

ÇÖZÜM: Ara bir kadro olarak 1982’de ihdas edilen ve ÜDS/YDS barajına bağlanan Y.Doç.lik kaldırılmalı, Dr. unvanı tekrar öğretim üyesi sınıfına alınmalı, Dr. ve Doç. tezleri eski değerine kavuşturulmalıdır. Böylece; akademik barış, kaybedilen zamanın telafisi ve  hak iadesi sağlanmış  olacaktır.

ÇÖZÜM: Devlet üniversitelerinde ders saati ücreti 10-15 TL iken, özel ve vakıf üniversitelerinde 50-75 Tl dir. Özellikle büyük şehirlerde, ücretli  öğretim elemanı bulmak zorlaşmaktadır. Maaş dışı  “ücretli derslerin miktarı” özel üniversiteler seviyesine -acilen- çıkartılmalı, özel-kamu üniversiteleri arasındaki ücret uçurumu kaldırılmalıdır.

ÇÖZÜM: Doç. lik tezleri eski önemini yitirmiş, YDS’ yi bir şekilde aşan her akademisyen  bu unvanı alır hale gelmiştir. Böylece, unvanlı, ancak kendi alanlarında zayıf/yetersiz öğretim elemanları sınıfı oluşmaya başlamıştır. Bu, akademik alan için bir eksikliktir. Dr. ve Doç. lik tezleri eski saygınlığına kavuşturulmalı, tezler gerçekten alanla ilgili; öneri, proje, buluş, detay, araştırma ve sonuçları içermelidir. YDS aşmış adayların, mutlaka yabancı dilde alanı  ile ilgili bir seminer vermesi sağlanmalıdır.

ÇÖZÜM: Prof. olmak için, yabancı dil ve kitap/yayın ağırlığı ortadan kaldırılmış, 5 yılı dolduran hiç kimsenin geri dönmediği bir yönteme geçilmiştir. Prof. luk, eski saygınlığına kavuşturulmalıdır. Özellikle, en birikimli olunan bir zamanda alınacak Prof. luğun mutlaka, alanla ilgili –kaynak alındığı/gösterildiği- yayınlara dayanması gerekmektedir. Yabancı dilde yayın konusu ve etkinliği de alanlara göre yeniden düşünülmelidir.

ÇÖZÜM: “Güzel sanatlar” alanlarında, yeteneği engelleyen “yabancı dil zorunluğu” kaldırılmalı, her öğrenciye akademisyen olacak gözü ile bakılmamalıdır. Mezunlar arasında, akademisyen olan oranı %10 dur. Devlet topluluklarında/orkestralarında, TRT’de, özel orkestralarda, ülke içinde müzik yapılan mekanlarda  yabancı dilin kullanım alanı yoktur. Yabancı dille eğitime değil, yabancı dil öğrenimine geçilmelidir. Ülkemizin; kültürünü/sanatını ve kendisini Türkçe ifade edebilen, gerçek sanatçılara ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır.

Gelecek yazı: YÖK’te  kültür/sanat ve araştırma  üniversiteleri üzerine…

O BAKAN KİM?!...
MEB Müsteşarı Sn.Yusuf Kenan Tekin'in Trabzon'da önceki gün katıldığı bir paneldeki açıklamaları Ankara'da büyük yankı uyandırmıştı; "2013 yılı ocak ayından itibaren şahsım, çalışma arkadaşlarım, ailem, çocuklarım üzerinden inanılmaz bir karalama kampanyası ile karşı karşıya kaldım ve çok açık bir biçimde çok üst düzey bir kişi, bir bakan tarafından, 2013 yılında 'Fetullah Hoca'nın selamı var. Tayyip Bey seni Milli Eğitim Bakanlığı'na müsteşar olarak alacak, seni uyarıyoruz. Gidersen, kabul edersen seni rezil edeceğiz, insan içine çıkamaz hale getireceğiz.' Bunu arkadaşlar bakın, bir Bakan söyledi." Sn.Tekin’in söyledikleri TBMM’de taşındı.. Sn.Tekin, Twitter'daki açıklamasında; "Zorunlu bir açıklama: Trabzon'da bir konferansta yaptığım analiz esnasında kurduğum bir cümle üzerinden bir gazetede çok sevdiğim iki bakanım Nabi Hocam ve Ö. Dinçer hocanın isimleri speküle edilmiş. Konunun her iki değerli hocamla ilgisi yok. Zaten konuşulması gereken de isimler değil, FETÖ. Bahse konu konuşmayı yaptığımız eski bakan, uzun süredir AK Parti ile ilişiği olan biri değil, milletvekili de değil. Hatta aktif siyasette de değil." dedi…
Peki, o bakan kim? Çoğu kişi tahmin etti ama, neden ismin açıklanmasında mahsur görüyor ki? Kendisi önemli bir mevkide..Diğer bakanlarda zan altında kalmıyor mu?
SANATÇI EROL PARLAK’IN  ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI…
“…..Anadolu denilen bu eşsiz ummanın değerini anlama ve anlatma yolunda üretim gayesiyle geçen ömrümüz boyunca, herhangi bir paye beklemeden, emeğimizi, bildiğimizi, bulduğumuzu paylaşmaya gayret ettik. Aşığı olduğumuz bu topraklarda, bizi var eden, irfanı yüksek, mütevazı Anadolu halkının bir evladı olarak dünyaya gelmiş olmayı ve bu emsalsiz sanat kültürünün bir parçası olarak ömür sürmeyi, kendimiz için daima en büyük ödül bildik….”Sanatçı arkadaşımız E.Parlak Cumhurbaşkanlığı Ödülleri töreninde bir konuşma yaptı, bazı konulara değindi... Merak edenler için linkini veriyoruz.
()
ÜZÜLMEYİN!; MAGAZİNDE BU SENE YANIT BULAMADINIZSA, 2017 GELDİ...
“2016, magazin dünyasında merak edilen sorularla bizi terk etmeye hazırlanıyor.
Zaman zaman insanların bana sorduğu magazin haberlerini yazıyorum.
İşte son günlerde de en sık şu sorular geliyor.
1- Tuba Büyüküstün gerçekten boşanıyor mı? Hayatında başka biri var mı?
2- Sinem Kobal hamile mi?
3- Tarkan gerçekten severek mi evlendi? Yoksa çocuk için mi?
4- Beren Saat çocuk yapmak için uğraşıyor mı?
5- Cem Yılmaz ile Ebru Şallı birlikte mi?
6- Ebru Gündeş, eşi Reza Zarrab ile barıştı, ama neden ziyaretine gitmiyor?
7- Sezen Aksu’nun hayatında kim var?
8- Hülya Avşar gerçekten yalnız mı, hayatında hiç kimse yok mu?
Bunlar ve daha başka uzayıp giden sorular. Magazin eğlencedir, keyiftir. Kafa dağıtmaktır, hele ki son zamanlarda ülkemiz insanının kafa dağıtmaya çok ihtiyacı varken. Sadece günümüzde değil geçmişten bugüne ve her dönem tüm dünyada sanatçıların özel hayatı merak konusudur.”
E.Övet’in son cümlede belirttiği gibi, tüm dünyada magazin basını var ve popüler isimlerin ne yaptıkları –özellikle gençler arasında- merak ediliyor.( ) Ancak, 2016 ülkemiz için kötü geçti, 15 Temmuz darbe teşebbüsü yüzünden ekonomik sıkıntılara girildi  ve terör ve Suriye’deki savaş nedeni ile çok şehidimiz, gazimiz var…Birçok eve, acı ve gözyaşı düştü…Acaba, ülkemizin geçtiği  olağanüstü durumda, bu tür merakları bir tarafa bırakmak daha doğru olmaz mı?..Görev hepimizin…
YILIN SÖZÜ…
 Öyle zaman olur ki, nereye gittiğin önemini yitirir...Çünkü asıl önemli olan, yanında kiminle gittiğindir...(Tolstoy)
2016’NIN  MÜZİKAL  KAYBI…
“Rusya Savunma Bakanlığı'na ait, 91 kişiyi taşıyan Tu-154 tipi uçak, Soçi'den havalandıktan yaklaşık 20 dakika sonra Karadeniz'e düştü. Suriye'nin  Lazkiye şehrindeki, Hmeymim üssünde vereceği konsere gittiği öğrenilen Rus uçağındaki yolcular hakkında da önemli bilgiler ortaya çıktı. Uçakta askeri yetkililer, gazeteciler ve Kızıl Ordu Korosu'nun üyeleri bulunduğu öğrenildi.Kızıl Ordu Korosu, Türkiye dahil dünyanın pek çok ülkesinde verdiği konserlerle tanınıyordu. Dünyanın en büyük ve ünlü ordu korosu olan ve 1928 yılında özellikle savaş koşullarında askerlere ve SSCB halklarına moral vermek amacıyla gösterilerine başlayan Kızıl Ordu Korosu, değişik birliklerden gelen, farklı rütbelerde subay ve askerlerin görev aldığı solistler, koro elemanları, orkestra ve dans gruplarından oluşuyordu.”