BIST 9.066
DOLAR 32,32
EURO 35,13
ALTIN 2.293,43

Yılmaz Özdil’e sorular: Yüzyıllık Empati!

Psikolojik ve sosyolojik açıdan bakıldığında Özdil’in “empati” isteği doğru bir istek gibi görülebilir...

Empati ya da diğer adıyla duygudaşlık; bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum veya davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek için yapılan bir davranıştır. Birisinin bizi anlamasını, sorunlarımıza çözüm üretmesini istediğinde ondan empati yapmasını ister veya bir başkasını anlamak istediğimizde empati yaparız.

Empati yapmak, sorunların çözümü noktasında oldukça etkili bir yöntemdir. Birçok sorunumu bu sayede hallettiğimi hatırlıyorum.

Empati konusunda son günlerin en ilginç çıkışı gazeteci yazar Yılmaz Özdil’den geldi. Özdil, katıldığı bir televizyon programında "Samimiyetle söylüyorum, bu sözlerimde en ufak bir kinaye yoktur, Tayyip Erdoğan bir tane bira içmiş olsaydı, bugün çok daha iyi bir Türkiye olurdu." deyiverdi.

Aslında Özdil, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın asla bira içmeyeceğini bilmiyor mu?

Bilmez olur mu, hem de bal gibi biliyor.

Peki, öyleyse Özdil niçin böyle bir istekte bulundu?

Aslında Özdil, Erdoğan’dan empati yapmasını istiyor. Böylece tarafların birbirini anlayabileceğini ve bir çözüm üretilebileceğini söylemeye çalışıyor.

Psikolojik ve sosyolojik açıdan bakıldığında Özdil’in “empati” isteği doğru bir istek gibi görülebilir. Özdil, bu empati isteğine AK Parti’nin 16 yıllık iktidarı sonucu ihtiyaç duymuş ve böyle bir istekte bulunmuş olabilir.

İşte can alıcı soru burada geliyor: Doksan dört yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinin yaklaşık 80 yıllık sürecinde hâkim güç olan laik ve seküler kesim baskı altında tuttuğu dindar ve muhafazakâr kesim için kaç kere empati yaptı acaba?

Seksen yıllık dönemde laik ve seküler kesim tarafından hep ezilen taraf olanlar Özdil’in yaptığı gibi bir empati çağrısında bulunmuş olsalardı ortaya nasıl bir manzara çıkardı acaba?

Özdil’in cümlesini aynen almak, sadece bazı kelimelerini değiştirmek suretiyle laik ve seküler kesime yapılacak çağrılara bir göz atalım isterseniz:

"Samimiyetle söylüyorum, bu sözlerimde en ufak bir kinaye yoktur, Yılmaz Özdil ve laik kesimin alınları bir kez olsun; ana kalbinden daha şefkatli ve doğurgan, insanın dünyadaki en muhkem duruşu, ağrıyan ruhun rahmet kucağına dayanağı olan secdeye varmış olsaydı, bugün çok daha iyi bir Türkiye olurdu.”

"Samimiyetle söylüyorum, bu sözlerimde en ufak bir kinaye yoktur, laikler bir kere huzurun ve esenliğin çağrısı olan ezana kulak verip davete icabet etmiş olsalardı, bugün çok daha iyi bir Türkiye olurdu."

"Samimiyetle söylüyorum, bu sözlerimde en ufak bir kinaye yoktur, laik kesim bir gün Allah rızası için oruç tutsa, bugün çok daha iyi bir Türkiye olurdu."

"Samimiyetle söylüyorum, bu sözlerimde en ufak bir kinaye yoktur, laikler bir kere içten gelerek Kur’an-ı Kerim okumuş olsalardı, bugün çok daha iyi bir Türkiye olurdu."

"Samimiyetle söylüyorum, bu sözlerimde en ufak bir kinaye yoktur, Adnan Menderes yerine İsmet İnönü darağacında sallanmış olsaydı, bugün çok daha iyi bir Türkiye olurdu."

"Samimiyetle söylüyorum, bu sözlerimde en ufak bir kinaye yoktur, laikler inanarak ve içten gelerek tesettüre girselerdi, bugün çok daha iyi bir Türkiye olurdu."

"Samimiyetle söylüyorum, bu sözlerimde en ufak bir kinaye yoktur, laiklerin okuma hakları ellerinden alınmış olsaydı!, bugün çok daha iyi bir Türkiye olurdu."

"Samimiyetle söylüyorum, bu sözlerimde en ufak bir kinaye yoktur, laik milletvekilleri bir kere başörtüsü takmıyor diye Meclis’ten kovulmuş olsalardı, bugün çok daha iyi bir Türkiye olurdu."

"Samimiyetle söylüyorum, bu sözlerimde en ufak bir kinaye yoktur, laik kesimin çocukları üniversite kapılarından kovulsalardı, bugün çok daha iyi bir Türkiye olurdu."

“Samimiyetle söylüyorum, bu sözlerimde en ufak bir kinaye yoktur, laik kesim bu ülkede Kürtçe konuşabilseydi, bugün çok daha iyi bir Türkiye olurdu.”

"Samimiyetle söylüyorum, bu sözlerimde ve bu soruda en ufak bir kinaye yoktur, laik kesimin sembol isimlerinden olan birisine kumpas kurularak yoktan yere cezaevine atılıp, görmüş olduğu insanlık dışı işkencelerin ardından resminin üstüne gazete manşetlerinde “tıraş olurken yüzünü kesti!” diye yazılsaydı, bugün Türkiye nasıl bir yer olurdu!?”

Özdil’in cümlesi ile laik ve seküler kesime yapılabilecek o kadar çok empati çağrısı var ki bu sütunun satırları buna kifayetsiz kalır.

Özdil ve muadilleri bu empatilerin kaç tanesini yaptılar?

Hiçbirini… Evet hiçbirini yapmadılar.

Yapmadıkları için 80 yıl boyunca dindar ve muhafazakâr kesimin, tabiri caizse, "ensesinde boza pişirdiler", sürekli balans ayarı yaptılar.

İşte bunun için Özdil’in "Samimiyetle söylüyorum, Tayyip Erdoğan bir tane bira içmiş olsaydı...." sözünde saklı olan empati isteği kendisini gülünç duruma düşürdü vesselam...

SOSYAL MEDYA TAKİP 

twitter.com/msbeser

facebook.com/msbeser