BIST 9.717
DOLAR 32,51
EURO 34,95
ALTIN 2.436,36

Yeni sorunumuz; “Cenaze Marşı” nda da bölündük!...

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, 1932’den bu yana protokol cenazelerinde resmi marş olarak çalınan Frederic Chopin’in ‘Cenaze Marşı’na karşı Itri’nin Tekbir’inin çalınmasını teklifi tartışma yarattı...

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, 1932’den bu yana protokol cenazelerinde resmi marş olarak çalınan Frederic Chopin’in ‘Cenaze Marşı’na karşı Itri’nin Tekbir’inin çalınmasını teklifi tartışma yarattı Yüksekova’da şehit olan Özel Harekât polisi Mustafa Sezgin’in naaşı uçağa konulurken, silah arkadaşları çalınan Cenaze Marşı’na tepki göstermiş ve hep bir ağız dan tekbir getirerek bandoyu susturmuştu. Türkiye Gaziler Vakfı Başkanı Lokman Aylar da cenazelerde Chopin’in Marşını istemediklerini belirterek, “Yabancının ölüm marşı şehitlerimize yakışmıyor.

Şehitlerimizi, milletimizin tekbir sesleriyle bestelenen Itri’nin ‘Tekbir’ eseriyle uğurlamak için kampanya başlattık” demişti. (Basından)

Konuyla ilgili sanatçı arkadaşlarımızdan –basında çıkanları da veriyoruz- görüş istedik. Ama, akademik alanda çekince devam ediyor olacak ki az cevap geldi. Kendi alanlarında bile görüş belirtmekten imtina etmek doğru olmasa gerek… Konu hakkında bazı köşe yazarları –alan uzmanı olmamasına rağmen- görüş belirtmişler. Ben, son yıllarda cenazelerde yapılan “alkışa” karşı bir insanım. Ona ses çıkarmayıp marşa takılmak tenakuz oluyor…Çok değerli bestekarlarımız varken, Itri’nin - ait olduğu kesin değil- Tekbir’ine sarılmak ta doğru değil...Zaten, tekbir bir marş değil, marş olarak bestelenmemiş… Bir cenazede meydana gelen olayı bütün ülkeye yansıtmak, çok tepki varmış gibi göstermekte yanlış… Maalesef, son yıllarda bazı sanatçıların söylemlerinin bütün sanatçılarca kabul edilmiş sayılması gibi örnekleri çok gördük… Devletin en üst kademeden olaya müdahalesini de doğru bulmuyoruz… Bir küçük olay memleket meselesi haline geliyor, bölünüyor, enerjilerimizi boşa akıtıyoruz. İnanın yoruldu bu toplum…Bırakalım, isteyen istediğini uygulasın. Yoksa H.C.Örter’in bestesi hazır bekliyor…

Doç.Dr. Hanefi Özbek (Medipol Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi)

“Göktan Bey, merhaba.

Bahsetmiş olduğunuz konunun, bu milletin büyük bir kısmının içine sinmeyen, hatta onları incittiğini düşündüğüm hassas bir durum olduğu kanaatindeyim. Ölüm, her canlının yaşayacağı doğal bir süreç olmasına karşın, cenaze merasimi kültürden kültüre değişebilen ve daha ziyade o toplumun inançlarıyla yakından ilişkili olan bir davranış biçimidir. Dolayısı ile bunun "çağdaş"ı veya "çağdışı"sı da olamaz. Nasıl ki Frederic Chopin'in ait olduğu inanç ve kültür çevresinde yetişmiş bir kişinin cenazesinde Itrî'nin Tekbîr'i çalınmaz ise; Itrî'nin inanç ve kültür çevresine ait bir kişinin cenazesinde de Chopin'in marşı çalınmaz. Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde, protokol cenazelerini kaldırırken Itrî'nin Tekbîr'inin resmi marş olarak çalınması teklifinin o ülkenin parlamentosuna sunulduğunu düşünelim: meydana gelebilecek şeyleri sizin hayal gücünüze bırakıyorum.

Sonuç olarak "1932’den bu yana protokol cenazelerinde resmi marş olarak çalınan Frederic Chopin’in Cenaze Marşı" ile ilgili mevzuatın değiştirilmesi ve ülkemizde yaşayan insanların cenaze törenlerinde kendi inançlarına göre; isteyene Itrî'nin tekbîrinin, isteyene Frederic Chopin’in Cenaze Marşının çalınmasını, istemeyene de herhangi bir şeyin çalınmaması görüşünde olduğumu belirtmek isterim. Selam ve saygılarımla.”

Ahmet Taşgetiren (Yazar)

“Dünyada, Türkiye’de bir cenazenin Şopen marşıyla kaldırılması kadar saçma bir hadise olamaz. Bu, Türkiye’nin “Batılılaşma” macerasının ne kadar absürd bir hadise haline geldiğinin de tipik göstergesidir.  Birisi çıksa dese ki, “Bana Batılılaşmada tüy dikmek için olabilecek en acayip uygulamayı bulabilir misiniz?” işte böyle bir uygulama bulunabilirdi ancak.  Nasıl bir akıl tutulmasıyla karşı karşıya kalmış isek, on yıllardır devam ediyor bu acayiplik…” (Star/19.04.2016)

Rengim Gökmen (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Genel Müzik Direktörü,

Orkestra Şefi):

“Chopin’in cenaze marşı evrensel anlamda kabul görmüş bir müziktir. Bütün dünya milletlerinde, dinsel kökeni yoktur. Tabii ki Itri, Cohpin müzik tarihine önemli katkılar sağlamış bestecilerdir. Chopin cenaze marşı olması amacıyla bestelememiştir, daha sonra evrensel anlamda kabul görmüştür. Dini açıdan benim değerlendirmemin doğru olmadığını düşünüyorum. Dinsel bakışı değerlendirebilecek konumda değilim.” (Basından)

Ahmet Say (Müzik Eleştirmeni)

“Chopin’in cenaze marşı uluslararası bir yaygınlık kazanmıştır. Diyanet İşleri Başkanı Itri’nin ‘Tekbir’i diyor, o bu uluslararası anlayıştan kopmak anlamına gelir. Itri’nin değerini küçümsemiyoruz, bizim için çok önemli; ama uluslararası planda o da motiflerden birisi. Uluslararası normlardan kopmayı göze alıyorsak Itri’ci olunur. Chopin’in cenaze marşı hakikaten bir matem havasını fazlasıyla yansıtıyor. Marş gibi değil. Cenaze marşı çok evrensel, insani değerler bunlardan kop mamamız lazım,

Tekbir diyerek.” (Basından)

Prof. Erol Erdinç (Orkestra Şefi, Eski Güzel Sanatlar Genel Müdürü, Akademisyen):

“Bu olayı daha önceden eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay dile getirmişti. Ben de bunu doğru buluyorum. Chopin’in sonatının ikinci bölümü yerine kendi bestelerimizi çalabiliriz. Ben de bunun bir bando versiyonunu yapabiliriz, demiştim. Halkımız daha duygulanır. Acı içerisinde olan bir vatandaşa sen ‘cenaze marşı’ diye bunu çalıyorsun. Ancak Tekbir, ‘Allahümme Salli âlâ Seyyidina Muhammedin ve âlâ Âli Seyyidina Muhammed’ diye gidiyor ve 9 / 8 ritminde. Bu marşa gitmiyor ve yürüme adımlarına uymuyor. Tekbir, müzik olarak evet ama marş deyince iş değişiyor. (Basından)

Murat Bardakçı(Yazar)

“Askerî ve sivil cenaze merasimlerinde icra edilen Şopen’in meşhur “Cenaze Marşı”nın bizimle alâkasının bulunmadığını, cenazelerde Şopen yerine hissiyatımıza ait bir eserin çalınması gerektiğini, bu işe en uygun bestenin de Itrî’ye atfedilen “Tekbir” olduğunu söyledim ve Tekbir’in Son

Halife Abdülmecid Efendi tarafından piyanoya uyarlanmış hâlinin notasını da yayınladım.

Cenazelerimizde “bize ait” bir eserin icrası arzu edildiğinden ve Şopen’in marşı da artık haklı olarak gına getirip tepki yarattığından olacak, yazım hayli ilgi çekti. Alıntılar yapıldı, konuşuldu, hattâ bazı resmî bandolarda Tekbir’in icrası için çalışmalara bile başlandı ve daha sonra da yazdıklarım “umumî fikir” haline geldi. Bazı şahıslar ve dernekler Tekbir’in üzerinde durmaya başladılar, nihayet Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez de konuyu önceki gün gündeme getirdi….”

Ergun Yıldırım (Yazar/Yenişafak)

“..Türkiye modernleşmesi, bir Fransız modernleşmesidir. Modern saraylarımızdan mobilyalarımıza, pantolonlarımızdan fraklarımıza kadar hepsi de Fransa malı. Müziğimiz de bundan pay alıyor. Chopin'in marşı yıllarca askerlerimizin ve devletlu adamlarımızın ölü bedenlerine okundu durdu. Fransız terennümleriyle, seküler havalarla ölülerimizi uğurladık bu dünyadan. Ölülerimizi ölülerimize yabancılaştıran bir şey bu! Ölülerle kurduğumuz ilişki bizi yabancılaştırıyor aslında. Çünkü ölüler, yaşayanları arkada bırakırken hangi ritüellerle onları terk ettikleri çok önemli. Terk ediyor ve geride kalanlar da uğurluyor. Ölülerimizle yaşadığımız ilişkilerin anlam dünyası çok önemli. Çünkü bu anlam ilişkisi geri de kalanları anlamlandırıyor. Chopin, biz Müslüman dünyanın ölülerimizle yaşadığımız anlama hitap etmiyor. Çünkü biz Müslüman toplumlarda marş yerine tekbir ve dua var.

Üstelik tekbirlerimiz de topraklarımızda terennüm edilmiştir. Bundan dolayı bu tekbirler ne ölüyü ne de onu uğurlayanları yabancılaştırır. Mustafa Itri'nin 18. Yüzyıl'da bestelediği tekbirleriyle ölülerimizi uğurluyoruz. Allah'la uğurlayıp Allaha gönderiyoruz. O gün biz de ölülerimizle Allah'la uğurlanarak

Allah'a gitmenin duygusunu yaşıyoruz. Bu nedenle ölülerimizin tekbirleri bizleri de anlamlandırıyor….”

Ahmet Davutoğlu (Başbakan)

“Diyanet İşleri Başkanımız ile bunu konuştuk, bizim de zihnimizde yara olan bir husustur.

Başbakanlık Müsteşarımız Kemal Bey’e bu konuda çalışma yapma talimatını verdim. İlgili kurumlarla istişare edilecek. Bu merasimlerin milletimizin duygularına inanç dünyasına hitap eder tarza getirilmesi için bir çalışma yapılacak. Sonra atacağımız adımı kararlaştırırız.” (Başbakan/ 21.04.20165/Basından)

Hasan Cihat Örter/Besteci/Aranjör/Gitar virtüozu)

“Göktan Bey; Frederic Chopin’in ‘Cenaze Marşı’na karşı,  Üstad Dr. Hasan Cihat Örter'in yazdığı CENAZE MARŞI na ne dersiniz?  Tekbir'in yeri ayrı, konu Marş ise buyrun size  bir Türk Besteci'den CENAZE MARŞI. Saygılarımla.”

ŞARKILARLA TÜRKÜLERLE YETIŞEN EŞKIYA MI VARMIŞ!?...

“İnsana Değer Veren Dernekler Federasyonu (İDDEF) tarafından bu yıl 3′üncüsü düzenlenen “Ümmetin Renkleri” adlı program Karagümrük Stadı’nda gerçekleştirildi. Mehter gösterisiyle başlayan programda, İDDEF’in 28 ülkede bulunan 41 medresesinden hoca ve talebeler Kur’an tilaveti, ilahi ve kasideler seslendirdi. Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü yaptığı konuşmada, kendileri hakkında 23 Nisan Çocuk Bayramı’na karşı çocuklara salavat okutulan program yaptığı haberler uydurulduğunu belirterek,

“Biz size diyoruz ki; siz bu milleti uyuttunuz, uyuşturdunuz. Senelerdir balelerle, danslarla, çoluk çocuğun baldır bacak çıplak vaziyette stadyumlarda dolaştırarak, bütün erkekleri onlara baktırarak, kimin oğlu, kimin kızı belli değil, sarmaş dolaş dans yaptırarak yetiştirdiniz. Bu, 150 senenin rezaletidir. Bu, Tanzimat döneminden sonra başlayan İttihat Terakki kafasıdır. Bu kafayı 150 senedir yetiştirdiniz. Okullar yaptınız, üniversiteler yaptınız. Siyasallarda Apolar yetiştirdiniz. Hizbullah liderleri yetiştirdiniz. Siz milleti birbirine kırdırdınız, geçirttirdiniz. Bu memlekette 80′den sonra terörü siz çıkarttınız. Bunun başı hep okumuşlardan çıktı, üniversitelilerden çıktı. Sizin 150 senelik icraatınızın geldiği noktada memleket terörist doldu. DHKP-C doldu. DHKP-C’li canlı bombaların hepsi üniversiteli yahu. Bugüne kadar, medreseden bir tane terörist çıkmamıştır. Onun için biz bu devranı döndürmek istiyoruz.

Şarkılarla türkülerle yetişen nesil eşkiya oldu. Biz salavat ile Kur’an ile Hadis-i Şeriflerle halim, selim, insanların hidayetine davet eden ve insanları hidayete çağıran, şefkate rahmete, birbirine eziyet etmemeye, intihar etmenin haram olduğuna, askere polise silah çekimlememesi gerektiğine, ulul emre itaat gerektiğine işaretle beraber topluma yararlı nesiller yetiştirmek istiyoruz. Bu devran dönecek.

Batılın hükmü artık söndü, sönecek” diye konuştu. (DHA)

Geçen haftada birisi çıkmış, halk oyunlarına laf atmıştı… Bu dernekler/vakıflar -sözde- İslam dinimizi yaymak için faaliyet gösterip, yanlış yorumlarıyla saf halkımızı kandırıyorlar. Yayınlardan olağanüstü para kazanılıyor…A.Ünlü, çok gerekli olduğu için olsa gerek; “Cinsel organlar için gerekli ayetler” diye bir kitapta yazmıştı. Demek ki bu konulara özel ilgisi var…Bu kurumlar denetleniyor mu?

Yayınları takip ediliyor mu? Yoksa dini kurumlar denip göz ardı mı ediliyor? Geçen Cuma’da hoca, çok yanlış bir yorum yaptı. Camiden çıktım, Şişli Müftüsü’nün yanına gittim. Hangisi doğru dedim. Şaşırdı, olur mu öyle şey, hangi camide oldu? diye sordu. Diyanet İşleri Başkanlığı, 3 Mart 1924 tarihinde Şer'iye ve Evkaf Vekâleti'nin yerine kurulan, İslâm dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli kurumdur. Bu amaçlarıyla bütün kurumları/yayınları takip etmek zorundadır. Köşe yazarlarına bakıyoruz, tık yok!…Yanlış yanlış, suç suçtur… Biz, böyle yanlış konularla/söylemlerle halkın kafasını bulandıran A.Ünlü’yü kınıyoruz.

Ek: H.C.Örterin Cenaze Marşı