BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

Yeni Doç.lik kriterleri ve “yabancı dil” konusu…

Sık sık kriter değiştirmek akademisyenleri zora sokuyor.

Yabancı dil konusunu daha önce çok yazmış (bir çok eğitim yazarı ile birlikte) ve çözümleri  belirtmiştik. Kanun dışı yollardan –özellikle 2008-2014 arası- yabancı dili verenler, bugüne göre kolay şartlarla! Doç. oldular, birkaç sene sonra Prof. olup, ünvanlarının keyfini sürecekler, etik olan –benim gibi- akademisyen/sanatçılarda  kaybetmiş olacak!…Ama, çok şükür “başımız dik”, öne eğmiyoruz..

Üniversiteler Arası Kurul (UAK), 31/12/2015 tarihinde, 2016 Ekim başvuru döneminden itibaren geçerli olacak yeni doçentlik başvuru şartlarını açıklamış, yeni başvuru şartlarına göre puanlama sistemi getirilmişti. Artık, Doç. başvurularında da adaylar belli bir puanı tutturmak zorundalar. Zaten amaç; üretmek değil, puanlara göre çalışmak oldu…

 Gittikçe ağırlaştırılan ve sık sık değiştirilen  Doç.  kriterleri, akademisyenlerin kabusu olmaya başladı. Bir an önce başvuralım, yine yeni şartlar getirirler diye bir koşturmaca sürüyor. Prof. lar, jürilerde şehirler arası gidip geliyorlar. Hayırlısı olsun diyelim…

Bu arada akademik teşvik devreye girince, kurulların daha dikkatli ve uyanık olması lazım. Yönetmelikte, uluslar arası sempozyumlarda  bilim/sanat kurulu üyelerinin oluşmasında en az 5 yabancı bilim/sanat insanının olması şartı getirildi.

Yine Mad. 9.  “Bilimsel Toplantıda Sözlü Bildiri: Postere puan verilmemiş. “Bu madde kapsamında en az 5 puan almak zorunludur, en fazla 10 puan alınabilir. Aynı toplantıda sunulan yalnız bir bildiri puanlanır.” Uluslararası toplantıda sunulan 3 puan, ulusal ise 2 puan.”  denilmiş.

(Hangi toplantıların Uluslararası nitelik kazanacağının belirlenmesi önemli bir ayrıntı bence: “Konuşmacılarının en az yüzde kırkının toplantının düzenlendiği ülke dışındaki bilim insanlarından oluştuğu bilimsel toplantı.) Bu bölüm Doç.Dr.M.Emet’in görüşü, ama, sanki böyle bir karar var gibi algılanmış.Oysa, Doç. kriterlerinde böyle bir uygulama yok, olamazda zaten.Yanlışı yaymayalım lütfen…

Şimdi şartlar üzerine bazı düşüncelerimizi belirtelim;

1/Kitap yazıyorsunuz, ama,  puan zorunluluğu yok. O yüzden kitabı olmayan Prof. Lar çoğalıyor!…Puan yoksa kitapta yok. Oysa kitap en büyük eksiğimiz, özellikle ders kitapları…Artık akademisyenler uyandı!, yağma yok  kriterlere göre çalışılıyor. (Ne kadar köfte, o kadar hizmet anlayışı)

2/Ulusal/uluslar arası patent alıyorsunuz, çok önemli bir çalışma, ama, puan zorunluğu yok…Acaba, bir kişi hayatı boyunca kaç tane patent alabilir?!  Puansızlığı çok yanlış buluyoruz.

3/ Ulusal bir makale,  tek isimse 8 puan kabul ediliyor. Doğru bir karar, ama tezlerde (şu anda tezlerle ters orantılı) daha fazla olmalı.

4/ Lisansüstü Tez Danışmanlığı; Klinik Bilimlerden başvuranlar için asistanlık tezine danışman olmak 4 puan, preklinikler için doktora tezi danışmanlığı da 4 puan. Yüksek lisans tez danışmanlığı ise 2 puan. Bu maddeden en fazla 10 puan alınabiliyor. Tıp alanının neden yüksek tutulduğu bilinmiyor. Ancak. Y.L. tez danışmanlığı için 2 puan çok düşük kalmış, bir yerde özgün araştırmaya/teze imza atıyorsunuz..

5/ Eğitim–Öğretim Faaliyetleri; “Bu maddeden en az 2 puan  almak ya da yurt içi veya tanınan yurt dışı yükseköğretim kurumlarında en az 2 yıl öğretim elemanı olarak çalışmış olmak zorunludur. Bu madde kapsamında en fazla 4 puan alınabilir.”  Hayret yurt içi/yurt dışı diye ayrı bir puan belirlenmemiş. Ders vermenin değeri maaş karşlığı;  verimli yapmanız ve derse girmek değil mi? Puan vermek ne demek?

6/ Postere puan verilmemiş ki, bence doğru bir karar.Sempozyumlarda kimsenin ilgilenmediği ve okumadığı/talkip etmediği bir çalışmaydı.

7/ Bilimsel Toplantıda Sözlü Bildiri:. “Bu madde kapsamında en az 5 puan almak zorunludur, en fazla 10 puan alınabilir. Aynı toplantıda sunulan yalnız bir bildiri puanlanır.” Uluslararası toplantıda sunulan 3 puan, ulusal ise 2 puan.

Uluslar arası ile ulusal arasındaki farkı biri bana anlatsın lütfen!... Neden ulusal çalışmalar/konserler/festivaller mutlaka uluslar arası çalışmalara yeniliyor. Bir keman çalan akademisyen/sanatçı aynı eseri, dışarda/içerde  çalıyor, ama farklı puan alıyor ve bu çalışmaların çoğunu üniversiteler karşılıyor. Akademisyenler; puanı yüksek diye uluslar arası sempozyum peşinde koşuyor. Artık, bildirilerin verildiği yere ve niteliğine değil, niceliğine bakmanın zamanı gelmedi mi?