BIST 9.645
DOLAR 32,55
EURO 34,90
ALTIN 2.437,87

“Yabancı dil” diyerek, anadilini kullanamayan akademisyenler yetiştirdik!..(2)

Örnekler için; basılmış (varsa) kitaplara, bildirilere bakmak yeterli olacaktır.

GÜNCEL/KÜLTÜR-SANAT: Cumhurbaşkanımızın verdiği sanatçı iftarı, basında; sanatçı yağmuru, izdiham yaşandı v.b. sözlerle yer aldı, bol bol resimler verildi. Ama, bir şey dikkatlerden kaçtı!..Yemek sonrası Cumhurbaşkanı; Kültürü, sanatı, sporu belli kesimlerin tekelinde tutma saplantısının ülkemize hiçbir faydası olmadığı gibi, tam tersine bu tavır her alanda üzüntü verici bir sığlığa yol açmıştır. Teessürle belirtmem gerekir ki Türkiye'nin gücü ve kapasitesiyle kültür, sanat ve spor alanında bulunduğumuz yer uyumlu değildir. İrfandan yoksun bir kültür, sanat ve ahlaktan yoksun bir sporla hiçbir yere varamayız. Bu yaklaşımla bırakınız dünya çapında isimlere ve eserlere sahip olmayı, milletimizin asgari beklentilerini dahi karşılayamayız. Bana göre bu da bir başka yanlış bakış açısıdır. Devlet kültürde, sanatta, sporda yöneten değil, destekleyen, teşvik eden konumunda olmalıdır.” dedi…Ama; yemekte, yine; devlet sanatçıları,  devlet koroları temsilcileri, konservatuar  temsilcileri, müzik STK’ları Başkanları, 24 yıldır, İstanbul Türk Müziği Günleri/Festivali’ni hazırlayan MÜZDAK Başkanı -dahi- yoktu… Sadece bir yazar (A.Beki) bu farkı görmüş ve içini dökmüştü; “Kültür deyince akıllarına magazin şöhretleri... Sanat deyince akıllarına gele gele pop ve taverna müziği, vurdulu kırdılı dizilerin çatapat artistleri gelse yine lafım yok.Yüzeyde ne görüyorlarsa kültür ve sanattan onu anlıyorlar derim. Ama o bile değil. İftar kadrosunda ağırlık, bir eğlence kanalındaki yarışmaların jüri üyeleriyle bir müzik şirketinin şarkıcılarında. Çarkın dışından gelenlerin katılımı ya numunelik ya da göstermelik. Ahbap-çavuş ilişkilerini kamufle etmek için seçilmiş, çeşni olsun diye araya serpiştirilmiş gibi...Sanki belirleyici kriter, hatır ve çıkar ilişkileri…Kültür ve sanatı pop müziğin en sığ, en dejenere formuyla magazin şöhretlerine indirgemeniz de ayrı bir facia….. Çıtayı ortalamanın altına düşüren bu iftar kadrosunu Cumhurbaşkanı’na rağmen kim yaptı?... Silkinme zamanınız gelmedi mi?...”

Her Cumhurbaşkanı-Başbakan-Sanatçı- buluşmasında aynı popüler isimleri görünce, bu listeyi kim hazırlıyor? diye sormadan edemiyor, üzülüyoruz…”Sağ iktidarlar ve kültür” başlıklı Y.Tunalı’nın yazısı da önemli…

Yemekte  çözülen 2 memleket sorunu!...:

İftar yemeğinde Cumhurbaşkanı’na evlenme sözü verdiği söylenen Akçıl, “Cd verdim, sağolsun 'cd’ni dinliyoruz ama artık güzel haberlerini bekliyoruz' dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Esra Erol ve kardeşi ile evlilik hazırlığı yapan Alişan'la da sohbet etti,kendisini Kasım ayındaki düğününe davet eden Alişan'a; "Ya kız istemeye geleceğim ya da nikahına" dedi.

Yani, ülkemize değer kazandırmış, ilmi-irfanları ile katkıda bulunmuş Alişan ve Akçıl evleniyorlar!…Ülkemiz insanlarının gözü aydın olsun!…

GÜNCEL/DOÇ.LERİN HAKLARI: Türk Eğitim-Sen  İstanbul İl Başkanı, Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan kamuoyuna bir açıklama yapmış: Sendikamız tarafından,  araştırma görevlisi kadrosunda olup Doçent unvanına sahip olan bir üyemiz adına, üniversitede araştırma görevlisi kadrosunda bulunup doçentlik unvanına sahip olanların ders vermesi ve tez danışmanı olmasının uygun olmadığı yönünde Yükseköğretim Yürütme Kurulunca alınan kararın hukuka aykırı olduğu iddiasıyla dava açılmıştır. Açılan dava sonucunda; Ankara 12. İdare Mahkemesi Yükseköğretim Yürütme Kurulunun kararını bozmuştur açıklamaya göre;a) Doçentlik sınavına katılabilmenin şartlarından birisi, orijinal, bilimsel araştırma ve yayınlar yapmış olmaktır.b) Hangi kadroda görev yaparlarsa yapsınlar doçent unvanı alan kişilerin, kadro unvanlarının gerektirdiği görev ve sorumluluklarını yerine getirmek şartıyla doçentliğin her türlü akademik hakkından yararlanabileceklerdir. c) Üniversitede araştırma görevlisi kadrosunda bulunup, doçentlik unvanına sahip olanlar ders verebilecek ve tez danışmanı olabilecektir.ASLINDA Doç.olanların kadrolarını hemen vermek -yabancı dilden uzayan hakları ile- en doğru yoldur.

Bir önceki yazımıza devam ediyoruz….

7- Üniversitelerde akademisyenin Doç. unvanını alabilmesi için yabancı dil barajı şartı konulmasının sebebi, sadece “kalite düşmesin” diyedir!, (öyle söyleniyor) ama aynı şartları Güzel Sanatlar alanına uygulamak yanlıştır. Son yapılan YÖKDİL sorularında, çevirilerin artırılması ile %80 akademisyen barajı geçmiştir. Yıllarca direnilen Doç. yapmama engeli yıkılmıştır. Bu durumda kalite düşmüş mü olacaktır?

Hiç kimse; kemanı, bağlamayı, piyanoyu v.b. yabancı dille çalan! türkülerimizi/şarkılarımızı yabancı dilde okuyan bir kişi görmemiştir!.. Ama,burası Türkiye… Yabancılar diyor ya; ‘bu nasıl iş, yabancı dil nasıl baraj/engel olur, Türkiye bir “müstemleke memleketi” değil ki’ inanın; susuyor, cevap veremiyoruz!.. Özellikle Türk Cumhuriyetlerinden gelen Prof. ları görünce!....Öğrencilerimiz yurt dışında konserlere gidiyor, başarılı programlar yapıyorlar, kimse onlara yabancı dillerini sormuyor, sanatını değerlendiriyor…

 Sanat açısından yetersiz, fakat yabancı dil bilgisi ve kullanımı açısından üst unvanı almış bir sanatçı-akademisyenin, öğrencilerine daha iyi ve daha çok bilgi aktarması gibi bir düşünce çok yanlıştır. (Sadece piyasadaki ücreti/fiyatı artmaktadır.) Yabancı dilin yararı bir yere kadardır. Yabancı ülkelere giden arkadaşlarımız; sadece giriş, selamlama, hoş geldin, repertuvar anlatımı v.b. yabancı dilde konuşuyorlar. Ki zaten her sanatçı akademisyenin  “yeteri kadar”  yabancı dili vardır.

Kısaca; anadil olmadan, siz sanatı kişilere öğretemezsiniz… 2017 yılı Türk Dili ilan edildi, bakalım 8-10 yılını dolduran, 60’ına dayanmış Y.Doç.ler bir defaya mahsus bilim/sanat sınavına alınacak mı?!..

Bkz: Ay, Göktan; Müzik Eğitimi Kitapların ve Metotları Tanıtım Yazılarındaki Türkçe Yanlışları,Müzikte Metodoloji ve Müzikle İletişim Sempozyumu Bildiriler Kitabı,Avcılar Belediye Konservatuarı Yayınları, Kültür/Sanat Serisi:2,Aralık 2016,Sf.84-95

Öğretmen/akademisyen; giyimi, konuşması, kelime zenginliği, cümle kuruşu, güzel telaffuzu, üretimi ile öne geçer…             Özellikle, sahne sanatlarında bunlar çok önemlidir.  Yabancı dil, uluslararası arenaya açılmak isteyen sanatçılar için yararlıdır. Ama herkesi uluslar arası çalışma yapacak olarak görmek de yanlıştır. Tıpkı bir zamanlar (2002-2006)  İTÜ TMDK lisans öğrencilerine konan “%30 yabancı dili eğitiminin” ters tepmesi gibi… Her öğrenciyi; akademisyen/uluslararası sanatçı olacak diye görmek yanlıştır. Uluslararası bağlantısı olan alanlarda/bölümlerde elbette yabancı dille eğitim şarttır. Uçak Mühendisliği/Denizcilik v.b. tamam, ama diğerlerinde ‘yabancı dille eğitim/baraj’ değil, ‘yabancı dille öğretim’ yapılmalıdır. “Bir dil bir insan” demektir, doğru, ama kişiler için; bir başka dil, “ana dilin üstüne” hiçbir zaman çıkamaz.

8-Güzel Sanatlar Eğitimi alanında 1982 YÖK Kanunu ile birlikte bütün birimler üniversite çatısı altına girince, yeni bir yapılanma kaçınılmaz olmuştu. Her ne kadar; ‘sanat’, ‘özel’ bir alandır. “Uçak Mühendisliği v.b. ile Güzel Sanatlar Fakülteleri (GSF), Konservatuarları ve Güzel Sanatlar Bölümleri’ni bir tutmayın, ‘aynı ÜDS/YDS puanı’ istemeyin, ‘yetenek en büyük sınavdır”  denilse de başarılı olunamadı. Sonunda dağ fare doğurdu ve;

a) Yabancı dili iyi olanlarla/yabancı dili usulsüz yollarla geçenlerin,

b) Yabancı dili iyi olup ta, sanatı iyi olmayanların hızla yükselmesi ile sanat kurumlarında depremler meydana gelmeye başladı. Alanında; birikimli, kendini ispatlamış ve yabancı dili hakkı ile vermiş arkadaşlara -elbette- saygımız/sevgimiz sonsuz… 15.000 dolar karşılığında yabancı dili geçme, başta Pakistan, Malezya ve Hindistan’da çıkarılan ve yayın kurullarını Türk ‘akademisyenlerin’ oluşturduğu dergilerde 500 dolara makale yayımlatma, karşılıklı konferanslar düzenleme, karşılıklı birbirini davet ettirme, CV’leri bunlarla allayıp pullama v.b. çok yaygın, ama hiçbir orijinal araştırma yapılmıyor!.. Unvan alan geçip-gidiyor, etik olanlar hep kaybediyor.

 Muhafazakârız, milliyetçiyiz diyenleri de, bu işlerin içinde görünce heyecan kalmıyor… Çünkü bu güzel ülkemizde, bu güne kadar yanlış yapanlar hep kazandı!.. 

Boğaziçi Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre master ve doktora tezlerinin 1/3 intihal yani çalıntıymış. Kurumlardaki akademisyenler, çalışanlar; her şeyi görüyor, biliyor, ama susuyor. Çünkü önlerinde ceza almış bir örnek yok. Sonuç; sıfıra sıfır, elde var sıfır... Akademik alanda yanlış yollara sapanlar hep kazanıyor.

8-Şahsım 2809 Sayılı Kanunun geçici 10. Maddesi 5. fıkrasına göre, yıllarım eksik hesaplanarak Doç. yerine Y. Doç. yapılmıştı. Ne beklersiniz, uygulamanın düzeltilmesini değil mi? Dava açanlar kazandı, biz devletimiz bağlı kaldık, ‘düzeltirler’ dedik. Bir YÖK Başkanı, başvurularımıza yabancı dil şartını göstererek, sesimizi -bir elin beş parmağı kadar yokuz- duymak istemedi. Oysa yabancı dil imtihanına alınmış, imtihanı geçenler Y. Doç. Doç. ve Prof. yapılmıştı. Onu da belgeledik, hala ‘unvanımızı verirlerse dünya yıkılacak?’ diye olsa gerek, YÖK; ‘haklarımızı iade etmiyor.’ O sebeple Prof. olamıyoruz. Çocuklarımın hakkı yeniyor, zararımız çok, üzülmemek elde değil… Geçen gün kargo ile bir kitap geldi. Adı; ‘Kendi kendine dilli kaval öğren’ Yazarı/hazırlayanı kaval üstadı Burhan Tarlabaşı,emekli olan bir arkadaşımız. İçine sindirememiş, bütün masrafını karşılayarak hazırladığı kitap Türkçe ve İngilizce (inat olsun diye) basılmış… Yanında bir de patentini  aldığı kaval hediyesi var… Yazık değil mi bu arkadaşa, Y. Doç. yerine Prof. olarak emekli olsa, madden ve ruhen huzurlu olsa değmez miydi?

9-Geçen aylarda, TBMM’de eski milletvekillerinin üniversitelerine dönmelerini ve çifte maaş almalarını isteyen önerge görüşülmüştü. Sosyal medya ayaklandı. Sayın Cumhurbaşkanı ‘hop’ dedi, TBMM’de savunan AK Parti, önergeyi geri çekti. Oysa bu teklifin yanlış olduğunu lisans öğrencisine sorsanız size söylerdi. Yani, işlerin düzelmesi için, hep üstten mi talimat gelecek? Milletvekilleri bıkmadılar, olumsuz görüşlere rağmen,  zeytinlikleri imara ve turizm yatırımlarına açan yasa taslağı 4. Madde’ye  eklediler ve komisyonda kabul ettiler. (Son anda zeytin yasası komisyona geri çekildi ve iptal edildi.  AKP, (15.06.2017) daha önce tepkiler üzerine çektiği üniversiteye dönen milletvekillerinin hem emekli maaşı hem de öğretim üyesi maaşı alabilmesine ilişkin düzenlemeyi, TBMM Genel Kurulu’nda görüşmeleri süren sanayinin geliştirilmesi ve üretimin desteklenmesine ilişkin yasa tasarısına verdiği önergeyle yeniden getirdi ve kabul edildi. Bu değişiklikle, üniversitelere dönen milletvekillerinin hem emekli maaşı hem de öğretim üyesi maaşı alması sağlandı. Üniversitelerin sorunlarına duyarsız kalan, akademisyen  MV’ne sözümüz kalmıyor!...

 10-Biz, sorumlu bir akademisyen-sanatçı olarak, yine de bıkmadan üretime devam ediyoruz. Mayıs 2017 boyunca, 24. İstanbul Türk Müziği Festivali’ni hazırladık. Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölüm Başkanlığı  ev sahipliğinde, ‘Güzel Sanatlar Eğitimi-Toplum Bilimler Etkileşimi Uluslararası Sempozyumu’nda. 48 bildiri sahibini ağırladık. Her türlü olumsuzluğa rağmen, üretim ve hizmeti devam ettirmeye çalışıyoruz.

Amaç; mutlu ve rahat yaşamak…Çok şey mi  istiyoruz?!...

Yazımızı güzel bir şiirle noktalayalım…

“Bir oğlum olsun;
Zayıf olduğu anı bilecek denli güçlü,
Korktuğu zaman kendini bulabilecek denli cesur.
Şerefli bir yenilgide gururlu ve eğilmeyen,
Fakat zaferde yumuşak ve alçak gönüllü olsun.
...
Bir oğlum olsun;
İstekleri yaptıklarının yerini almasın
ve bilginin temel taşının kendini tanımak olduğunu kavrasın...
Kolaylık ve rahatlık yolundan değil,
Güçlükler ve savaşımlar yolundan gelsin ki,
Fırtına da ayakta durmayı öğrensin.
Bunu başaramayanlara da şefkatli davransın.
...
Kalbi temiz bir oğlum olsun, amacı yüksek olsun.
Başkalarını yönetmeden önce kendini yönetebilsin.
Gülmeyi bilsin ama ağlamayı da hiçbir zaman unutmasın.
Geleceğe yönelebilsin ama geçmişi unutmasın.
...
Alçak gönüllü olsun ki; her zaman büyüklüğün sadeliğini,
Açık fikirliliğin bilgeliğini, gerçek gücün değerini anlasın...
O zaman ben, “Boşuna yaşamamışım” diye fısıldamaya cesaret edeyim...    (...Arthur)”