BIST 9.080
DOLAR 32,34
EURO 35,12
ALTIN 2.309,13

Ya batacağız, ya çıkacağız!

Fetö, PKK ve Daiş... Dünyanın en büyük ve en güçlü bu üç terör örgütünün saldırısı altındayız.

Fetö, PKK ve Daiş... Dünyanın en büyük ve en güçlü bu üç terör örgütünün saldırısı altındayız.

Böyle bir ortamda "AK Parti sayesinde terör arttı" diyenlerin iyi niyetinden de vatan sevgisinden de şüphe ediyorum.

Çünkü bu noktada sorulması gereken soru, "Ortadoğu cayır cayır yanarken, bu üç terör örgütü neden aynı anda Türkiye'ye saldırıyor?" olmalıdır.

Hangi ortak paydada buluşuyorlar?

Neden birbirlerinin ayağına basmıyorlar?

Ve daha da önemlisi, nereden besleniyorlar?

Sorulması gereken sorular bunlardır.

Aynı şekilde, "Türkiye'nin Suriye'de işi ne?" diye soranların da iyi niyetinden şüphe ediyorum.

Çünkü sorulması gereken soru, "Üç milyona yakın Suriyeli'nin bizim ülkemizde işi ne. Kimden ve neden  kaçarak bize sığındılar?" olmalıdır.

Bu soruyu sormayan, daha doğrusu soramayanların insanlığının sorgulanması gerekiyor.

2013 yılının sonlarına doğru, yani 17/25 Aralık'ta yaşanan yargı darbesinin hemen ardından, "Türkiye; Gezi ve 17/25 Aralık olaylarını gölgede bırakacak dehşet verici olaylar yaşayacak. Ya batacağız, ya çıkacağız" demiştim.

15 Temmuz'dan beri o günleri yaşıyoruz.

Cumhuriyet kurulduğundan bu yana, millet olarak bahtımızın ipini bir kez yakalayabildik. İlk kez, sahip olduğumuz, ancak farkında olmadığımız gücü elimizde tuttuğumuzun farkına vardık.

İlk kez, 15 yıl boyunca istikrarlı bir iktidar sayesinde büyüme ve ilerleme kaydettik. 

Topyekün saldırı altında olmamızın nedeni burada yatıyor.

Belki çoğunuza klişe bir söylem olarak gelecek ama gerçek şu:

Ortadoğu'da haritaların yeniden çizildiği, devletlerin yönetimsiz kaldığı bir ortamda Türkiye'nin bölgesel güç olmasını birileri istemedi ve hala istemiyor.

Türkiye'de siyaset AK Parti ve Erdoğan nefreti üzerinden yürütüldüğü için, birileri farkında olduğu bu gerçeği kendine dahi itiraf edemiyor.

Onlara göre AK Parti giderse ve Erdoğan çekilirse ortam bir anda sütliman olacak.

Lakin gerçek bu değil.

Önümüze konulan bir zincir var. O zinciri ya kıracağız, ya da takacağız. AK Parti ve Erdoğan giderse, bu zinciri boynumuza tasma gibi takmak çok daha kolay olacak.

Meselenin özeti bu...

Bu aşamada yapmamız gereken tek şey, kısır ve basit siyasi tartışmalardan kurtulup, ortak bir paydada buluşmak.

Ve fert olarak üstümüze düşeni yapmak.

Hatta yapmaya başladık bile

Son 15 gün içinde sadece sosyal medyada terör örgütlerine destek veren 250 kişi tutuklanıp hapse tıkıldı.

İstanbul ve Kayseri'deki saldırıların ardından millet olarak sokaklardayız. Yapabileceğimiz en güzel ve en anlamlı tepkiyi gösteriyoruz.

Diyarbakır'dan Hakkari'ye, Yüksekova'dan Cizre'ye varıncaya kadar her il ve ilçede terör örgütlerine karşı ortak tavır koyuyoruz.

Bize düşen görev bu!

HDP binalarına saldırmak, cenaze törenlerinde CHP'li isimleri tartaklamak değil bize düşen görev.

Bilinmelidir ki HDP binalarına saldırı, bu partinin ve teröristlerin dört gözle bekledikleri harekettir.

Devletin bekasına zarardır.

Yok olup gitmekte olan teröre cansuyudur, umuttur.

Bunu yapmak, şu sıralar dillendirilen üçüncü darbe girişiminin hayalini kuranların beklediği ve en çok istediği şeydir.

Amaç, bir iç kargaşadır. 

15 Temmuz'da "Evlerinizden çıkmayın, askere direnmeyin" diyen namertlerin bugünlerde, "Vatanını seven sokağa çıksın, HDP binalarına saldırsın" demesinin nedeni bellidir.

Vatan ve millet sevgimizi, acımızı ve öfkemizi kullanmak, böylelikle ülkeyi iç karışıklığa götürmek.

Bu oyuna gelmemeli, gelenlere de fırsat vermemeliyiz.

"Başkanlık Tartışması" iki tarafın kutuplaşması ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun deyimiyle "kan akıtması" için hazırlanmış çok iyi bir kılıf...

"Başkanlık gelirse terör daha da artacak" diyenlerle, onların karşısına dikilip, "Başkanlık gelmesin diye bu terör saldırıları oluyor" diyenler aynı değirmene su taşıyor.

Bu kutuplaşmaya imkan vermemeliyiz.

Parlementer sistem devam etse de etmese de, başkanlık gelse de gelmese de bu olaylar devam edecek.

Bir başka deyişle, Türkiye büyümeye devam ettikçe, üst akıl dediğimiz kesimler sinsi oyunlarına devam edecek.

Bizi kurtaracak tek şey, bir arada olmak ve bu oyunu birlikte bozmak.

Türkiye, tarihinde ilk kez teröristle mücadeleyi bırakıp, terörle mücadele etmeye başladı. 

Dikkat ederseniz, terör örgütü PKK eskisi gibi 200-300 kişilik gruplarla gelip karakolları basamıyor. Doğu ve Güneydoğu'da eskiden kurduğu hakimiyeti tekrar kuramıyor.

Şehirlerde bomba patlatıp masum insanları katletmekten başka şansları da çareleri de kalmadı.

Bu terör saldırılarını uzun süre devam ettirmelerine de imkan ve ihtimal yok!

Ve altını çizerek söylüyorum.

Yakında, hem de çok yakında Türkiye ikinci Fırat Kalkanı Operasyonu'nu başlatacak.

Bu kez hedef, kara operasyonu ile Kandil ve diğer PKK üstlerine girmek olacak.

Bu kez hedef, PKK'nın üst düzey kadrosu neredeyse, orayı ezip geçmek olacak. 

Terör örgütünün şehirlerdeki üst düzey isimlerinin tamamı itlaf edildi. Hatta onların yerine gelen yeni yöneticiler de etkisiz hale getirildi. Şimdi sırada Karayılan, Bayık gibi isimler olacak.

Bir önceki yazıda söylediğim gibi...

Bu günler gelip geçecek.

Bir mide bulantısı gibi, veyahut sabah güneşiyle birlikte yok olup giden sis perdesi gibi, geçip gidecek.

Eğer birlik olursak tabi ki...