BIST 9.530
DOLAR 32,47
EURO 34,74
ALTIN 2.475,38

Y. L. ve Dr. /San.Yet. kriterlerinde değişenler ve bir Rektör!..

Akademik teşvik "sanat alanı" sorunları düzeltilmeyi bekliyor.

GÜNCEL/AKADEMİK TEŞVİK’TE SANAT ALANI: Geçen yıl uygulamaya geçen  ve  geçen yazımızda kısaca değindiğimiz “akademik teşvik” sorunları  devam edecek gözüküyor. 10 yılı aşkın, “musıkidergisi.net/com” ile müziğimize hizmet eden, sorunlarına eğilen, İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu Sanatçısı, Müzikolog arkadaşım Sn. Dr. Ayhan Sarı yazısında konuya değinmiş. Özellikle uluslararası sempozyumda sunulan bildiriye 3 puan verip, bir konser(de) düzenleyen/çalan/söyleyene 15 puan vermek tartışmaları beraberinde getirmiş ki, alanımızda bu konu çok kolay dejenere edilebilecektir. Hem konserden ücret al, hemde teşvik kazan…Devlete yazık….

Koroda bulunsan (okumasan bile), bir orkestra içinde bulunsan (çalmasan bile), bir konsere/tiyatroya  “hazırlayan/düzenleyen” yazsan bile, etkinlikte sadece “bir replikle" olsan, bir  orkestrada “az partin olsa bile” 15 puan garanti… Örneğin; kurum içinde düzenlenen etkinlik  ile, CRR’de düzenlediğin etkinlik aynı kalitede/seviyede…Sanatçı arkadaşlar, günlerdir arıyorlar; “artık bildiri vermeye gerek yok, konser düzenleyeceğiz. Çünkü, baraj olan 30 puanı almak için 3 puandan 10 bildiri vermek, imkansız. 2 konser/etkinlik  düzenleriz alırız 30 puanı..” Ayrıca; sempozyum/kongre bilim/sanat kurulunda olmaya  hiç puan yok, olacak iş mi?..(Bu kararda; kurullara 100 isim yazan, değerlendirmeyi  ise küçük bir kurul ile yapan veya yapmadan her başvuranı çağıran  akademisyenlerin suçu büyük olmalı) Uluslar arası/ulusal sempozyumlarda v.b. etkinliklerde bilim/sanat kurulu tarafından verilen ödülün puanı var, ama bilim/sanat kurulu üyesi olmanın puanı yok!..Ama; internet dergisinde hakem olmaya puan var!...İlginç değil mi?

Bir de internet dergiciliği moda oldu, bazıları da hakemli!… () Burada özellik ne olacak? Özgün makalesi olmayan kişi nasıl/neye hakem olacak? İcracıların, yazı hakemi olması  etik olacak mı?  Yılda 2-3  sayı çıkaran mı, yoksa günceli takip edip, sürekli yayın yapan internet dergisi mi önemli olacak? Bir de okunma oranına bakılmayacak mı, hakemli olması yeterli mi olacak? Soru  o kadar çok ki!....

Kısaca;

Olmaz….. bu kadarı olmaz/eşit ve etik  değil dedirten maddeler/uygulamalar…

Sormak istiyoruz;

Neden; iyi/sağlıklı//üretime yönelik bir  düşünce hayata geçirilirken, olumsuzlukların içine sokulur ki?!..  

Bu kriterleri kim/hangi sanatçı arkadaşımız hazırlamıştır,(uygulamacı olduğu kesin)  inanın merak ediyoruz. Ancak, üst makamlar da bu yanlışlığı fark etmeli/görmeliydi!... Onun için üstlerin görevlendirmelerde konu ile ilgili liyakata önem vermelerini istiyoruz/bekliyoruz. Çünkü; sorunları düzeltmek, sorulara cevap vermek  yine kendilerine düşecek…Acaba, yine; atı alan Üsküdar’ı geçmiş mi olacak?!.

( linki verilen;  Diriliş Postası’ndan  Recep Yazgan’ın yazısı da ilginç.

Gelelim konumuza….

Yüksek Lisans ve Dr. /San.Yet. kriterleri 21 Ocak 2015’te YÖK tarafından değişti. Buna göre yenilenen  bazı kriterleri, yorumlarımızla verelim;

Program Açılabilmesi İçin Gerekli Asgari Yeterlilikler

1.Program açılacak üniversite kadrosunda görev yapmakta olup doktorası veya doçentliği program açılmak istenen alandan olan; açılmak istenen program disiplinler arası ise o alanla doğrudan ilişkili lisansüstü eğitim programında ders verecek öğretim üyeleri olmalıdır.

AY:Elbette, alanda öğretim üyesi yoksa  -başka üniversiteden akademisyen göstererek- programlar açılmamalıdır.Örneğin, müzik alanı; ancak Toplum Bilimler alanı ile ilişkilidir.

2.Doktora programı, en az ikisi profesör kadrosunda olmak üzere altı öğretim üyesi, birisinin profesör olması halinde ise en az ikisi doçent olmak üzere üniversite kadrosunda asgari toplam altı öğretim üyesi ile açılabilir. Bu öğretim üyelerinden bir tanesi yabancı uyruklu olabilir.

3.Yüksek lisans programı ise, en az ikisi profesör ve/veya doçent unvanına sahip olmak üzere üniversite kadrosunda asgari üç öğretim üyesi ile açılabilir.

4.Doktora programı için söz konusu öğretim üyelerinin, en az 4 yy bir lisans ya da 2 yy boyunca tezli yüksek lisans programında ders vermiş olması; yüksek lisans programı için ise en az 2 yy boyunca bir lisans programında ders vermiş olması gerekir. Danışman atanması 2. Doktora programlarında öğretim üyelerinin tez yönetebilmesi için, en az bir yüksek lisans tezi yönetmiş olması gerekir.

AY: Dekanlık veya Müdürlük; "ötekileştirdiği, çalışmalarından rahatsız olduğu, etik bulduğu" akademisyenlere görev vermiyorsa ne yapılacaktır? Örneğin şahsıma, unvanlı olduğum halde,(mobbing uygulanarak) 2002’den beri; Y.L./Dr./San.Yet. dersi ve danışmanlık için  öğrenci verilmemektedir…Yıllardır, derslerin "yapılmadığı" konusunda çok bilgim vardır... Açıkça: ver ödevi, çevirt metni, görme öğrenciyi,ama,hak etmeden al parayı...Önemli olan dersin nasıl işlendiği ve akademisyenin verimli olup olmadığı değil midir? Ve, ödev vererek, metinleri çeviri yaptırarak Y.L./Dr. dersi ne derece yararlı olmaktadır? Bu programlarda ders vermek, neden; bir “hava”, "ayrıcalık”, "üstünlük” olarak görülmektedir?..Doğal olarak; yöneticilerde bu uygulamalarda suça ortak olmaktadır...

5.Lisansüstü eğitim-öğretim programı açılacak üniversitenin, kütüphane ve laboratuvar gibi yönlerden gerekli yeterliliklere sahip olması gerekir.

AY: Kütüphanedeki yeterlilik nasıl tesbit edilecektir.?Kıstasları nedir? Kitap sayısı mı? Ziyaret eden sayısı mı? Kütüphanesi iyi olan bir üniversite, Konservatuar kurup, akabinde -lisansla birlikte-  program açabilir mi? Kütüphanede müzik ile ilgili yayınlar,  Konservatuar kurulması ile nasıl yeterli hale gelebilir?

6.Hangi yüksek lisans ve doktora programlarında farklı bilim dallarından öğretim üyesi gerektiği hususunda Yükseköğretim Yürütme Kurulu yetkilidir. (Bu madde çok karışık yazılmıştır.)

7.Lisansüstü Tez danışmanlığı için üst sınır (12) getirilmiş, bununla birlikte bu sınırı düşürme konusunda üniversitelere yetki verilmiştir. Artırma konusu ise yine üniversitelere bırakılmış, fakat istisnai gerekçelere bağlanmıştır.

AY: Bu madde çok karışık yazılmıştır. Lisansüstü Tez danışmanlığı için üst sınır 12 olup, artırma ve  azaltma  konusunda üniversiteler yetkilidir.” Düzgün, net ve anlaşılır bir cümledir.

8.Doktora programında asgari öğretim üyesi sayısı 5 ‘ten 6'ya çıkarılmış, ayrıca daha önce yabancı uyruklu öğretim üyeleri asgari öğretim üyesi arasında değerlendirilmezken bu değişiklikler ile bir (1) yabancı uyruklu öğretim üyesi kabul edilmiştir.

Genel olarak, yönetmelikte; Türkçe yanlışları ve devrik cümleler  mevcut. (Maddelerde hiçbir düzeltme yapılmamıştır)

Türkçe noktalama işaretleri kullanılmamıştır.

Üniversitelerimizde çok sayıda sanat/müzik kurumu olmasına rağmen; “bilim/sanat” birlikteliği sağlanmamıştır.

Sürekli rakamlar/nicelik öne çıkarılmış; içerik/nitelik ön plana alınmamıştır.

YÖK’ün önemli işleri varken, sürekli -Dekan atamaları v.b. gibi- üniversite yetkililerine güvenmeyerek, programlarda öğretim üyesi (6.md.) hususuna girmesi son derece yanlıştır. YÖK; çalışmalarını frenleyecek, polemik getirecek işlerle değil; büyük/vizyonlu işlerle uğraşmalıdır.

Gelecek yazı: MEB’de; müzik ve halk kültürü dersleri ne durumda!...

BİR REKTÖRÜN GÖZÜNDEN; Yöneticilik  ve akademisyenlik…

“Resmi teklifi yapan merci Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanımız. Zor bir karardı. Açıkçası Gülay Hoca'nın rektörlüğe devam etmesi gerektiğini düşünüyordum. Çünkü birçok projeyi başlattı ve bunlar devam ediyordu…..Türkiye'nin ilk 1000'ine giren öğrencilerin 700'ü Boğaziçi'ni tercih ediyor ve bunlar her ilden geliyor. Pahalı bir şehirde yaşıyoruz, ulaşımı problemli. Öğrencinin kampus içerisinde olmasına önem veriyoruz. Dört yıl üniversitede yurtta yaşamış biri olarak ben çok iyi biliyorum. Üniversite kültürü sadece derste değil, 24 saat geçirdiğiniz kampusta alınıyor. Şu anda 17 bin öğrenci bulunuyor. Yurtları artırmak gerekiyor. Kandilli ve Kilyos'ta hazırlıklarımız var, buralara yurt yapacağız. Kilyos bir dil köyüne dönüşüyor. Teknoparkımız şu anda oldukça küçük. Ayrıca bir Bilim Teknoloji Merkezi kurmak üzere çalışmalara başladık.Bilimsel çalışmalarımdan geri kalacağım endişesini yaşadım, hala da yaşıyorum. Rektör yardımcılığı ve danışmanlık döneminde de üniversitenin problemleriyle uğraşırken, ders yükü almak zordu. Enstitüm Kandilli'de, rektörlük Hisar'daydı. Derslere yetişmek için köprüde hız yapmam gerekti. Öğrencilerimin beni bekliyor olması duygusu çok rahatsız etti ve bir dönem sonra dersi bıraktım ama araştırma projelerime devam ettim, TÜBİTAK projesi yürüttüm. O dönemde yüksek lisans doktora öğrencilerimle çalışmalarımı sürdürdüm. Tabii rektör yardımcılığı görevine geçince TÜBİTAK projemi de sonlandırdım. Ama yüksek lisans, doktora projelerime devam ediyorum hala. Öğrencilerimle yazmakta olduğumuz iki makale var. Muhtemelen aynı tempoda gidemeyeceğim, o yüzden enstitüden arkadaşlarımdan yardım istedim. Bazı aktif projelerimde yöneticiliği kendilerine devrettim ya da tez danışmanlıklarında destek istedim. Ama tamamen elimi çekmedim, çekmek de istemiyorum. Buradaki çalışmalar mecrasında akar hale gelince biraz daha vakit ayırmak istiyorum, ama kopmak istemiyorum.İki görev de farklı; araştırma gerçekten hobim, hayatım. Araştırma, geliştirme, bilimsel çalışmalar hayatımda en çok zevk aldığım şey. Kariyerimde yönetici olmaya yönelik aslında hiçbir girişimim yok, hep araştırmaya yönelik çalışmalarım var. Yöneticilik kendi kendine gelen süreçler. Başka bir üniversite olsa görevi kabul etmekte belki çok daha zorlanırdım. Boğaziçi, Türkiye'nin ve dünyanın sayılı üniversitelerinden. Burada yönetici olmak hem çok zor, hem de çok öğretici. Benim için daha önemlisi, üniversiteye bir şey verebilmek. Üniversitenin bana verdiklerine karşı onun verdiği mutluluk, haz aslında araştırmadan daha fazla. Birisi kendinize yaptığınız katkı, öbürü bilgiden doğan başka bir keyif. Ama ikisi sanki çok karşılaştırılamaz gibi geliyor bana…” (Prof.Dr.Mehmed Özkan, Boğaziçi Ün.Rektörü/Nuran Çakmakçı ile röportaj/09.01.2017/Hürriyet)

 

CHP’NİN FİLMİ…

Haber şöyle; “2D animasyon tekniğiyle hazırlanan 2 dk 45 sn'lik film Genel Başkan Kılıçdaroğlu tarafından seslendirildi. Yeniden yorumlanan İzmir Marşı da dikkat çekiyor.”

İletişim Dr. olarak görüşlerim şöyle:

Film hazırlanırken; AK Parti’nin tanıtım filmleri, Sn. Erdoğan’ın okuyuşları örnek alınmamış gözüküyor. Filmin sözleri  CHP söylemleri ile uyumlu olmuş, ama Sn. Kılıçdaroğlu (sakin okumak yerine); daha vurgulu ve anlamlı okuyabilirdi. Filmde animasyon kullanılması ile  etki kaybolmuş. Halkın partisiyiz diyen CHP, neden insanlardan kaçınmış anlayamadık…Arkada İzmir marşı olması yerine, yeni bir beste kullanılması daha doğru olurdu. Böyle olunca, CHP; vesayet eleştirilerine hak verdirmiş gibi olmuş. “Karanlıklarıyla geldiler derken eli satırlı,sopalı,sakallı resmin konması, fabrikada çalışanlar dışında başı örtülü kadın figürü konulmaması, ilk önce yeşil/ağaç için başlayan, ama bölücü terör örgütlerinin yıkımına, vahşetine  sahne olan, ülkemizi milyonlarca lira zarara sokan,  halkın çoğunluğunun nefretle kınadığı gezi parkı olaylarının, “kırmızı elbiseli kadın” figürü ile verilmesi” uygun olmamış…Zamana uygun yeni söylemler gerek…Film; bir CHP 2017 filmi değil, bir Gazi Mustafa Kemal  filmi olmuş. CHP açısından; anlatıcı,vurucu, etkin, birleştirici, sarmalayıcı olmamış. İletişim'in 3C'si (Creativity, Consistency, Continuity) 'Yaratıcılık, Tutarlılık ve Süreklilik'tir. Proje fikri güzeldir, ama, uygulama daha da önemlidir.

MİLLETVEKİLLERİNE; “EDEP YA HU!”

“Yeter!Vallahi de yeter billahi de yeter! Mecliste yapılan saygısızlık, vatana saygısızlıktır! Efendi, saygılı, laf atarken bile zeki nükdeli, sataşırken bile mesafeli, kısaca kibar ve terbiyeli bir üslup bekliyorum milleti temsil edenlerden. “Politik konuşma” denilen bir tabir vardır. “İdareci”, “lisan-ı münasiple” anlatan, “yakıp-yıkmadan” konuşan diye tarif edilir. Bizim bugünkü politikacılar, en beter sokak ağzıyla konuşup, kabadayı gibi davranıyor! Meclise çaycı alırken “efendi” olsun deniliyor, en üslup bilmezler Millet Vekili oluyor. Bu mudur milletin temsili, bu mudur Türkiye’nin resmi, bu mudur ülkenin vekaleti! Edep ya hu!” (Berna Laçin)