BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53
HABER /  GÜNCEL

Türkiye'nin PKK'ya karşı önündeki 3 yol!

IĞDIR ve Dağlıca saldırılarıyla Türkiye'yi kana bulayan PKK, Dr. Nihat Ali Özcan’a göre, hala bağımsızlık amacıyla ulusal "kurtuluş savaşı" sürdürüyor. Özcana göre, "Türkiye’nin önünde bundan sonra üç seçenek var...

Abone ol

Terörizm ve Ortadoğu konusunda çok sayıda önemli çalışması bulunan ve bölgeye hakimiyetiyle ünlü, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) araştırmacısı Dr. Nihat Ali Özcan, Al Jazeera'ya yaptığı açıklamada, geride kalan 30 yılda Kürt kimliğini inşa eden PKK’nın bağımsızlıktan vazgeçtiğini düşünmenin büyük bir saflık olduğunu, örgütün amacının bağımsızlık olduğunu ve 'Kurtuluş Savaşı'ndaymışçasına bir psikolojiyle saldırdığını ifade etti. Özcan'a göre, Türkiye'nin PKK'ya karşı sürdürebileceği 3 kritik senaryo var...

Örgütün demokrasi gibi bir kaygısı olmadığını belirten Özcan, Türkiye'nin önünde PKK'ya karşı 3 yol olduğunu, bu yollarında "bölünme, yeniden masaya oturma ya da hukuk dışı yolların da ihtimal dahilinde olduğu yöntemlerle terörle mücadele"den geçtiğini ifade etti.

TÜRKİYE'NİN ÖNÜNDE PKK İÇİN 3 YOL

"Üç tane yol var.
Bir tanesi bölünürsünüz. Önünüze bir harita alırsınız, kalemle cetvelle bölersiniz. İkincisi bastırırsınız, hukukun içinde dışında bir şekilde yaparsınız bunu. Bundan sonra da bir süre rahat edersiniz sonrasını ben bilmem. Üçüncü yöntem de oturur konuşursunuz, “Ayrılmazsan iyi olur ama ayrılacaksan şöyle bir yöntem öneriyorum” dersiniz. Devlet bunu yapmaya çalıştı ama bu modellerden birisi çalışmadığında öbürüne dönüşebiliyor." diyen Özcan, PKK'nın konfederasyon istediğini, ama hükümetin 'Biz sana güçlendirilmiş yerel yönetim verelim' teklifine de olumlu yanıt vermediğini söyledi.

"ÖYLE ŞEYLER OLUR Kİ AKLIMIZ DİMAĞIMIZ DURUR"

Çatışmaların kontrolden çıktığını belirten Özcan, ülkenin iç savaş tehlikesi altında olduğunu, fakat dondurulmuş çözüm sürecinin de dolaptan çıkabileceğini belirterek şöyle konuştu:

CHP AK Parti olur anlaşırlar, dolaptan çıkarırlar. Ama mekanik bir şey değil bu. Öyle şeyler olur ki, aklımız dimağımız durur. Çünkü bu tür asimetrik çatışmalarda karar alıcılarla sahadaki uygulayıcılar arasında da asimetrik bir ilişki var. Sahadaki sıradan bir insan politik sonuçlar doğuracak bir iş yapabilir. Bir adam Türkiye’nin gidişatını değiştirebilir. Bu işler çok kolay yönetilebilir işler değil.

ekran-resmi-2015-09-08-15.16.35.png

İşte ünlü akademisyen Özcan'ın ağzından 'Türkiye’deki terör ortamı' ve PKK ile mücadelede gelinen aşamada yapılması gerekenler:

PKK NASIL ORTAYA ÇIKTI?

(...) bundan 30 yıl önce PKK köylü bir toplumda bu işe başladı. Köylü bir toplumda PKK ulusal kurtuluş hareketi olarak kendini tanımlarken Mao’cu bir dille bu savaşı yürütüyordu. Ama Türkiye’de milli gelir 1500 dolardan 10 bin dolara çıktı. İnsanların yüzde 70’ten fazlası şehirlerde yaşıyor. Doğal olarak Mao’nun köylü savaşını burada yürütemezsiniz. Melez bir savaş yapıyor PKK. Bir taraftan gerilla savaşı yapıyor, bir taraftan terör uyguluyor, bir taraftan sokak gösterileri yapıyor. Bu senkronizasyon ile hibrid bir şekilde götürüyor mücadelesini. 30 yıllık önce şiddet kullanarak kimlik inşa ediyordu. Şimdi kimlik inşa edildi, farklı bir aşamaya gelindi. Yeni aşamanın araçları farklı.

DEVLETİN PKK'YA KARŞI ALDIĞI POZİSYON

Devlet de farklı bir serüven yaşadı. 1999’a kadar farklıydı, ama 2002’den itibaren bu işi masada konuşarak çözeceğini düşünüyordu. Bunun için de beş tane farklı alanda kendine göre bir program izledi. Bir taraftan ekonomik sosyal politikalar izledi. Bir taraftan kamu diplomasisi yaptı, yani kamuoyunun bu konuya desteğini artırmak için alan araştırmaları ile desteği ölçtü. Anayasada ve yasada yapabileceği değişiklikleri yaptı. Diplomasi ve dış politikada adımlar atıldı. Ayrıca güvenlikle ilgili adımlar vardı. Ancak Hükümet’in kontrol edemediği bazı alanlar vardı. Bir çoğunluk sağlanması gerekiyordu, bu konuda imkâna sahip olamadı. Yasal alanda bazı değişiklikler yapıldı.

"SURİYE VE IRAK'TAKİ ALANLAR PKK'YA YENİ FIRSAT ALANLARI AÇTI"

İkinci olarak özellikle diplomasi ve dış politika alanında, Arap baharı ile başlayan süreç ve Suriye ile Irak’taki gelişmeler PKK’ya yeni fırsat alanları açtı. PKK gittikçe gücünü genişletmeye başladı. Bir taraftan uluslararası meşruiyet sağladı, yeni silahlara ulaştı ve Suriye ile Irak’ta yönetebileceği 2-3 milyonluk bir kitleye ulaştı.

"TSK OPERASYONA ÇIKMADIĞINDAN DAĞLARI UNUTTU"

Dış politikada bu olurken güvenlik alanı da çok konuşuldu. PKK silahları bırakıp çıkacaktı, Hükümet de buna karşılık bazı adımlar attı. Silahlı Kuvvetleri iç güvenlikten tamamen ayırdı. TSK’nın ülkenin içindeki işlerle ilgili hiçbir sorumluluğu yok. Tamamen dışarıdan gelecek tehditlere göre eğitim yapacak. Ama dünyada temel bir kural var; güvenlik sınırla bölünmez. Bölünce bir süre sonra başınıza bela oluyor. Operasyon yapma konusunda bütün yetki valilere devredildi. Silahlı kuvvetlerin PKK ile mücadelede istihbarat kapasitesi sıfırlandı, olduğu gibi MİT’e geçti. Dolayısıyla da TSK bir müddettir operasyona çıkmadığı için dağlarda taşlarda yürümeyi, mağaraları, dağları unuttu. Şimdi yeniden yürümeyi öğreniyor. Oysa buna karşılık PKK halkı yatay ve dikey olarak örgütledi. Hem örgütlenmenin politik boyutunu tamamladı, hem de aynı zamanda Suriye ve Irak’ta öğrendiği tekniklerle kendini geliştirdi.

PKK'NIN GELİŞTİRDİĞİ TEKNİKLERİ...

Şehirlerdeki tekniklerine bakmanız yeterli. 5 yıl önce bir PKK'lı için şehirlere girmek bir tabuydu. Öcalan’ın yüzlerce, binlerce talimatı vardı; “Kesinlikle hiçbir militan şehirlere, köylere girmeyecek” diye. Ama PKK şimdi Suriye ve Irak’ta öğrendiği bazı teknikleri Cizre’ye, Silopi’ye diğer kasabalara, kentlere taşımaya başladı. Yani, 90’lardakinden daha farklı bir “şehir gerillası” denemesi yapıyor.

Bir taraftan ise Dolmabahçe mutabakatını hükümetin, devletin reddetmesi var. Bu reddetmenin nedeni, ortaya iki uluslu bir devlet çıkacak olmasıydı. Seçim sonuçları hükümete bu mutabakatı hayata geçirecek ve Anayasa’yı değiştirecek gücü vermedi. Öte yandan, 6-8 Ekim hadiseleri hükümeti ciddi şekilde uyardı. Bugün olanların o gün işaret fişeği atılmıştı. PKK’nın bölgedeki etkinliğini gittikçe artırdığı görüldü o dönem. Sadece rakamlara baksanız, kaç resmi araç yakıldı, kaç okul, kaç emniyet amirliği o zaman durum anlaşılıyor.

"PARÇA PARÇA HÜKÜMETİ İSTEDİĞİ NOKTAYA İTTİRECEK BİR YÖNTEM İZLİYOR"

6-8 Ekim’de daha çok Kürtlerin kendi içindeki bölünmüşlükten çıkan çatışma vardı. Asıl hedefte olan PKK’yı ideolojik olarak reddeden muhafazakâr gruplardı. Bugüne baktığımızda ise PKK kesin sonuçlu, topyekûn bir çatışmaya girmiyor. Onun yerine geleneksel olarak bir zayıfın izleyeceği yöntemi izliyor. Tamamen hükümeti yıpratma stratejisi bu. Parça parça Hükümet’i istediği noktaya ittirecek bir yöntem izliyor.

Birinci aşamada hükümetin Dolmabahçe’de masaya koyduklarını yerine getirmesini istiyor. Aslında hükümetin bunu yapamayacağını da iyi biliyor, çünkü gücü yok. Ama, PKK’yı harekete geçiren en önemli nedenlerden birisi seçimlerde aldığı sonuç. Yüzde 13 oy aldı, insanların gerekçeleri çok farklı olabilir. Fakat PKK mantığından bakarsanız 6 milyonluk bir kitle var, bunlar aile fertleri ile birlikte 10 milyon kişi yapar.

"PKK'NIN DEMOKRASİYİ İŞLETMEK GİBİ BİR AMACI YOK"

PKK’nın tüm bu olanları okuma biçimi ile meşru siyasetin sandıkta olduğunu okuma biçimi arasında fark var. PKK’nın Türkiye’de demokrasiyi inşa etmek, işletmek gibi bir amacı yok. PKK’nın kendi mantığına göre, Kürtler için bağımsız devlet kurma savaşı veriyor. Yoksa, amacı Türkiye’de demokrasiyi inşa etmek filan değil. Öbürü büyük kitlelerin beklentisi, “demokrasicilik oynamak”. Öyle bir şey yok, çünkü onların öyle bir sorunu yok. Onların önceliği, ulusal kurtuluş mücadelesi vermek.

"PKK PROPAGANDASININ TEMEL UNSURLARI..."

Büyük kitleleri ikna etmek istiyorsanız, söylemlerin içinde biraz özgürlük, kardeşlik, barış, çiçek, böcek olması lazım. Bunlar propagandanın temel unsurları. PKK’nın bağımsız bir Kürt devletinden vazgeçtiğini söylemek büyük saflık olur. Suriye’de ya da Irak’ta vazgeçmiş görünüyor mu?

"DAĞLICA'DA KÜÇÜK BİR SAVAŞ OLDU"

Dağlıca’da küçük bir savaş oldu. Kanunlara göre suçlular ile ilgili bir sorun var, benim bakış açıma göre ise Dağlıca’da küçük bir savaş oldu. Makineli tüfekler, uçaklar, tanklar filan kullanılıyor. Bu polisiye bir iş değil. Dedim ya, PKK hibrid bir yöntem izliyor. Örneğin Cizre’yi perdeliyor, patlayıcılar yerleştiriliyor. Dağlıca’da konvansiyonel bir ordu ile savaşa tutuşuyor. Öte yandan demokratik haklarımı kullanıyorum diye sokaklarda gösteri yapıyor, Meclis’te de açıklama yapıyor. Bunların toplamı PKK gibi organizasyonların davranış biçimidir. Siz hangisi işinize gelirse onu kullanırsınız.

CİZRE'DE NELER YAŞANDI?

Cizre’deki salt polisiye bir iş değil, politik askeri bir iş. Sınıflandırırsanız onun polisin çok üstünde bir olay olduğunu görürsünüz. Orada artık bir şehir savaşı var, biraz ilkel, yoğunluğu az ama bir şehir savaşı var orada. Politik bir motivasyonla hareket ediyor. Elindeki alet edavat polis tarafından sınıflandırılabilecek bir iş değil. Askeri karakterli bir iş değil.
Bu şehir savaşının amacı ne? Ne göstermek istiyor PKK? Devlet nasıl karşılık veriyor?

Devlet meşru otoritenin temsilcisi. Düşünün, polis ya da kamu görevlisi şehrin belli bir bölümüne giremiyor. Sıradan suçluları takip için de giremiyor, trafik polisi de giremiyor. O zaman ne yapacaksınız? 5 senedir sadece şehirlere değil, dağlara da gitmemişsiniz, adam orada bir düzenek kurmuş. Silah dağıtmış, bir hiyerarşik yapı kurmuş. Orayı ben yönetiyorum diye iddia ediyor. Devleti yöneten makamda oturan kaymakama ne tavsiye edersiniz, “Onlar orayı idare etsin, sen de burayı idare et. Kardeş kardeş geçinin mi?” diyeceksiniz. Böyle bir model var tabii. Mesela Kolombiya’da devlet topraklarının üçte birine girmiyor. Haritada baktığınızda orayı Kolombiya olarak görüyorsunuz ama hayatın gerçeğinde öyle bir Kolombiya yok. Yavaş yavaş Iraklaşırsınız, Suriyeleşirsiniz. Bugün Suriye’nin yarısını başka birisi idare ediyor. Bunu hazmedebilecekseniz böyle yapın, kaymakam bir tarafta oturur geçinip gidersiniz. Ama siz kamu otoritesini, kurallarınızı, yurttaşların haklarını ve hükümlülüklerini korumak istiyorsanız devlet olarak siz sorumlusunuz. Devlet orada işini yapıyor.

NİHAT ALİ ÖZCAN KİMDİR?

Nihat Ali Özcan, Kara Harp Okulu ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde lisans eğitimini tamamladı. Yüksek lisans ve doktora derecelerini 9 Eylül Üniversitesi'nden aldı. Doktora tezini PKK üzerine yazdı.

Özcan; TSK'dan binbaşı rütbesinde kendi isteği ile emekli oldu. Kısa bir süre serbest avukatlık yapan Özcan, çeşitli araştırma merkezlerinde "Terörizm" ve "Orta Doğu" üzerine çalıştı. 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi, Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü, Milli Güvenlik Akademisi, Harp Akademileri ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nde dersler verdi. Çeşitli kurumlarda Strateji Geliştirme Danışmanlığı görevlerinde bulundu. Asimetrik savaş, ayaklanma, terörizm, Orta Doğu, sivil-asker ilişkileri ilgi alanıdır.

Nihat Ali Özcan, 2005 yılından bu yana TEPAV'da çalışmaktadır.