BIST 9.525
DOLAR 32,60
EURO 34,75
ALTIN 2.505,90

Türkiye sevgisi için, utanmayalım!

Soruyu doğru sormak lazım:

-Ülke sevgisi için ne gerekiyor?

Söz konusu ülkede yaşayanların ve daha sonra yaşayacakların “utanmayacakları” bir geçmiş bırakmak, ülke sevgisi olan her insanın hissedeceği bir duygudur.

Bunu en iyi anlatan örneklerden biri geçtiğimiz günlerde Hasan Pulur’un Milliyet’teki köşesinde yayınlandı.

Hasan Ağabeyin ülke sevgisinden, Türkiye Cumhuriyeti’ni olan bağlılığından, milli ve manevi değerlere karşı gösterdiği saygından kimsenin kuşkusu olamaz her halde…

Pulur, kaleme aldığı her “6-7 Eylül Olayları” konulu makalesinde olduğu gibi Güz Sancısı filminden sonra yazdığı yazısını da aynı yargıyla bitirmişti:

-6-7 Eylül Olayları Türkiye’nin utanacağı bir tarih sayfasıdır!

O tarihte genç bir polis muhabiri olan Hasan Pulur yaşanan vahşeti gözleriyle görmüş, gazeteci ahlakı içinde izleyip yazmıştır. Hala da aynı dürüstlükle yazmaktadır.

Çünkü Hasan Pulur ülkesini çok seven bir insan gözüyle bakmıştır 1955 yılında yaşanan “6-7 Eylül Olayları” diye bilinen Rumların ev ve işyerlerinin yağmalanmasına…

***

Ülkesini seven böyle davranır.

Gelecek yıllarda “utanılacak işler” yapılmasına daha başından karşı çıkmak gerekir.

Geçen hafta 11 Şubat Çarşamba günü Mardin’in Midyat ilçesinde, ilerde yüzümüzü kızartacak işler arasında yer alması kuvvetle muhtemel bir duruşma yapıldı.

Temelleri M.S. 375 yılında atılan Mor Gabriel Manastırı’nın tapulu varlığına göz dikenler, olmadık işlere girişmişlerdi.

Akıllarını peynir ekmekle yiyenlerin, kışkırttığı bir grup köylü “Manastır işgalcidir, onun sahip olduğu topraklar aslında bizimdir, hatta manastırın bulunduğu arazi bile Süryani toplumun değildir” diyerek mahkemelere davalar açtılar.

İlkokul sıralarında oturan çocukların ezbere bildiği basit tarihten bile habersiz olanların peşinden gidebilir miyiz?

Nereden sizin olabilir?

Süryanilerin dini mabedi M.S. 375’te yapılıyor, Türklerin Anadolu’ya gelişiyse 1071 yılına denk düşüyor. İlkokul 5. sınıfta çocuklar şarkı halinde ezberliyorlar:

-Bin yetmiş bir yılındaaaa/ Malazgiiiiit Savaşındaaaaa/ Alpaslanınııııı orduları….

Arada 700 yıllık fark var. Üstüne bir de yaşanmış 1000 yıl ekleyelim, geldik 2000’lere… Kesintisiz olarak Süryanilerin olan Mor Gabriel Manastırı için sormak lazım:

-Nasıl sizin olabilir ki?

Tabii bunun için önce insanın içinde, tarih bilgisinden ziyade ülke sevgisi olması lazım.

***

Utanılacak şeyler asla unutulmaz, yıllar geçer gider, ayıplar olduğu yerde kalır.

Pazar günü BirGün’de Feza Kürkçüoğlu’nın Derkanar adlı sayfasında Çetin Altan vardı. 19 Şubat 1968 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bütçe görüşmeleri yapılırken Türkiye İşçi Partisi’nin 8 milletvekilinden biri olarak parlamentoda bulunan Çetin Altan, yerinden kalkarak, dönemin içişleri bakanı Faruk Sükan’ın yüzüne karşı şöyle haykırıyor:

-En büyük şair idi, Nazım Hikmet!

İşte o anda kıyamet kopuyor, Adalet Partili milletvekilleri bir anda Çetin Altan’ın üstüne çullanıyorlar. Kafa göz, tabanca kabzalarıyla yarılıyor. Altan linç edilmekten son anda ve şans eseri kurtuluyor.

O sırada başbakan olan Süleyman Demirel arkadaşlarına karşı en ufak bir müdahalede bulunmuyor. Hepsi vazifesini yapmış insanların huzuru içindeler!

Çetin Altan bugün milletvekili değil.

Sağcı bir hükümet olan AKP, Nazım Hikmet’in vatandaşlığını iade etti.

Şimdi Çetin Altan ile “adamlarını” onun üzerine salan Süleyman Demirel yan yana gelseler, kimin yüzü kızarır dersiniz?

Demirel’in adamları o tarihte yaptıklarıyla sadece Çetin Altan’ı ve TİP milletvekillerini yaralamadılar, Türkiye’nin demokrasi tarihine de koca bir leke oturttular.

Asla silinemez…

İnsan ülkesini seviyorsa, kararını şimdi açıklamalı:

-İlerde utanacağımız hiçbir şeye izin vermemeliyiz!