BIST 9.525
DOLAR 32,59
EURO 34,75
ALTIN 2.496,55

Türk Musıkisi Konservatuarları; akademik musıkiye hizmet etmiyor mu?!....

Müzik alanında yapılanlar, anlatılamıyor.


Yazar A.Yağmur Tunalı, Karar Gazetesi’nde; müzik konularından girerek,  müzik üniversitesi  açılması fikrini değerlendirmiş...

Biz, hoşgörüsüne sığınarak görüşlerine   -bildiğimiz kadarıyla- yorumlarımızla cevap vermeye çalışacağız;

Tunalı: “…O müzikten öğrenilecek ve alınacak çok şey vardı. Dolayısıyla Batıcıların düşmanlığa varan tavırlarını onlar hiç takınmamıştı. Sadece, kendi mûsikîmizin de yüksek kültürümüzün yarattığı bir yüksek müzik sistemi olduğunun bilinmesini, kabul edilmesini bekliyor ve pek haklı olarak da talep ediyorlardı. Devlet itibarını elde etmek ve eğitim öğretim sistemi içinde yer almak en tabii dilekleriydi. Muarızlarının istemediği ve karşı çıktığı da buydu.”

AY: Doğru, Ç.Tanrıkorur ve diğer sanatçılarımızın çok sesli/Avrupa müziğine karşı bir duruşu yoktu. Ancak, ona değer verip, konservatuarlarda eğitime imkan verip, Türk müziğinin dışlanmasına karşı çıkmışlardı. Zaten İstanbul TMDK kurulduğunda, ortaya konulan eğitim sistemi ve davet edilen kurucu öğretim görevlileri  bunun ispatıdır. Şahsımın; “İstanbul Türk Müziği Günleri/Festivali”ne başlaması, Türk müziğine olan olumsuz yaklaşımların bir sonucudur. Festivalin birincisini yaptığımızda (1993) basın yine ilgi göstermemişti. Çetin Altan, özetle; “Konservatuar mezunları Türk Müziği Günleri düzenlemiş. Biz basın olarak gerekli ilgiyi göstermedik. Acaba adı Batı Müziği Günleri olsa böyle mi yapardık?!..” yazmıştı.Bu ülkemizdeki müziğe bakışı çok iyi anlatıyor ve hala bu görüş devam ediyor.

Tunalı: “….Türk Mûsikîsi, memleketin her tarafına yayılmış mûsikî cemiyetleri marifetiyle yaşatılıyordu. Müthiş bir kamuoyu sahiplenmesidir. Tam bir halk hareketidir. Bu konunun enine boyuna bir incelemesini yazan olduysa da ben görmedim. Milletin okumuşları ve okumamışları arasında, şehirler yanında kasabalara kadar yayılan bir kurs ve koro faaliyeti bir merkeze bağlı olmaksızın yayılmıştır. Devlet kapısına yanaştırılmayan müziğine milletin kollektif şuuraltı böyle bir reaksiyon vererek sahip çıkmıştır.”

AY: Çok doğru. Türk müziği yasağı netice getirmemiş, millet kendi öz müziğine sahip çıkmıştır. Bu konuda müzik dernek ve vakıflarına, meslekleri farklı olmasına rağmen, Türk müziğinin sevilmesi için zamanlarından fedakarlık eden başkanlarına teşekkür borcumuz vardır. Ülkemizin tek ve özgün “İstanbul Türk Müziği Günleri/Festivali” 24. Yılına bu dernek ve vakıfların desteği ile gelmiştir.

Tunalı: “..Böyle devam edemezdi. Devlet desteği de elbette gelecekti. Dünyanın iki büyük sanat müziğinden biri olan klasik Türk Mûsikîsi’nin araştırılması dünya ölçeğinde bir ihtiyaçtı. 1975’de kurulan Devlet Klasik Türk Müziği Korosu bu çemberi kıran ilk adımdı. Yılmaz Öztuna ve Nevzat Atlığ’ın gayretleri ve uzun yıllar akıllıca yürüttükleri politika nihayet netice vermişti. Şunu da kaydedelim ki Demirel’in politika, basın ve aydın çevrelerinin baskısını göğüslemesi çok önemlidir. Bunu, 1976’da kurulan Türk Mûsikisi Devlet Konservatuarı takip edecektir ki ihtilal çapında bir olaydır. Artık Türk Mûsikîsi, devlet desteğine kavuşmuştur...”

AY: 1975’te;  İstanbul TMDK’nın ve İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nun kurulması gerçekleşmiştir. TMDK’nın kurulmasında; başta Süleyman Demirel olmak üzere, Milli Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem, Kültür Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Emin Bilgiç ve Kurucu Başkan Ercümend Berker’in ve bir çok kişinin desteği olmuştur. Kendilerine teşekkür ediyoruz. Ancak; 1983'te çıkan 2809 Sy.Kan.Geçici 10.mad. geçici 5. fıkrasına göre dağıtılan unvanlarda haksızlıklar/yanlışlıklar yapılmış ve sanatçı öğretim görevlileri arasına nifak sokulmuştur.

Tunalı: “….Okullaşma başka bir iştir. Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuarı açıldığında modern anlamda metodsuz bir müzik akımı söz konusuydu. Sazlar bile tam olarak tespit edilmemişti. Hemen hiçbir sazın metodu yazılmamıştı. Arel-Ezgi-Uzdilek sistemi üzerinde başlayan bir eğitim öğretim olacağı açıktı, çünkü daha iyisi yoktu. İyi de henüz o sistem tam anlaşılabilmiş, ihtilaflı kısımları tam halledilebilmiş değildi ki. Ses sisteminin nasıl kurulacağı belli değildi. Batı usulü şan acaba bize uyar mıydı? Onlardan alınabilecekler alınsa diğer meseleler zamanla hal yoluna girer miydi? Bunlar dağ gibi meselelerdir ve henüz halledilebilmiş değildir.

AY: Evet, ilk öğrencisi ve mezunu sonra ilk asistan olduğum için bütün konuları biliyorum. Ses sistemi üzerinde tartışmalar devam ediyor, ancak bir çok yayın yapıldı, tartışmalar eskisi gibi değil. En son 2008’de İBB Kültür A.Ş. yayınlarından çıkan, Türk Müziğinde Uygulama-Kuram Sorunları Çağrılı Kongre  Bildiriler Kitabı”  buna örnektir. İTÜ TMDK’da; batı usulü şan tekniği yerine, Türk müziğine uygun şan teknikleri de oluşturulmuştur.

Tunalı: “…Bugün itibariyle 34 konservatuarımız vardır. Küçümsenecek bir rakam değildir. Güzel sanatlar fakültelerindeki ve eğitim fakültelerindeki bölüm sayısı eklenince muazzam bir yekûn çıkar. Yeterlidir veya değildir tartışması ayrı bahistir. Ancak şuna bakmak lazımdır:  Bu kadar konservatuar ve müzik bölümü hangi problemlere çözüm getirmiştir? Bunlardan ne bekliyorduk, ne elde ettik? Neleri yapabildiler, neleri yapamadılar?  Nihayet, bu konservatuarların yapamadığı hangi işleri Müzik Üniversitesi kanalıyla halletmek ihtiyacındayız?...”

AY: Konservatuar sayısı 40, değişik isimlerde  Fakülteler Müzik Bölümü sayısı 15, Müzik Eğitimi ABD 20, Güzel Sanatlar (Müzik) Anadolu Lisesi sayısı 55'  tir. Bu kadar çoğalma elbette yanlıştır. Sadece,  “müzikoloji bölümleri” açan üniversiteler vardır. Bunları yazılarımda bahsetmiştim.  Sorunlara çözüm bulunamaz, çünkü ortak bir karar alma durumu söz konusu değildir. Kurumlar ve yönetenler; kendilerini çok başarılı görmektedir. Konservatuarların başarı kriterleri henüz mevcut değildir. Mezunlar, piyasada popüler alana/müziğe kaymaktadırlar, ama bunlar genç insanlardır ve popüler alan onları beslemektedir.

Tunalı: “….Öyle ya, bu kurum ve kuruluşların yetmediği bir durum karşısında olmalıyız ki bir Müzik Üniversitesi kurmak istiyoruz. Teknik bir gereklilik olabilir, bilmiyorum. Ama sanat adına bir gereklilik düşünemiyorum. Önce kendime şunu soruyorum: “Sen, bir dinleyici sıfatıyla hanende ve sazendeleri tanır ve takip edersin. Bestekârlar da ilgi alanındadır. Batı Müziği için değilse bile Türk Mûsikîsi için düşündüğünde 40 yıl önceye göre daha mı ilerdeyiz?” Konunun tek yönlü olmadığını artık biliyoruz. Cevabımı uzun tutacağım. Hiç şüphesiz bazı sazların icrasında sayıca belli bir ortalamanın üstünde bir birikme oldu. Yer yer virtuoziteye yaklaşanlar olduğunu da görüyoruz. Ancak mesela tanburu örnek alırsak, henüz bir İzzeddin Ökte’miz, bir Necdet Yaşar’ımız yetişmedi. Neyde Niyazi Sayın’a yaklaşacak konservatuar neslinden bir Neyzen bilmiyorum.

AY: Bu bölümde biraz genç virtuozlarımızın hakkının yendiğini düşünüyorum. Virtuoz  sanatçılarımız yetişmiştir. Çok iyi ses/saz sanatçılarımız, yorumcularımız vardır. İTÜ TMDK mezunlarından; Göksel Baktagir, Süleyman Erguner, Erdal Erzincan,Hakan Güngör ve rahmetli Halil Karaduman, Kompozisyon Bölümü mezunu olup eserleri çalınan gençleri v.b. sayabilirim. Ancak, orkestralar/topluluklar, yeni eser yerine bildiği eserleri çalmayı tercih etmektedirler.

Tunalı: “…Bütün sazların en mükemmel metodları yazıldı mı? Bunu da bilmiyorum. Türk ses sistemiyle ilgili teorik ve pratik çalışmalar ne durumda? Okuyucu (hânende) sesini nasıl geliştireceğimiz konusunda bize has çalışmalar var mı? Batı şan tekniğiyle mi ses yetiştiriyoruz? Öyleyse Batı şan sisteminin Türkçeyi bozma tehdidini halledebildik mi…”

AY: Çoğu başarılı,metotlar yazılmıştır. Bu konuda Müzikte Medodoloji ve Müzikle İletişim Sempozyumu Bildirileri Kitabı'ndaki bildirime bakılabilir. (Avcılar belediyesi Konservatuarı yay. No:2, 2016) Bağlama Metodu, Ney metodu, Tanbur Metodu, Kanun Metodu, Kaval Metodu, Klarnet Metodu, Keman Metodu örnek olarak verilebilir. Müzik eğitimi alanında iyi/kaliteli kitaplar az da olsa vardır. Çok ciddi, müzik teorisi kitapları mevcuttur.  Pan Yay. sitesi ziyaret edildiğinde görülebilecektir. 

Tunalı: “…Yeri gelmişken söyleyeyim: Dil de şiir ve müzikle öğrenilir. Maalesef müzisyenlerimizin güfteli eser icrasındaki Türkçeleri de bozuldu. O konuda da geriye gittik. Bu dil sorusunu bir de şöyle düşünün: Batı müziği eğitimi almış bir ses, hemen hemen hiçbir zaman bizim sesleri tam çıkaramaz. Yalnız nota bakımından söylemiyorum, Türkçe sesleri çıkartmaktan da bahsediyorum. Bir zamanlar çok meşhurdu, hatırlayanlar olacaktır: Batı tekniğiyle yetişmiş solistler “İzmir’in kavakları”nı söylerlerdi. En yakın söyleyen Ruhi Su bile “ İzmir’in kavvaaakkklaaarııı” derken harfler sanki bilmediğimiz bir hançereden çıkardı. İşte bunu hallettik mi?...”

AY: Dil, şiir ve müzik bir bütündür. Prozodi hatası olmadan eserler bestelenmelidir. Genç bestecilerimiz, şiir seçiminde başarısız olabilirler. Eski bestekarların; beste için güfteleri, büyük şairlerin şiirlerinden seçtiklerini unutmayalım. Türkçe okuyuşuna, diksiyona  mutlaka önem verilmeli, bundan ödün verilmemelidir. Opera eğitimi almış sanatçıların ve pop yorumcularının, Türkçeyi bozan söyleyişleri, saman alevi gibi çabuk sönmekte, millet aslını istemektedir.

Tunalı: “Konu çok yönlü de sözü en can alıcı noktaya getireyim: Bir müziğin devamı için olmazsa olmaz gösterge bestedir. Müzik, önce bestekârlarla yaşar. Konservaturlarımızda kompozisyon bölümleri var. İleriye çıkanı geçtik, kaç orta seviyede bestekâr yetişti? Bu konservatuarlar sayesinde müzik eğitim öğretiminde bir tekniği elde etmiş olabiliriz. İcralarda ses netliği ve kalitesi bir ölçüde artmış olabilir. Belli kalitede öğretmen de yetiştirmiş olabiliriz. İyi de dostlar, bu da ekonomistlerin “orta gelir tuzağı” dedikleri bir durağan seviye değil mi?...”

AY: Evet, var ama, alan bulamıyorlar. Orkestralar bildikleri parçaları çalmak, solistler bilinen eserleri okumak istiyor ve kısır döngü içinde dönülüyor.… TRT Müzik’te; aynı şarkılar/türküler çalınıp/söylenip duruyor. Bir çok ödüllü beste yarışmaları yapılıyor, ama derece alan  besteleri söyleyen yok...Mezunlarımızdan; Nail Yavuzoğlu, Mehmet Bitmez, Serkan Çağrı, Oğuzhan Balcı, Güldeniz Ekmen, Necip Gülses, Cengizhan Sönmez v.b. hem görevlerini hem de bestekarlıklarını iyi bir şekilde devam  ettirmektedirler. 

Tunalı: “….Bir de muhtevaya bakalım, olumlu sözler edebileceğimiz bir başlık yine budur: Kurulacaksa, bu üniversite adı üstünde bir araştırma kurumu olmalı. Öğretmen yetiştirme yine eğitim fakültelerinde kalmalı. Hem Türk Müziği hem Batı Müziği hem de etno-müzikler bu üniversitede öğretilebilmeli ve araştırılabilmeli. Bu çerçevede bir üniversite yapılanması kâğıt üstünde düşünülebilir. Müzisyen olmayan ve müziği sadece seven ben bile size bir şema çıkarabilirim. Bu önemlidir ama bizim için mesele bu değildir.”

AY: Henüz Müzik Üniversitesi ile ilgili bir açıklama yapılmamıştır.  Bir araştırma üniversitesi ya da farklı bir yapı da olabilir. Elbette, müzik öğretmeni yetiştirme merkezi GSE Müzik Eğitimi ABD’lerdir. Öğrenciliğimde bize verilen; müziği batı-Türk diye ayırmamak, kaliteye önem vermekti. Biz; aynı yolda devam ediyoruz. Mesele, sadece isimli bir üniversite kurmak değil; “gerçekten farklı olacak, konservatuarlardan ayrı bir yapılanma yapacak kurum olmalı” diye düşünüyoruz.

Tunalı: “...Sütten ağzımız sayısız defa yandı. Okul açmakla iş bitecek sandık. Memleketi üniversitelerle donattık. Bu bolluktan üniversitenin dağılışı ve bitişi çıktı. Nevzat Atlığ Bey’in cidden klâsik korosundan sonra hemen her şehirde bir koro kurduk. Seviye yerlerde sürünüyor. 34 konservatuarımız oldu, müziğin hali malum. İlerlediğimizi söyleyecek, en azından bestekârlık ve icra bakımından ilerlediğimizi söyleyecek pek kimse yok. Klasik eserleri icra edenler bile neredeyse parmakla sayılacak kadar azaldı...”

AY: Konservatuarların ve Koroların artırılmasına bizde karşıydık. Ama, siyaset kurumu engellenemedi. Neyse ki, son yıllarda hız kesti, ama iç sorunları devam ediyor. Hala; sanatçıların emeklilikleri, ikramiyelerin maaşa katılması, gösterge rakamlarının 6400 olması gerçekleşemedi. Önce olanları güçlü, az eleştirilir bir hale getirmek, sorunlarını gidermek lazım. Son yıllarda “klasik eserleri icra edenlerin/söyleyenlerin” azaldığı şikayetini bizlerde duyuyoruz. Çoğalma ile birlikte bozulma da birlikte geldi. Tıpkı; “konservatuara unvan geldi, sanat gitti” denilmesi gibi. Ama, bu konularda genelleme yapmayıp; kaliteli, işini iyi yapan sanatçı arkadaşları da onore etmek lazım.

Tunalı: “…Konservatuarlardan onlar da çıkar, çıksın, çıkmalıdır. Ancak üniversite ve konservatuarın asıl görevi bu olamaz. Dünyada böyle şey yoktur. Konservatuarlarımız, Türk Mûsikîsi açısından bakarsak, akademik mûsikîye hizmet etmiyor. Bolca hafif müzikçi yetiştiriyoruz. Piyasada tanınmış isimlerin büyük çoğunluğu Türk Müziği konservatuarlarından. Aklınıza gelen isimleri Google amcaya yazın, o size nereden yetiştiklerini söyleyecektir. Hal böyle olunca, konservatuvarları bu halde olan bir çevreden üniversite kursak ne bekleyeceğiz?..”

AY: Bu sözlere katılamıyorum!.. Evet, piyasada solist/aranjör/besteci/şef/koreograf/çalgı sanatçısı/prodüktör v.b. çalışan İTÜ TMDK mezunu, 200’ü aşkın isim var. Gençlerin; enerjilerini/yeteneklerini göstermek için popüler alana kaymaları  doğaldır. Mezunları yasaklamak mümkün değildir.   Ama; TRT Radyolarında/devlet korolarında-topluluklarında/müzik bölümlerinde/konservatuarlarda/MEB bünyesinde görevli binlerce mezun öğretmen/akademisyen  ve sanatçı bu sorunun en doğru cevabı olacaktır. Konservatuarlar; Türk müziğine hizmet etmektedirler.

24.İSTANBUL TÜRK MÜZİĞİ FESTİVALİ DEVAM EDİYOR…

2 Mayıs2017’de  Beykent Üniversitesi Türk Müziği Korosu açılış konseri ile başlayan festival, Gebze’de verilen Sarkuysan Türk Müziği Korosu (solist: Aylin Şengün Taşcı), ASEM THM Topluluğu, Mavi Nota THM Topluluğu (Solist: Çetin Akdeniz), Erdal Erzican Müzik Kursu Konserleri ile (solist:Erdal Erzincan) devam ediyor. 15 sitede festival ile ilgili bilgilere yer verildi, ama köşe yazarlarından (B.Ayvazoğlu, Erkut Tezerdi,Karar gazetesi ve B.Ayeri hariç) hiç ses yok. Çoğu; milli kültür/sanat diyor, ama Türk müziğine çok uzaklar. İşte güzel bir örnek: “….Afşar'ın soruları söyleşiyi ilginç hale getirdi. Kıyafetler konusuna değindi. Ortada boyu çekmiş kispet benzeri siyah pantolonlar var. Üstte de aynı renk kolsuz tişörtler. Ne kıyafet, ne kıyafet! hanımefendi Avrupa'daki gösterilere ilgiyi merak etti. "Daha ilk anda çok beğendiler, bayıldılar" cevabı verildi. Ekrandaki hareketlere baktıkça Ramazan davulcuları daha başarılı. Yahu bu memlekette Anadolu Ateşi diye muazzam bir topluluk var. İçinden 120 "hey arkadaş" çıkar. Folklorik danslarını dünya ayakta alkışlıyor. Bu ülke ithal kovboylara mı kaldı. Belli ki yapılan hatır gönül işi. Ancak 2-3 cümleyle geçiştirilecek konuya 20 dakika ayırmak programcılık mı?Yine Gülay Afşar'a dönüp birkaç laf daha edeceğim. Türk Müziği ile hiç mi ilgisi yok? TSM veya THM alanında bunca başarıya nasıl kör olabiliyor? Ya da bu kadar mı kara cahil?....”   Güzel Sanatlar Eğitimi-Toplum Bilimler Etkileşimi Uluslararası sempozyumu dün başladı.Sonra Şişli Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’ne geçiyoruz;12 Mayıs Cuma, Tuğrul şan Müzik Merkezi (solistler: ozan Nyofu Tyson, Aşık Ali Sultan ve Zekeriya Kaptan), 13 Mayıs Cumartesi, Boğaziçi Türk Ezgileri Topluluğu (solist. Serap Kuzey), 14 Mayıs Pazar, Dört Yapraklı Yonca (solistler: Neveser Gerginok Öcal, Nazire Yağız Savran,Aylin Vatankoş Şenyaylar) konserleri ve 12 Mayıs Cuma Abidin Pak Öğretmenevi Korosu (solist. Çiğdem Yarkın) Bahçelievler Kültür Merkezi’nde, 14 Mayıs Pazar, Bakırköy Musıki Konservatuarı Vakfı Korosu (solistler:Çetinb Körükçü, Şehnaz Rizeli) Bakırköy İBB Cem Karaca Kültür Merkezin’de sizlerle olacak.  Bekliyoruz.