BIST 9.722
DOLAR 32,55
EURO 35,01
ALTIN 2.427,00

Tomalı Demokrasi..!

Gezi parkı eylemine katılan 4-5 kişilik bir grupla sohbet etme fırsatı bulabildim.

O ana kadarki izlenimlerimin onlarınkiyle ne derece örtüştüğünü merak ediyordum. Aslında sohbetten çok kafamdaki sorulara cevap arıyordum.

Biraz da olsa gözünüzde canlandırabilmeniz için anlatımlarına göre maruz kaldıkları şiddet örneklerinden birini sizinle paylaşmak istiyorum.

Yaş ortalamaları 21 ile 23 arası olan gençlerden biri anlatmaya başladı;

“Okul çıkışı 7-8 kişilik arkadaş grubuyla Taksim’e gitmeye karar vermiştik. Ertesi gün finallerimiz olduğu için fazla kalamayacaktık. En fazla 1 veya bilemedin 2 saat zamanımız vardı. Meydanda toplanmış on binlerce duyarlı insana en azından yanınızdayız demek için bu süre yeterliydi. Niyetimiz ne cam çerçeve kırmak ne de polisle kovalamaca oynamaktı.

Kalabalığa yaklaşmıştık ki ara sokaklardan birinden koşuşturma sesleri duyduk. Ne oluyor diye anlamaya çalışırken önden tahminen 10 kişilik gösterici, arkasından kalabalık bir polis grubu bize doğru koşuyorlardı. Göstericiler yanımızdan hızla geçtiler ve bir anda polislerin arasında kaldık. Neremize denk geldiğini umursamadan vuruyorlardı. Aralarından sıyrılabilenlerimiz kaçtı. Aslında ben de polislerin arasından sıyrılmayı başarabilmiştim ama bizimle birlikte gelen kız arkadaşlarımızdan biri başaramamıştı. 21 Yaşlarında oldukça zayıf, çelimsiz olan arkadaşımızı saçından yakalayıp yerlerde sürüdüklerini gördüm. Kaçmakla kalmak arasında bocalarken bir başka polisin uçan tekmesiyle kız arkadaşımın suratı bir anda kan içinde kaldı. Vurmaya devam ediyorlardı. Şaşkındım ve oldukça da korkmuştum. Aslında ben de neredeyse aralarında sayılabilecek kadar yakındım ama onlar kız arkadaşımızın başına üşüşmüş adeta linç etmekteydiler. Saçlarından tutan polis bırakınca kızcağız yere kapaklandı. Nasıl oldu bilmiyorum hızla kız arkadaşımın üzerine kapaklandım. Sanırım onu koruma içgüdüsüyle yapmıştım bunu. Tekme darbelerini beklerken seslerin uzaklaştığını fark ettim. Kız arkadaşımın kollarından tutarak kaldırmaya çalıştım. Kalktı ama benden tutunarak ayakta durabiliyordu. Suratı kanlar içindeydi. Benim gibi mühendislik okuyan arkadaşım hastaneye gitmeyi kabul etmedi. Diğer arkadaşlarımda gelmişlerdi ve çevreden yetişenlerle birlikte sokak içine yürümeye başladık. Oradan uzaklaşmak istiyorduk. Sokak içindeki bir apartmandan inen karı koca çift bizi evlerine aldılar. Pansuman ettiler, oradan ayrıldık.”

O olaydan sonra daha kalabalık arkadaş grubuyla direniş alanını mesken edindiklerini söylüyorlardı. Ertesi günkü finallere girememişler ama girişimleri sonucu telafi sınavı hakkını elde ettiklerini söylemeyi de ihmal etmediler.

Kendi ülkelerinde kendi polisleri tarafından linç edilmeyle karşı karşıya kalan gençler; “Kırıp dökme ya da polisimize zarar verebilecek bir saldırı aklımızdan geçmedi, geçmiyor ama kalabalık ve birlikte olmak da çok önemli. Aksi halde şimdi meydanlarda maruz kaldığımız linç girişimleri ileride evlerimize kadar gelebilir! Bunun önüne geçmek için meydanlardan ayrılmayacağız.” Diyorlardı.

Yüreğim sızlayarak dinledim. Kendi kardeşleri olan polisler ne şekilde motive edilmişlerdi ki böylesine şiddet uygulayabiliyorlardı.

Onlar da korkuyorlardı kuşkusuz. İşsiz kalmaları halinde asgari ücretle kasiyerlik ya da özel güvenlik görevlisi olarak yaşayamayacaklarının onlar da farkındaydı!

Görünen o ki; kurdukları korku imparatorluğu, karşılaştıkları halk tepkisi ile ters tepmiştir.

Ülkeyi yönetenler Gezi Parkı eylemiyle başlayan direnişçilerden korkarak daha sert önlemler almak yerine ders almayı başarabilseler her şey daha güzel olacak kuşkusuz.

Sorumsuzca boca edilen onca gaza, tomalarla sıkılan tazyikli suyla insanların ayaklarını yerden kesip kanatsız kuşa çevirerek üstesinden gelinemez.

Devlet çözümü şiddetde değil, şefkatte aramalıdır.

Siyasetçilerimiz korkmasınlar.

Hele hele can güvenlikleri için asla korkmasınlar.

Üç beş ağaç için Türkiye’yi silkeleyenlerin insan hayatı için yer küreyi sarsacaklarından emin olabilirler.

Onlar katil değil.

Onlar Türkiye'nin çağdaş yüzleri.

Direnişin amacı çok açık, çok net...

İnsanlar takiyye demokrasisi istemiyor. Demokrasinin ilerisinde de gözleri yok.

Sadece demokrasi istiyorlar!

Atılan tüm adımların; sermaye ile karşılıklı çıkar odaklı atılmasını değil, insanların mutluluğu ve refahı için atılmasını istiyorlar!

Onların niyeti devletin olanaklarıyla havaalanına taşınmış 5-10 bin partilinin sloganına yansıdığı gibi “ezip geçmek” değildir.

Niyetleri; yanlışlarınızı düzeltip, demokrasi konusunda sistematik olarak uzun süredir bozuna uğramış yaklaşımlarınıza çekidüzen vermenizi sağlamaktır.

Yöneticiler bu küçük farkı fark edebildiklerinde her şey daha güzel olacaktır kuşkusuz.

Dünyanın en çağdaş ülkelerinde bile örneğine az rastlanır bir eylemi alçakça iftiralarla karalayarak nefret ortamı yaratmak hiç kimsenin hayrına değildir.

Bu aşamada itidal çağrıları; talepleri olan halka değil, çözüm olarak yanlış argûmanlar kullanan iktidar partisine yapılmalıdır.

Halk zaten itidalli davranmaktadır. Siyasilerin onca kışkırtmasına rağmen kardeşlik duygusuyla, sağduyu çizgisinde kalmayı büyük ölçüde başarabilmektedir.

Siyasetçilerin de bunu başarabildiği gün hayat normale dönecektir.