BIST 9.080
DOLAR 32,34
EURO 35,11
ALTIN 2.309,66

Timurtaş Hoca ile Micheal Jackson’un düeti

- Ne yapacağız, Hüsnü Hoca’yı indirecek miyiz?- Ne indirmesi oğlum, manyak mısın, önce milleti şu işten vazgeçirmeye çalışalım.- Ya vazgeçmezlerse? 1 yıllık emek boşa mı gidecek?

( İçimiz dışımız siyaset oldu. Hepimizin nefes almaya ihtiyacı var. Hafta sonu için size keyifli, kurmaca bir hikaye yazdım. Bakın bakalım, olmuş mu? )

***

- Ne yapacağız, Hüsnü Hoca’yı indirecek miyiz?

- Ne indirmesi oğlum, manyak mısın, önce milleti şu işten vazgeçirmeye çalışalım.

- Ya vazgeçmezlerse? 1 yıllık emek boşa mı gidecek?

***

Yıl 1988… Doğuda bir ilçede lise 2. sınıftayız. Kitap yok, dergi yok, sinema yok, internet yok, kültürel etkinlik yok.  Gazeteler bile ancak bir gün sonra geliyor.

Bu mahrumiyetler, mecburiyetler içinde; mahalle imamının çizdiği rotada kendimizce İslamcılık yapıyoruz.

Televizyondan Erbakan’ı, mahallede ise imamı dinliyoruz.

Bu birikimle(!) Türkiye’de yükselmeye başlayan İslamcılık hareketine omuz veriyoruz!

Okulda 8-10 kişilik bir grubuz. Sınıfta ise İslamcı sayısı, üç. Fakat ateş gibiyiz.

Biz, okul arkadaşlarımızı İslamcı gruba katmaya çalışırken; farklı şehirlerden gelen, seküler ideolojilere mensup hocalar da öğrencileri kendi yanlarına çekme çabasındaydılar.

Bunlardan biri de -hiç unutmam- resim hocamız, aynı zamanda sınıf öğretmenimiz olan Hüsnü Hoca’ydı. Cumhuriyet değerleriyle yetişmiş; kibar, medeni, nazik, yumuşak huylu ve tatlı dilli biriydi.

Bu, herkesle sıcak ilişkiler kuran, modern öğretmen; öğrencilerin gözdesiydi.

İşte Hüsnü Hoca sene sonunda “Çocuklar, yılsonu geldi, karneleri alacaksınız, kutlama yapmadan mı gideceksiniz? Bir veda partisi organize edelim!” dedi.

Ama bir şartı vardı: Partiye tüm sınıfın katılması gerekiyordu.

Hoca’nın teklifi, biz İslamcıları hayli rahatsız etmişti. Sonuçta parti demek “kızlı erkekli” bir organizasyon demekti. Bu da racona tersti.

***

“Eee ne yapacağız, hocayı mı döveceğiz?” dedi Yasin.

“Ne dövmesi oğlum, sınıfı ikna edeceğiz” dedim, “partiyi engelleyeceğiz.”

 “Önce arkadaşlarla konuşalım bir. ‘Partiye gitmeyin’ diyelim. Olmazsa, Hocayı kaçırıp indiririz” dedim.

Kaçırma sözümü duyan Yasin’in gözleri parlamıştı. Çünkü bu iş tam ona göreydi.

***

Kolları sıvadık.

Sınıftaki tüm arkadaşlarla tek tek konuşuyoruz.

“Partiye gitmeyin, parti olmasın, parti kötü, büyük günah, kızlı erkekli olunmasın, eskiden parti mi vardı?..” gibi her yolu deniyoruz.

Sonunda, 50 kişilik sınıftan ancak 18 kişiyi ikna ettik.

Gelgelelim, tam katılım sağlanmasa da parti yapılacaktı. Bu koşullarda, Hüsnü Hocayı dövmekten başka seçenek kalmamıştı.

Sonunda Kadir atıldı: “Benim bir fikirim var!”

- Neymiş o?

- Timurtaş Hoca’yı da götürelim partiye

- Nasıl yani, dedim.

- Parti açık havada olmayacak m? Ormanda?

- Evet?

- Bak şimdi… Partidekilerin 20 metre ötesinde, alternatif bir parti organize edeceğiz! Onlara günlerini göstereceğiz!

- Oğlum, 3 kişiyle, 36 kişilik partiye ne yapabiliriz ki?

- Biz değil, Timurtaş Hoca yapacak, merak etme sen, diyerek kıvançla gülümsedi.

***

Timurtaş Uçar, dindar çevrelerde “rock”çı imam” olarak bilinen meşhur bir vaizdi.

Öyle etkili, öyle vurucu, öyle damardan konuşmaları vardı ki onu dinleyip de “N’oluyoruz lan!” demeyen kimse yoktu.

Vaaz kasetlerinin her biri kapışılırdı.

İnsanlar toplanır, gece sabahlara kadar, bu savaş yönetir gibi haykıran vaizi dinlerlerdi.

Kendisi İstanbul’da yaşadığı halde, kasetleri bizim ilçeye kadar, en ücra dağ köylerine kadar ulaşmıştı.

O gerçek bir rock yıldızıydı.

Onu dinlerken, bir aslanla aynı kafese girmiş gibi hissederdiniz.

Gırtlağınıza kadar saygıyla dolardınız.

Türk sanat müziği için Zeki Müren, Türk sineması için Cüneyt Arkın ne ise, Türk İslamcılığı için Timurtaş Hoca oydu…

***

Partiye, küçük bir azınlık hariç, herkes katılıyordu.

Hüsnü Hoca, “toplu katılım” şartında esneklik gösterdi ve partinin yapılacağını ilan etti.

Derken, büyük gün geldi.

Ormana gitmek üzere okul bahçesinde toplandık.

Tüm uğraşlarımıza rağmen, partiyi engelleyememiştik.

Bundan haberdar olan Hüsnü Hoca bize bakarak muzaffer bir edayla gülümsüyordu.

“Biz de geliyoruz hocam, sizi yalnız bırakmak istemeyiz” diyerek ben de ona gülümsedim.

***

Yola çıkmak üzereydik ki bir baktım bizim Kadir elinde koca bir teyple geliyor. Öyle böyle değil. Hani eskiden evlerde salonu kaplayan, televizyon büyüklüğünde teypler vardı ya, onlardan.

-Kadir bu ne?

-Teyp.

-Biliyorum lan teyp olduğunu da ne yapacağız?

-Görürsün, diyerek sırıttı.

Biz üç erkek, onlar kızlı – erkekli 36 kişi.

Her iki gurubun da yanında birer teyp, parti yapmaya ormana gidiyoruz.

Şimdi düşününce, distopik bilim-kurgu filmi gibi geliyor.

***

Nihayet ormana vardık.

Sofralar kuruldu.

Önce onlar açtılar teybi, Michael Jackson, meşhur “Bad” şarkısını söylemeye başladı.

Biz uzaktan arkadaşlarımızı izliyoruz.

İlahi bir mesaj gibi parlayan güneşin altında…

Mübarek çam ormanında…

Tertemiz, gürül gürül suların kenarında…

Köylü çocukları, Michael Jackson dinleyip, karmakarışık dans ediyorlardı!

Üstelik “kamuya açık alanda” içki içiyorlardı!

Okul birincisi Tuğçe de bizim sınıfta.  Tam bir yıldır İslamcı yapmak için dil döktüğümüz, güzeller güzeli, melek Tuğçe...

Hüsnü Hoca denen, koynumuzda beslediğimiz yılan, bir de Tuğçe’yi dansa kaldırmasın mı?

Yasin tam yerinden fırlayacaktı ki, Kadir: “Dur oğlum, sakin ol, şimdi onlara göstereceğiz!” diyerek bastı teybin tuşuna.

Timurtaş Hoca’nın sesi ormanda yankılanmaya başladı:

“Vallahi de, billahi de cehennemde cayır cayır yanacaksınız!”

Diğer grup önce ne olduğunu anlamadı.

Fakat Timurtaş Hoca o gür sesiyle haykırıyordu: “Bir Müslüman!.. Allah’ın haram kıldığı şeyleri yapamaz!.. Bilerek isteyerek yaparsa o günahkardır ve cehennemde yanacaktır!”

Rock’çı imam bütün ormanı inletirken, Hüsnü hocanın yüzünü görmeniz gerekirdi.

Bir tarafta yüksek tonda Michael Jackson çalıyor, diğer tarafta Timurtaş Uçar.

İlk pes eden, okul birincisi Tuğçe oldu. Yanımıza gelip  “Ne yapıyorsunuz böyle?” diye sakince sordu.

Bizim yerimize cevabı Timurtaş Hoca verdi: “Biz, Allah’ın yolundan!.. O yüce peygamberin yolundan gidiyoruz!..”

Tuğçe bunu duyunca birden hidayete erdi.

Ve Tuğçe, bizim yanımıza oturup boynunu büktü, hüşuyla Timurtaş Hoca’nın vaazını dinlemeye koyuldu.

Ardından diğerleri teker teker gelip etrafımıza oturdular.

Hüsnü hoca şoka girmiş, ağzı açı, bizi izliyordu.

Tüm öğrenciler bizim safımıza geçmişti.

Timurtaş Hoca, Michael Jackson’u ezip geçmişti.

Tek başına kalan Hüsnü Hoca baktı olacağı yok “Oğlum gündüz vakti vaaz mı olur lan, bu ne manyaklık?!” diyerek aramıza oturdu.

Kadir sırıtıyordu: “Gündüz vakti ormanda Michael Jackson eşliğinde gece dansı oluyor da, vaaz niye olmasın hocam?”

Diğer tarafta Michael Jackson’ın şarkısı, bir vızıltı halinde devam ediyordu…

***

Evet; kitap, dergi, internet, sinema yoktu.  Para ve iktidarla da tanışmamıştık ama her şey çok güzel olacak diye bir umudumuz vardı.

Derken, Michael Jackson öldü…

Timurtaş Uçar öldü…

Her ikisi de nur içinde yatsın…

Belki cennetteki ormanlarda birbirlerine rastlıyorlardır?

Ne, olamaz mı? twitter.com/acikcenk