BIST 9.080
DOLAR 32,34
EURO 35,11
ALTIN 2.306,06

Tezkere kolay, ötesi zor

Belki de en güçlü sesimizle “Amin” dememiz gereken söz, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in “İnşaallah tezkereyi kullanmayız” sözüdür. Çünkü, tezkereyi çıkarmak ne kadar kolaysa, tezkerenin gereğini yapmak ve bundan, Türkiye'nin beklediği olumlu sonuçları almak o kadar zordur. Hatta Başbakan'ın “ne olursa öderiz” dediği “bedel”i tasavvur etmek mümkün değildir.

Evet, tezkere Meclis'te. Meclis tezkereyi kabul edecek, başka yolu yok.

Tezkere düzgün hazırlanmış: “Hedef sadece PKK ve mücavir alanlar. Petrolde gözümüz yok. Irak'ın toprak bütünlüğüne saygılıyız. Ve tezkereyi kullanmak istemiyoruz.” Bunlar, “efradını cami, ağyarını mani” bir tezkere tarifi arayışının göstergesi. Net bir niyet beyanı. Dünyayı ve bölgeyi tedirgin etmemek amaçlanıyor.

Buna rağmen, “tezkere”nin hem bölgede, hem dünyada algılanışı elbet bu çerçeve ile sınırlı olmayacak. Onun için dünya tedirgin ve genel tavır, Türkiye'nin Kuzey Irak'a yönelik bir müdahalesine karşı.

Bir askeri müdahaleye en sıcak bakan, diyelim bir grup sünni Arap bile, “Türkler Kürtlere bir ders versin” yaklaşımı içinde. Türkmenler ise, Kıbrıs'taki Türk – Rum karşıtlığı hislerini yansıtıyorlar. Oysa “tezkere”nin gerekçesinde Türkiye'nin tüm Irak halkına “kardeş” gözüyle baktığı vurgulanıyor. Ama bu vurgu, kıran kırana bir iklim yaşayan sahada, çoktan güme gitmiş durumda.

Tezkerenin gereğini yapmak ve beklenen sonucu almak zor, dedim.

Yani bir askeri müdahale, ne kadar isteneni verir, sorusu bütün ağırlığı ile ortada duruyor.

Onun için, öncelikle “Askeri müdahale hangi boyutta olmalı?” sorusu soruluyor. Yani hangi boyutta bir askeri müdahale, Kuzey Irak'ta yuvalanmış bulunan PKK varlığını sona erdirebilir? Tabii, bu soru cevaplanırken hemen “içerisi” ile kıyaslama yapılıyor. İçerdeki PKK varlığı ile on binlerce asker mücadele ediyor ama, PKK'nın küçük gruplarla yaptığı terör eyleminin sonu alınmıyor. Peki Kuzey Irak'ın bilmem hangi kovuğuna saklanmış bulunan ve sürekli yer değiştiren bir PKK varlığı ile biz hangi askeri operasyonla sonuç alabileceğiz?

Kuzey Irak'a müdahale edecek askeri varlığın bölge halkı ile ilişkileri hangi nitelikte olacak, dünya kamuoyunda “Kürtlere karşı kıyım” şekline bürünme riski taşıyan bir ilişki nasıl önlenecek? Hadisenin şu andaki algılanışı, terörle mücadelenin çok ötesine geçmiş ve “Kurtuluş mücadelesi veren bir halk ve onları bastırmaya çalışan Osmanlı bakıyesi bir ülke” imajı oluşmuş durumda. Bu imajın her bakımdan sakıncalı olduğunu izaha ise gerek yok.

Bunun yanında bir başka mesele, bir AKP milletvekili ve DTP'liler tarafından seslendirildiği gibi Diyarbakır'da, Ankara, İstanbul, İzmir ve Mersin'de operasyon karşıtı eylemler meydana gelir ve olay tamamen etnik mücadele zeminine kaydırılırsa ne olacak, sorusudur.

Ayrıca;

Kuzey Irak'ta PKK ile çatışma bir ileri merhalede Peşmerge ile çatışma haline gelirse...

Bir ileri merhalede Amerikan birlikleri ile çatışma söz konusu olursa...

Irak'a sevk edilen birlikler çok uzun süre orada kalmak zorunda kalırsa ne olacak?

Irak'a sevk edilen birlikler kaç kilometrelik bir derinliğe girecek?

Mücavir alan” ifadesi, nasıl bir derinliği anlatıyor?

Birleşmiş Milletlerin tavrı...

AB'nin tavrı?

Türkiye – AB ilişkileri?

Amerika'da görüşülmekte olan Ermeni tasarısının akıbeti?

Kuzey Irak operasyonunda nasıl bir zayiat planlaması yapılıyor? Kuzey Irak'tan gelecek şehit haberlerinin Türkiye'deki sosyal sonuçları ne olacak?

İş bir noktada attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değecek mi meselesine benziyor.

Oynamaktan maksat ütmektir, denir.

İşin bir iyimser hayal boyutu var: Gireriz, PKK militanlarını teker teker toplarız, döneriz. Tereyağından kıl çeker gibi... Kuzey Irak halkının bir tekinin burnu kanamaz. Dünyaya parmak ısırtırız!

Bu tasavvur ne kadar gerçeklik ihtimali taşıyor?

İşin bir de karabasan boyutu var: Irak batağına biz de saplanırız ve tüm bölgeyi kapsayan bir etnik savaşın içine gireriz. Bugünleri mumla ararız. Türkiye için birinci dünya savaşı sonrasından bu yana tarihin en önemli kırılma noktalarından biri olur.

Bu iki uç ihtimal, tabii, bizi olduğu kadar tüm bölgeyi de, Amerika'yı, Avrupa'yı da ilgilendiriyor.

Bir domino taşına dokunursanız, binlercesini harekete geçirebileceğiniz bir coğrafya burası.

Belki de Türkiye, “tezkere” adımını, dizilmiş domino taşlarına müdahale uyarısı olarak atıyor.

Birileri harekete geçsin ve Türkiye'nin canını yakan bir olguyu devre dışı bıraksın.

Yani Türkiye “PKK'yı verin, bölge rahatlasın” demeye getiriyor.

Bölgenin kabadayısı olan Amerika, bu mesajı alacak mı, “Yoksa Türkiye blöf yapıyor”a mı yatacak, yoksa “Türkiye girsin batağa, ne hali varsa görsün” mü diyecek? Bunlar hep soru.

Aslında dünyanın jandarması Amerika'nın gerçek bir akılla yönetilip yönetilmediği de bir soru. Aslında Amerika'nın Ortadoğu'da nasıl bir macera yaşadığı ve yaşayacağı da bir soru...

Sözü şöyle bitireyim:

Türkiye, elindeki silahla sineği öldürmeye doğru itilirken ne kadar basiret ile hareket ederse o kadar hayırlı olacak.