BIST 9.066
DOLAR 32,32
EURO 35,13
ALTIN 2.293,43

Tevazumuz nereye gitti?

Tevazu, kişisel gelişimin zirvesidir. Mütevazı olmayan kişi, kişisel gelişimini tamamlayamamış, iç çatışmaları yüksek, kendisiyle barışık olmayan bir kişidir.

     Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bekaş Veli’nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister.

      O zamanlar dergâhlar ayni zamanda aşevi işlevi görüyordu. Durumu Hacı Bekaş-ı Veli’ye anlatır ve Hacı Bektaş-ı Veli :

        “Helal değildir.” diye bu kurbanı geri çevirir.

      Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve ayni durumu Mevlana’ya anlatır. Mevlana ise; bu hediyeyi kabul eder. 
Adam ayni şeyi Hacı Bektaş-ı Veli’ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana’ya bunun sebebini sorar. 
             Mevlana şöyle der:

      -  Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.

      Adam üşenmez kalkar Hacı Bektas-ı Dergâhı’na gider ve Hacı Bektaş-ı Veli’ye, Mevlana’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bekaş-ı Veli’ye sorar.

      Hacı Bektaş da şöyle der:

  • Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana’nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir. 

      Tevazu, kişisel gelişimin zirvesidir.

      Özgüven sahibi olmak, kendine inanmak, kendini ifade edebilmek; tamam, çok güzel özellikler.

      İnsanların zihinlerinde; sahip olduğu yeteneklerini engelleyen, çoraklaştıran sınırları kırması ve aşması gerektiğini, sağlıklı düşünen herkes kabul eder ve etmelidir.

      Geri planda kalmak; pısırık, uyuşuk olmak, ezilmek, kişiliğini zedeleyici sözler ve davranışlar karşısında sus pus olmak bir karakter zaafı olarak görülebilir.

      Bütün bunların yanında ülkemizde, gerek yanlış aile eğitimimizden gerekse eğitim sistemimizden kaynaklanan nedenlerle çoğumuzun özgüven özürlü yetiştiğimiz de bir gerçek.

      Evde daha küçük yaşta anne babaların özgüvenini kırdığı  çocuk, okulda duygusal zekânın kapısından girmediği sınıflarda kendine güveni neredeyse sıfırlanıyor.

      İş yerinde de, insanları ezilmesi gereken böcekler gibi gören narsis yöneticiler, çalışanlarını ezer.

      Böyle insanlar, sahip oldukları her yetkiyi, gücü, egolarını tatmin etmek için kullanan küçük insanlardır.

      Özgüveni artırmakla ilgili çok sayıda yazı yazmış biri olarak, bugün madalyonun öteki yüzüne bakmak gerektiğini, bu konuda dengeyi kaçırdığımızı düşünüyorum.

      Bütün kişisel gelişim kitaplarına baktığınızda çeşitli sanal ya da gerçek örneklerle özgüven hikâyeleriyle dolu olduğunu görebilirsiniz.

      Bunun yanında ne yazık ki çoğu kişisel gelişim kitabında tevazudan, alçak gönüllü olmaktan, hoşgörülü olmaktan neredeyse hiç söz edilmemekte.

      Oysa tevazu, kişisel gelişimin zirvesidir.

      Elbette ki kuru tevazudan bahsetmiyoruz.

      Mütevazı  olmayan kişi, kişisel gelişimini tamamlayamamış, iç çatışmaları  yüksek, kendisiyle barışık olmayan bir kişidir.

      (Bu çerçeveden bakınca, insanlara tepeden bakan bazı kişisel gelişimcilerin kişisel gelişime ihtiyacı yok mu, sizce?)

      Şimdi birkaç dakika durup çevremize bakalım, televizyon ekranlarına, siyasetçilere bakalım, nereye bakarsak bakalım; ne kadar çok nobran, insanlara tepeden bakan, hep “ben yine ben” diyen, kibirli, ha bire insanları aşağılayan, egoları şişinmekten patlama alarmı veren insan yetiştirdiğimizi fark edebilirsiniz.

      Yunus’un ünlü dörtlüğü ile sonlandıralım:

      İlim ilim bilmektir.

      İlim kendin bilmektir.

      Sen kendini bilmezsen,

      Ya nice okumaktır.