BIST 9.709
DOLAR 32,52
EURO 34,79
ALTIN 2.422,11
HABER /  GÜNCEL

Telefondaki ses Can Ataklı ölecek dedi

'Vebalı muamelesi gördüm elimde ne varsa gitti'; Keşke Zafer'in (Mutlu) yanına çıkıp çok üzgünüm deseydim'; 'Patronlarını soydular şimdi paralarını koruyorlar'... Can Ataklı geceyarısı gelen o telefonu ve dahasını dobra dobra anlattı....

Abone ol


Can Ataklı, Sabah’ın Sabah olduğu; Türk basınının amiral gemisi olarak lanse edildiği dönemde medyanın parıltılı isimlerindendi. Doğan grubu ile yaşanan sert kavgaların kalemi oldu; sonra ne olduysa yetkileri azaltıldı; derken Sabah’tan kovuldu… Asıl etiketi Cem Uzan’la çalıştığı dönemde yedi. Uzan’ı savunduğu için sadece medya aleminde değil ilişkilerinin hep iyi olduğu iş dünyasında bile neredeyse refüze edildi. 3 yıl işsiz kaldı,ilişkisiz kaldı. Evinde sürekli oturmaktan aşınan koltuğunu işsiz günlerinin hatırası diye saklıyor; o günleri ‘’Vebalı muamelesi gördüm; elbirliğiyle beni mahvettiler. Elimde ne varsa gitti’’ sözleriyle anlatıyor, önümüzdeki 4 yılı borçlarını ödeyerek geçireceğini söylüyor.

Şimdilerde o eski parıltılı günlerine dönmüş gibi Ataklı; neredeyse her gün bir TV kanalında, bir tartışma programında görüyoruz onu. Ama ona sorarsanız ‘ambargo henüz tam olarak kalkmış değil’. Can Ataklı Sabah'taki kırılma noktasını, andıç manşetinin nasıl atıldığını, ‘En yakın arkadaşım’ dediği Zafer Mutlu’ya karşı olan pişmanlığını; Uzan’la ilişkisini tüm samimiyetiyle anlattı... Her zamanki üslubuyla medyaya da sert sözler etti; bazı köşe yazarlarını ima ederek ‘’Patronlarını soydular şimdi paralarını koruyorlar’’ dedi.  Aldığı ölümcül bir tehdidi; Cem Uzan kayıtlarını nasıl imha ettiğini ve daha da fazlasını ilk kez bu röportajda okuyacaksınız. 

Çok uzun olduğu için Sabah sonrasını; Cem Uzan'lı dönemi ve Zafer Mutlu ile yeniden bir araya gelişini yarına bıraktım.

Son dönemde hangi TV kanalını açsak neredeyse bütün tartışma programlarında sizi görür olduk. Programlarınız dışında yorumcu da olarak… Televizyon ön plana çıkar mı oldu? Televizyon mu gazete mi desek?

O mu o mu tercih dersen zor. Ben bir gazeteciyim. 30 yılı aştı artık. 1976’nın başında başladım, esas işim o.  Tabii televizyon çok cazip. Etki alanı çok daha büyük. Ama gazete kalıcı. Sizin internet siteleriniz de olmasa bizim o TV konuşmalarımız kayda bile geçmeyecek. Kayda geçmesi için gazetecilik; etkisi ve verdiği tatmin açısından televizyon. Ya onu yap ya onu gibi bir tercih yapmak durumunda bırakılmam istemem.

Can Ataklı bu son dönemdeki TV gücüyle, görünürlüğüyle eski itibarını kazandı mı yeniden? Talihsiz bir dönem yaşamıştınız siz; medyadan uzak kalmıştınız. Yeniden eski etkinliğinize kavuştuğunuzu düşünüyor musunuz?

Kamuoyunda evet. Ama kurumlarda talep var mı bilemiyorum şu anda.

ARAŞTIRMALAR GÖSTERİYOR Kİ TV’DE EN ÇOK İZLENENLERİN BAŞINDAYIM

Medya içinden söz ediyorsunuz değil mi?

Evet.  Kamuoyundaki durumum çok iyi. Bunu sokağa çıktığım zaman da hissediyorum ve bu beni çok mutlu ediyor. Bazı araştırma şirketleri var; bunları kamuoyuna açıklamıyorlar ama şöyle bir sonuç çıktığını biliyorum. ‘Televizyonlarda en çok kimi izliyorsunuz, kimi görmek istesiniz’ diye sorulduğunda ilk sıralarda benim çıktığımı söylüyorlar. 

SOKAKTA ÇOK RAHAT GEZERİM TEPKİ ALMAM

Hükümete karşı muhalif duruşunuz mu bunda etken? Sizi ulusalcı kanadın temsilcisi olarak algıladıkları için mi izliyorlar? İzleyici profiliniz nedir?

Bu bir kesimin görüşü de değil, güzel olan bu. Ben muhalif biliniyorum evet. Ama AKP’ye karşı çıkmayan kesimler de beni seyrediyorlar. Bu şunu gösteriyor; bir görüş ya da bir siyasi akım adına sadece onları cengaverce savunan biri olmadığımı, ben zaten öyle olmadığımı anlatıyorum da, kamuoyunun da beni öyle algıladığını gösteriyor. Bunun için ben sokakta çok rahat geziyorum; insanlar içinde rahatça dolaşıyorum, olumsuz bir tepki almıyorum.

Hiç tehdit almıyorsunuz yani? Örneğin Mustafa Mutlu ‘Günde 4 tehdit almasam kötü yazmış sayılırım’ demişti, Elif Ergu ile röportajında.

Tehdit farklı bir şey. Bu algıya da bağlı. Küfür kafir mesajlarını nasıl algıladığınıza bağlı. Tehditte somut bir şey vardır; canına kastederler. Bu bana bir kere oldu.

GECEYARISI TELEFONDAKİ SES ‘CAN ATAKLI ÖLECEK’ DEDİ

Ne zaman oldu, nasıl tehdit edildiniz?

Geceyarısı evdeydim; cebime telefon geldi. Telefonu açtım, ‘Can Ataklı yarın ölecek’ dedi telefondaki ses ve kapandı. Numarayı görüyorum. Tanıdığım bir polis müdürü vardı, aradım hemen. Numarayı verdim. Koruma grup müdürlüğünden aradılar. Dediler ki ‘‘Taksim’deki bir ankesörlüden aranmış. Parmak izi araştırıyoruz. Size koruma tahsis edeceğiz.’’

Ne oldu peki sonra koruma tahsis edildi mi?

Evet geldi, fakat ben çok rahatsız oldum. 4-5 gün sonra ‘’Yoksa bir sorun bırakın bana da yazık arkadaşa da yazık’’ dedim. Tehdit böyle olunca ciddiye alınıyor. Bazı arkadaşlar gelen bütün olumsuz şeyleri tehdit diye algılıyorsa onu bilemem.

İzlerken ekranda kendinizi nasıl buluyorsunuz? Agresif, atak, baskın, yenik?

İzlemiyorum, izlediğimde kendimde hata buluyorum.

Ahmet Tezcan bazen yanınızda hiç konuşamıyor gibi…

Ahmet Tezcan giriş yapıyor, bazen bir konuya giriyor benim o konuda söyleyecek daha çok lafım var. Ben baskın konuşuyorum. En son programda Ahmet’e laf kalmadı. Çünkü ben o kadar şiddetli ve bıçkın anlatıyorum ki tahmin ediyorum ki Ahmet de aynı duygularda bana karşı çıkamıyor.

FİKRİ OLMAYAN ADAMLA OYNAMAK BANA KEYİF VERİR

Zaman zaman Ahmet Tezcan’ı programınızda samimiyetsizlikle suçladığınız oluyor. Bir partner olarak nasıl görüyorsunuz Tezcan’ı?

 ‘12 Eylül anayasasını yok ediyoruz’ dersen ayıp oluyor diyorum. ‘Türbana lafı getirme’ diyorum. Bunu sokakta gezen biri söyler ama bak sen yurtdışında eğitim görmüşsün’ diyorum. Ahmet Tezcan benim çok eski arkadaşım. Tezcan yıllar evvel Güneş Gazetesi’nde orta sayfada ya da bir sonrasında inanılmaz lezzetli esprili yazılar yazardı. Oradan sevmiştim. Sonra TV’de medya programı yapardı. Çok samimi çok düzgün bir adam. Sonra 28 Şubatlar falan onun da ahlakı bozuldu, yani o ahlakı… Başbakan’ın danışmanlığını  yaptı, Başbakan’a çok yakın. Namuslu bir de gazeteci. Bir şey söylemek istiyor.  Özelinde bir şey biliyor, ben bir şey söylüyorum mesela, onun o olmadığını söylemek istiyor ama söyleyemiyor onun sıkıntısını çekiyor. Tayyip Erdoğan bir şey söylemezse bu yandaşların söyleyecek lafı yok. Fikir yok ki. Tetikçilik yapıyorlar, Ahmet’i kastetmiyorum sakın ha. Genele geçtim. Fikri olmayan bir adamla oynamak bana keyif veriyor. Bir fikir söylemezse konuşamaz ya kavga eder ya küfür eder. Döndürüp dolaştırıp lafı türbana getiren adama ben akıllı muamelesi yapmıyorum oynamaya başlıyorum. Türbana karşı olmak olmamak değil. Fikri orada kutuda. Aydınlanmamış bir ülkeyiz biz. Bu sağ dediğimiz dinsel eğilimleri eksen alan kesimler şimdi aydın havasında ortada. Ama fikir yok bilgi yok. Ekranda da zora düşüyorsun, çünkü ahali de öyle. O da aynı sığlıkta.  

NEDEN TÜRKİYE’DE HER ŞEY PARALI DA FİKİR BELİRTMEK BEDAVA

Sizin Ahmet Tezcan’la buluşmanız nasıl oldu?

Habertürk’e gelmiş o ve Nihal’le programa başlamışlar. Ben de Habertürk’ün müdavimi gibiyim. Ben de diyorum ki Yiğit Bulut’a ‘’Kardeşim bak senden bile fazla çıkıyorum ama bak bu ayıp oluyor istismar oluyor.’’ Neden Türkiye’de her şey paralı da fikir belirtmek bedava?

Hiç mi para almıyorsunuz TV’lerden?

Ahmet’le yaptığımız programdan parça başı alıyoruz. Ama her şeye rağmen insani zaaflarımız var. Ertesi gün mesajlar almak insana haz veriyor. Ben çok çıkmaya başladım. Beni neden çağırıyorlar? Kimseyle sorunum yok. Yani ben kavga etmeye çıkmıyorum.

Peki hangi konular, sözler tepenizin tasını attırıyor?

1.Söylemediğim bir şeyi söylemişim gibi anlatmaya başlarlarsa. 2. Konuyu öyle ya da böyle Atatürk’e, Cumhuriyet ilkelerine getirirlerse çok öfkeleniyorum. Ben şöyle bakıyorum; senin esas amacın o kardeşim. Bizim laik demokratik sosyal düzenimize kastediyorsun. Bunu korktuğun için açık açık söyleyemiyorsun; bir yanda lafı oradan alıp Kürt isyanıydı, yok İstiklal Mahkemeleri gibi genellikle o an insanların hatırlayamayacağı konulara getiriyorlar. Oradan da adını da bilmediğim bir adamın kitabından örnek veriyorlar onu da o an kanıtlayamıyorsun. Kurnazlık yapıyorlar, ahlaksızlık yapıyorlar.

ÇOK HIZLI YAZARIM ÇOK HIZLI DÜŞÜNÜP KONUŞURUM

Ben heyecanlıyım. Ben bir konuyu anlatmaya başladığım zaman hele hakimsem adrenalinim yükseliyor, sesim yükseliyor. Bence bunda sorun yok. Benim tempomda konuşamıyorlar. Övünmek gibi olmasın ama benim iki özelliğim var. 1. Çok hızlı yazarım 2. Çok hızlı düşünüp konuşurum. Ekranda bana konuşma suretiyle yetişemiyorlar. Söylediğim her şey anlaşılıyor. Ses gibi akıyor; bu da beni motive ediyor. Ben kimseye küfretmiyorum, hakaret etmiyorum, kimseyi rencide etmiyorum. Bunun da konuşmacılarda izleyicilerde etkisi oluyor. ‘’ Ya ben şimdi bu adama ne diyeceğim’ diyor. Ben onu fark ediyorum. Hiç ummadığı yerden vuruyorum. Kimsenin aklına gelmeyen detayları yazıyorum konuşuyorum. Başbakan’ın ağlaması üzerine Haberal’ın babasının cenazesine gidememesini mesela bir ben de Mustafa Mutlu yazmış. Şimdi kimsenin aklına gelmeyen bu konu gündem oluyor.  Benim hızlı ve analitik çalışan bir beynim var herhalde.

Zeka seviyenizi ölçtürdünüz mü hiç? Okul döneminde başarınız nasıldı?

Hayır bak beni egoya itiyorsun. Özel olarak yaptırmadım. IQ’mun yüksek çıktığını söylemişlerdi okul döneminde. Milliyet Gazetesi ben okurken bilgi yarışması yapıyordu; ben orada dereceye girmiştim. Okuldaki başarımı başarısızlık üzerine kurmuştum, sosyal yönüm daha ağırdı. Yani şunu biliyorum rahat konuşuyorum çabuk düşünüyorum en önemlisi düşündüğümü suç işlemeyecek biçimde ifade ediyorum.

5 DAVAMDAN BİRİSİ ERGENEKON SANIĞINDAN

Hakkınızda açılan davalar var mı?

Bugüne kadar konuşmalarım ya da yazılarımla ilgili açılan dava sayısı 5’i geçmez. Biri yazı işleri döneminden, biri de Ergenekon sanığı var içeride onun açtığı dava var.

Nasıl yani; Ergenekon sanığı size dava mı açtı?

Evet Ergenekoncular sevmez ki beni. Benim bir Business Channel maceram vardı. Semra Özal’ın eski kuyumcusu. Onun sahibi olduğunu söyleyen bir adam.  Emekli generalleri yönetim kuruluna almak istiyordu, ben de hep karşı çıkıyordum. Ali Baransel’i filan getirdi. Ben de ayrıldım bunun üzerine oradan. O da abuk sabuk açıklamalar yaptı; ‘’Ben onu attım yalvarıyordu, işsizdi’’ falan diye. Sonra ben de yazı yazdım o da beni dava etmiş.

İçeride mi şu anda?

İçeride. Bak Ergenekon’dan dolayı içeride yatanların bu adam hariç hiçbiriyle telefon konuşmam bile yok. Benim öyle ilişkilerim olmadı ki hiç. Ben çok bağımsız ve tek başına bir adamım. Benim yardımcılarım yok ekibim yok. Star gibi dönemin en büyük televizyonlarından birine genel yayın müdürü oldum tek başına gittim. Tek başıma olduğumu benimle çalışmak isteyen herkesle çalışacağımızı anlatana kadar göbeğim çatladı. Sonra TMSF geldi.

CANIMA OKUDULAR ELBİRLİĞİYLE MAHVETTİLER BENİ

Peki gelelim gazeteye. Milliyet binasına taşındınız. Nasıl gidiyor? Siz de Duman gibi ‘isyan eden’ yazarlar arasında mısınız?

Ben çalıştığım yere isyan etmem. Çünkü bir dönem isyan ettiğimi zannettiler. Ama bedeli çok ağırdı. Benimki arkadaşlarıma isyandı. Bütün patronlara isyan gibi algıladılar, TÜSİAD’a isyan edilmiş gibi canıma okudular. Mahvettiler beni. Elbirliğiyle; bütün sermaye.

BANA BEDELİNİ BAŞKA TÜRLÜ ÖDETTİLER, ÖFKEM BÜYÜK

Şimdi bir dönem ağır yazılar yazdığınız Aydın Doğan’la aynı çatı altındasınız. Ne hissettiniz?

Hoş olmuyor tabii. Ben hiç kişisel kavga yapmadım. Hep ilkesel kavga yaptım; ben onları yazarken benim gazetem manşet olarak Aydın Doğan’la çok daha kavgalıydı. Aydın Doğan Sabah aleyhine 100 dava açmış, Sabah Aydın Doğan aleyhine 100 dava açmış. Benim yazdıklarımla ilgili bir şey yok. Ortada bir şey yok. Bana bedelini başka türlü ödettiler. Çok haksız yere ödettiler.  O açıdan çok büyük öfkem var. Ben iş yapamadım, elimde avucumda ne varsa gitti.

VEBALI MUAMELESİ GÖRDÜM ELİMDE NE VARSA GİTTİ

[PAGE]

Bir standartım var yaşam biçimim var ilişkilerim var. Bir anda işsiz kalınca, işsiz kalma ötesinde vebalı muamelesi görünce ne varsa bitti. Bütün işadamlarını tanıyorum; Rahmi Koç’la ailesel ilişkilerim var oradan başlıyor düşün. Ama ben kimseye gidip de bana şunu verin bunu verin demem. 

35 BİN LİRADAN EV SATTIM DÜŞÜN YANİ

Sıfır diyorum düşün 34 yılda mütevazı olarak biriktirdiğim ne varsa bitti. Hiçbir şeyim kalmadı. Bak ben kirada oturuyorum. Ben başarılı olduğumu görüyordum kendime güveniyordum ve rahat yaşıyordum. Oradan bir arsa kapayım villa yapayım derdinde değildim. Hala kiradayım. 4 katlı ama küçük sefer tası gibi. Bir gün çalışamaz duruma geleceğimi hiç düşünmedim. Önce Sabah sonra Star olayı. Ben Cem Uzan’dan para almadım ki maaş aldım. TMSF’nin benim yerime getirdiği adamın maaşını açıklayamadılar, benden çok yüksekti. O yüzden de benim maaşımı açıklayamadılar. Ben 7.40 BMW’ye biniyorum hala. Benzini nasıl alacağım diye düşünüyorum ama satamıyorum. Evim yoktu ama 7.40 BMW’m vardı. Sabah’tayken arkadaşlar kooperatif kuruyordu, Sultanbeyli gibi yerlerde. ‘Abi gel sen de ol’ dediler; belediye işlerinde falan ‘Can Ataklı da içinde’ demek için. Böyle aldığım 4-5 evim vardı. Bu süreçte hepsini tek tek sattım, en yüksek sattığım 35 bin lira; düşün yani. Beni bu duruma düşürdüler. Bu yüzden çok öfkeliyim medyaya. Hala da devam ediyor, ben hala bir sürü yerde ambargoluyum.

CNN TÜRK’TE BİLE BANA AMBARGO VAR SANKİ

Mesela nerelerde ambargolusunuz?

Mesela NTV. Yok sayıyor beni. Kendi grubumda bile ambargolu gibiyim. CNN Türk’te bir Medya Mahallesi’ne çıktım bir Ahmet Hakan’a çıktım düşün. Ayşenur benim düzgün, samimi, namuslu bir adam olduğumu bildiği için beni çağırıyor. TV’8 de öyle; 3-5 ay öncesine kadar ambargolu gibiydim. Ben başarılı haber sunuculuğu yapmışım, kimsenin şikayeti yok. O dönem çocuk olanlar şimdi palazlanıp ‘Senin Star dönemini biliyoruz’ diyor çıkıp. ‘Bir tane bulun’ diyorum . Ben bu işlerimi son derece düzgün yaptım. Ve inanıyorum en iyi anahaber sunucularından biriydim. Çok farklıydım; benden sonra hareket etmeye başladılar; üzerine 3 kelime söylemeye başladılar. Bir gün Birand bile bana, ‘‘Haberden sonra iki üç kelime laf etmek çok keyifli oluyor, gerçi seninki gibi olmuyor ama’’ dedi. Ama kendi grubum bana yaptırmaz zaten. Mesela Birand tatile gidiyor, biliyorsun yaptırmazlar sana. Beni de bir yere oturtuyorlar. Şundan endişelenilebilir tabii. ‘’Tayyip Erdoğan’a göstere göstere çok muhalif olan birini…’’ Ona aldırmıyorum. Benim hazmedemediğim geçmiş.

Sabah’tan atılmanızda Aydın Doğan’ın etkili olduğunu düşünüyor musunuz?

Yok zannetmiyorum. Direkt Dinç Bilgin. Zafer’e (Mutlu) bile haber vermeden. Çünkü Zafer’in önleme ihtimali var. Neden? Çünkü Zafer benim en iyi arkadaşım.

BENİ MAĞDUR ETTİN ELALEMİ ZENGİN ETTİN

Hala öyle mi?

Değil tabii. Onun işleri artık çok farklılaştı. Bir gazetenin sahibi gibi. Ama benim Zafer Mutlu’ya olan sevgim saygım sempatimde bir değişiklik yok. Ayrıldığımızda da yoktu. Çok özel konuşmalarda da yakındım. ‘’Niye kardeşim bugün bir haltmış gibi dolaşan adamları zengin ettin’’ diye. Yani ben diyorum ki ‘’Beni mağdur ettin, elalemi zengin ettin’’ Bunu söyleyince birisi fırt çıkıp bana diyor ki ‘’Sen de aynı paraları alsan aynısını yapardın.’’ O zaman isyan ediyorsun. Yani bugün tamamen tesadüflerin yarattığı adamları siz paraya boğdunuz; bugün çıkıp kalite dersi vermeye kalkıyorlar, adam bana küfürler yazıyor, o hakkı görüyor kendinde çünkü çok parası var; benim hiç yok.

KEŞKE ZAFER’İN YANINA ÇIKIP ‘ÇOK ÜZGÜNÜM’ DESEYDİM

Sabah dönemine baktığınızda keşke yapmasaydım dediğiniz şeyler var mı?

Var. Etibank’a el kondu, ben ondan iki gün önce ‘’Ya böyle böyle laflar var’’ dediğimde Zafer Mutlu bana çok şiddetli tepki gösterdi; ‘’Sen bizden olamıyorsun hep dışarıyı dinliyorsun, onun için senin hiçbir şeyin yok bak benim var’’ dedi. Ben buna çok alındım. Ben dedikodu yapmıyordum. 2 gün sonra Etibank’a el kondu. 1 ay ben Zafer’in yanına hiç çıkmadım. Bu bir tavırdı. Herhalde sonradan AKP’nin emir eri olan arkadaşlarımızın da katkısı oldu, Zafer’le bağımın kopmasından hoşlandılar. Benim orada ne olursa olsun çıkıp ‘’Ya çok üzüldüm. Bana düşen ne’’ demem lazımdı. O kadar öfkeliydim ki kendimden korktum. Senle bile konuşurken bazı anlarda yükseliyor ve manşet veriyorum bir anda görüyorsun. Çıkacağım ve diyeceğim ki ‘’Ne yapabilirim’’. Sonra da coşup ‘’Ulan ben sana demedim mi’’ diyeceğim ve ‘biz iyice biteceğiz’ korkusu. Bir taraftan da ‘oh olsun’ duygusu. O duygu bu duygu 5 gün 10 gün 1 ay geçince artık dönüşü yok. Derken Dinç Bey gazeteye dönüş yaptı ve döner dönmez ilk eylemi ‘Can’ı atın ama Zafer’e söylemeyin’ oldu. Beni Tayfun Devecioğlu aradı.

SABAH’TAN 1 KURUŞ ALMADAN AYRILDIĞIMI YENİ FARKETTİM

Bunu bekliyordunuz sanırım.

Bekliyordum tabii. O gün gazeteye gitmedim. Şimdi bak 10 yıl geçti bende bir salaklık var. Bundan 1 hafta 10 gün önce arabayla gazeteye doğru gidiyorum, nereden aklıma geldiyse Dinç Bilgin geldi. Sonra dank etti; ‘’Ya ben bu adamlardan hiç para almadım.’’

ZAFER BANA BAĞIRDIĞINDA BİNA SALLANIRDI

Gerçekten mi hiç para almadan ayrıldınız?

Bir kuruş almadım. Aklıma gelmedi istemek. Ayrılanlar 700-800 bin dolar alıp gittiler. Aklıma gelmiyor düşünebiliyor musun? Çok etkili birisi dedi ki; ‘’Senin suçun; 28 Şubat döneminde TÜSİAD’ı kızdırdın; ikincisi herkesin hırsız dediği Cem Uzan’ın yanında durdun.’’ ‘Kardeşim ben Uzan’ın yanında durmadım. Benden önce Reha Muhtar kaptan, Uğur Dündar, Ali Kırca, rahmetli Ufuk kaptandı. Tamam bazı toplantılarda haksızlığa uğradığını söyledim.  Ama ben operasyon mu yaptım? Manen tatmin oldum ama aynı zamanda manen çok da ezildim. Çok adamın hatasını üstlendim. Zafer Mutlu müthiş yönetici. Onun bazı adamlara ihtiyacı vardı, biri de bendim. Benim en büyük özelliğim ben paratonerim. Sabah’ın kuruluşundan ayrılışına kadar son 1 yıl hariç ben hep yönetici konumundaydım. Benden sonra Zafer’i tanıyanlar çok şeker gibi görüyor. Halbuki benim dönemimde Zafer bana bağırmaya başladığında bina sallanırdı. Herkes kafa önünde eğik; bir tek benim dik. Benim oradaki paratonerliğimi anlayamayanlara çok öfkeliyim. Senin günahını ben çekiyorum anla. Bu bir süre sonra Can Ataklı’nın salaklığı gibi algılandı bence. Onun için geçmişe öfkeliyim.

PATRONLARI SOYDULAR ŞİMDİ PARALARINI KORUYORLAR

[PAGE]

‘’Tayyip Erdoğan’ı severim ama’’ diye başlayan birçok yazar var. Kime küfredecekse öyle başlıyor. Paralarını koruyorlar. Çünkü patronları soydular; şimdi başkalarına pislik atıyorlar. İşte bütün mesele bu. İşte ben buna çok öfkeliyim. Haketmedikleri halde milyon dolarlar kazanıyorlar şimdi namusluymuş önemliymiş gibi ortalıkta dolaşıyorlar. Bana düşman olanlar beni tanımayan insanlar. Beni tanıyan insanlar düşman olmuyor.

Andıç günlerine dönelim. Babahan o günlerde sizden daha mı yetkindi? Ergun Babahan o gün izinli olduğu halde gazeteye döndü. Babahan Akmerkez’de kalsaydı da gazeteyi siz yapsaydınız ne olurdu ne değişirdi?

Banka manka iş çok sıkıntılı olmaya başladı. Benim tek derdim var, ‘beni de ortak et’. Yani beni uyararak inciterek söyleme. Açık açık de ki ‘Kardeşim böyle yaparsak hepimiz batarız’. O güne kadar omuz omuza gelmişiz ordan dışlanmış olmak beni rahatsız ediyordu. Millet hep diyor ki ‘’Senin de milyon dolarların olsa öyle konuşmazdın’’. Bilmiyorum, belki. O gün bakıyorsun ‘Ulan beni niye dışlıyorsun’.

BİR BAKTIM ERGUN BİTTİ KARŞIMDA, ELİNDE DE SAYFA

Sizin kırgınlığınız o dönemde başladı öyle mi?

Baktı arkadaşça tolere etmek zor. O zaman benim gazete üzerimdeki hakimiyetimi biraz geri çekip Ergun’u (Babahan) öne çıkardı. Ben zaten yazı da yazıyorum rahat da ettim işime gelmeye başladı. O gün cumartesi.  Ergun izinli. Gazeteyi yapacağız. Ben de odada oturuyorum. ‘Ulan ne yapacağız ne yapacağız’ diye düşünüyorum. Ergun bitti karşımda. ‘Ne o’ dedim. Dedi ki ‘’A buralardaydım bir uğrayayım dedim.’’ Ergun kayboldu, ben gene odada oturuyorum. Bir baktım birazdan yine geldi, elinde de bir sayfa.  ‘Ya ben gelmişken sayfayı da yaptım, sen istersen hiçbir şey yapma’ dedi. ‘Ne ulan o’ dedim. ‘’Yok ya Zafer Bey aradı böyle böyle bir şey var; haberler de belli gelmişken yaptım’’ dedi.

ZAFER BANA DESE Kİ YİNE OLACAK AMA DİRENECEĞİM

‘’Haber ne’’ dedim. ‘’İşte bu iyi bir şey değil aslında ama Cengiz Çandar falan filan; Şemdin Sakık ifade vermiş, para alıyorlar demiş’’ falan dedi. ‘’Nerden çıkıyor bu, manyak mısınız lan böyle bir şey olur mu’’ dedim; ‘‘Arkadaşımızı yakıyoruz’’ dedim. Zafer Bey Malta da mı ne. Sonradan biraz deşince anladım; Akmerkez’de gezerken Zafer Bey aramış bunu. Bana dese ki Zafer ‘böyle olacak’, gene öyle olacak tabii, talimatla olacak. Ama ben direneceğim; Zafer de farkında, cevabı yok. Ben diyeceğim ki Zafer’e ‘Kardeşim Cengiz’e bunu nasıl yaparsın’. Zafer’i harap edeceğim. Ergun öyle bir şey söylemeyecek çünkü Ergun o gün müthiş laikçi; dincilerden nefret ediyor; türban takanlardan nefret ediyor.

O GÜN KIRILMA NOKTASIDIR, TASFİYEM 2 YIL SÜRDÜ

O gün kırılma noktasıdır. O gün anladım ki ‘Benim burada işim bitti.’ Benim durumumdaki bir adamın tasfiyesi de 2 yıl sürüyor. Adam o dakkada atar. Ama işte ilişkiler… Ha deyince yapamıyorsun. Gene Zafer yapmayacaktı ama. Zafer benle hiç konuşmayacaktı her gün bana küfredecekti ama gene atmayacaktı.

Aynı bina içinde hiç mi konuşmuyordunuz o dönem?

Küs değiliz gene tavla atıyoruz ama boğuşmuyoruz mesela.

Peki Babahan’ın anlattıklarında da geçen Aydın Doğan’la sıkça yapılan yemekli buluşmalara siz hiç gitmiş miydiniz?

Bir kırgınlığım da odur. Orada benim hayatım değişti. ‘’Şimdi seni götüreceğiz o buluşmalara’’ dedi; ‘’Aydın Doğan da dönecek ‘Bu adamı neden getirdiniz’ diyecek’’. Bunlar karşılıklı küfürleşiyorlar ama o onun teknesi diyor, bu onun kızı diyor. Ben Dışbank diyorum; benimki kalıcı oluyor. Unutulmuyor. Canı yanmış, o yüzden dava açılmış, maliyeye gitmiş. Tek davam yok. Star'dan yok benim davam. Hani diyorlar ya Uzan Uzan... Tek bir davam yok...

CAN ATAKLI RÖPORTAJINDA YARIN:

- Can Ataklı'nın kırgın ayrıldığı Zafer Mutlu ile yıllar sonra ilk karşılaşması nasıl oldu? Kimler aracı oldu?

- Can Ataklı Cem Uzan için kimlerle görüştü?

- Ataklı; Cem Uzan'la ilgili kayıtları neden imha etti; bilgisayarı neden kırdı?

- O kayıtların tek kopyası şimdi nerede?

- Cem Uzan için Başbakan Erdoğan'la kaç kez görüştü? Görüşmelerde neler konuşuldu?

- Uzan'ı Başbakan'a ulaştırmak için kimler devreye girdi, rüşvet istedi?

- Can Ataklı gelen rüşvet talebini aktardığında Cem Uzan ne dedi?

- Cem Uzan'la buluştuklarında nasıl vakit geçiriyorlar?