BIST 9.722
DOLAR 32,57
EURO 34,97
ALTIN 2.426,72

Tayyip Erdoğan’ın şansı

Geçtiğimiz günlerde gazeteci Banu Güven’in 10 gün kaldığı Kandil’deki izlenimlerini okuyunca bir şey fark ettim.

Türkiye hakikaten zor bir ülke.

Tek sorunumuz ne yazık ki sadece iktidarın işlerini düzgün yapmaması değil.

Medya, yargı, eğitim, ekonomi… hiçbir alanda işler düzgün gitmiyor.

Mesela “Hükumet tökezliyor ama medya çok iyi” diyebilecek durumda olsak, işimiz daha kolay olurdu.

Ya da “Politikacılar üzerlerine düşeni yapmıyorlar ama bizim bağımsız ve tarafsız bir yargımız var” diyebilseydik yine meselelerin altından kalkma ümidi taşırdık.

Veyahut “İktidar ideolojik ve tarafgir davranıyor ama bu ülkede tarafsız ve demokrat bir aydın sınıfı var” diyebilsek, teselli bulabilirdik.

Fakat ne yazık ki her alanda bir çürümüşlük hakim.

***

Yargı mensupları niçin tarafgirlikten kurtulamıyor, bağımsız hareket etmiyorsa gazeteci ve aydınlar da aynı sebeple tarafsız olamıyor.

Eğitim sistemi niçin ideolojilere kurban veriliyorsa, kültür-sanat alanındaki işlerimiz de aynı gerekçeyle kalitesizliğe mahkûm ediliyor.

Herkes meselelere bir tarafgirlik penceresinden yaklaşınca taraftarı en fazla olan Tayyip Erdoğan en kazançlımız çıkıyor.

Muhaliflerinin tarafgirliği, Erdoğan için büyük şans.

Çünkü taraftarlarını çoğaltmak, bir arada tutmak, motive etmek için en büyük zemin onun kontrolünde.

Böyle olunca da kimse Erdoğan’a tesir edemiyor, gidişatın yönünü değiştiremiyor.

***

Bütün bunları niçin anlattım?

Geçtiğimiz günlerde gazeteci Banu Güven’in 10 gün kaldığı Kandil’deki izlenimlerini okuyunca bir şey fark ettim.

Hepimiz Erdoğan’ı eleştiriyoruz. 

Şöyle diyoruz: “Çatışmacı bir siyaset izlemekten vazgeç. Ülke meselelerini ideolojik bir yaklaşımla ele alma. ‘Biz- onlar’ diyerek ayrımcılığı körükleyen politikalardan uzak dur. Demokratik ve özgürlükçü adımlar at.”

Hatta bazılarımız zaman zaman öfkemize yenik düşüp eleştirilerin dozunu kaçırıyoruz. Erdoğan’ın ülkeye verdiği zararın boyutları, kimimizi çileden çıkarıyor.

İşte Erdoğan’ı hakikaten makul gerekçelerle eleştiren birçok gazeteci ve yazar; silahı, çatışmayı, ölmeyi ve öldürmeyi hala bir tercih ve yöntem olarak gören bir örgüte sempati besleyebiliyor.

Erdoğan’a kızıp PKK yöneticilerine “Gayet sevimli ve aklı başında insanlar” muamelesi çekiyorlar.

Bu çok saçma.

Çünkü biri çatışmacı, ayrımcı bir politika izliyor diğeri ise çatışmayı, kavgayı, ölmeyi ve öldürmeyi hala tek yol olarak görüyor.

Buna rağmen birinin yaptıklarını görüp diğerininkileri görmezden gelmek anlaşılır gibi değil.

Birini yerden yere vurup diğerine ses çıkarmamak…

Böyle bir durumda insanlar şu soruyu sorarlar: Niçin birine bu kadar öfke duyarken diğerine yakınlık hissediyorsunuz?

Bu ikilikler, adıyla söyleyeyim, ikiyüzlülük, toplumun gözünden kaçmıyor.

Diğer taraftan hepimiz Erdoğan’a soru yönetenlerin yaptığının “gazetecilik değil,  yandaşlık” olduğunu  ileri söylüyoruz.

Hal böyleyken son birkaç yıldır PKK yöneticileriyle yapılan onlarca röportaj okuduk.

Erdoğan’a sorulan sorulardaki içeriksizliği diline dolayanların PKK liderleri ile yaptıkları röportajları bir okur musunuz?

Gerçekten can sıkıcı.

PKK liderleri ile onlarca röportaj yapıldı ve kimse şu soruları sormadı: “Son aylarda bölgede 230 okul yaktınız. Kendi halkınızın çocuklarını eğitimden mahrum ediyorsunuz. Nedir sizin derdiniz?”

“Barış sürecinde hükümet samimi davranmıyor’ diyorsunuz ama bu işin bir parçası da sizsiniz. Niçin hükümeti de zorlayacak çatışmadan uzak daha gerçekçi ve esaslı bir tavır sergilemiyorsunuz?”

Ya da “Bu çağda silah bir seçenek olarak hala masada tutuyorsunuz. Bu anlaşılır bir şey mi Allah aşkına? Silahı bir seçenek, ölmeyi ve öldürmeyi bir yol görerek nereye varacaksınız?” diye sormuyorlar.

Sonra gelip Erdoğan’a gerçek sorular sorulmuyor diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar.

Ve tüm bunlar bu toplumun gözlerinin önünde oluyor.

***

Kimi yazar ve gazetecilerin PKK’ya sempati duymalarından kişisel bir rahatsızlığım yok.

Fakat eğer derdimiz bu ülkede gerçek bir demokrasi ve eşitliğe ulaşmaksa söz ve eylemlerimize bir çekidüzen vermemiz gerekiyor.

Hem Erdoğan’ı tarafsız, demokrat olmaya çağırıp hem de bu tür tarafgirliklerde bulunmak sadece Erdoğan’ın işine yarar.

Böyle çelişkili tavırlarla topluma derdimizi anlatamayız. Anlatsak bile inandıramayız.

Zaten inandıramıyoruz da.

Ortada bunca belge, bunca olay var. Ülkenin gidişatı malum. Buna rağmen hala olup bitene toplumu inandıramıyoruz. Çünkü bu tür tavırlar sözümüze olan güveni ortadan kaldırıyor, niyetimize gölge düşürüyor. 

Demokrat olmak her türlü silahlı veyahut sözlü çatışma, ayrımcılık, ötekileştirmeye yönelen herkese karşı tavır almayı gerektirir.

Birine tavır alıp diğerine almadığınızda toplumu taraftarlar arasında bir tercihe zorlarsınız.

Siz toplumu bir tarafa çekiyorsunuz iktidar ise başka bir tarafa.

Büyük çoğunluk iktidarın yanında saf tutuyor.

Bugün yaşadığımız tam da bu.

Demek istediğim: Tarafgirlik yarışına girdiğiniz takdirde Tayyip Erdoğan’ın yanlış ve ülkeye zarar veren politikalarıyla baş edemezsiniz.

Bu tavırlarınızla varlığınız, yazılarınız, yaptığınız muhalefet sadece Erdoğan’ın işine yarar.

Yıllardır yaradığını da gördük.

“Benim asıl derdim demokrasi değil, eşitlik, ve bu ülkede insan gibi yaşamak değil” diyorsanız o başka. Twitter.com/acikcenk