BIST 9.080
DOLAR 32,31
EURO 35,03
ALTIN 2.306,17

Susun! Çocuklar Uyuyor...!

Bir veda cümleciği bile diyemeden gözleri arkada gitmek midir Ortadoğu’da yaşamın adı?

Hepimizin bildiği gibi 2. Dünya Savaşı’nda Nazi kampları, insanlara işkence ve zulüm yapılmasa dahi ölüme sebebiyet veren ortamlardı.

Birçok insanın tecrit edilmesi ile birlikte maruz bırakıldıkları bu kamplarda kaptığı hastalıklar, açlık ve yetersiz beslenme gibi sebeplerle de hayatlarını kaybettiklerini biliyoruz.

Her bir kurşunun boş yere telef edildiği düşüncesi ile silahlarını dahi kullanmamaya özen gösteren cani Hitler’den bahsediyoruz.

Bu düşünceyi haklı bir sebep olarak görüp zalimlikleri adına insanları zehirli gazlarla veya fırınlarda yakarak öldürmeyi  etmişlerdi.

Zira belirttiğimiz gibi bu koşullarda insanlar kendi hallerine bırakıldıklarında bile birtakım hastalıklara yakalanarak ölüyorlardı.

İşte tam da bundan bahsetmek istiyorum.

Çünkü yukarıda yazmaya çalıştığım 100 yıl öncesinin tarihsel açıdan bakıldığında malzeme birikintisi olarak da düşünülebilir ve etki ölçeği yetersiz kalabilir!

Lakin ben günümüzden ve dahi yanı başımızdaki komşumuzda yaşanan henüz taze bilgilerle yazılan insanlık dışı tarihten bahsediyorum.

Suriye’de öyle şeyler yaşanıyor ki 2.Dünya Savaşı’nda Hitler’in yaptığının katmerlisini zalim Esad kendi halkına karşı yapıyor.

Esad rejimi, Hitlerin yolundan gidiyor!

Suriye’deki iç savaşta mevcut pozisyonda açlık, susuzluk ve katliam yok mu?

Çocuk-kadın demeden herkes öldürülmüyor mu?

Geçmişe baktığımızda zulmün tekerrür ettiğini görmüyor muyuz?

Altı yıllık iç savaş süresince binlerce ölü ve yaralı var!

Rusya ve İran destekli katil rejim uçakları İdlib’in güneyinde muhaliflerin elindeki Han Şeyhun’a zehirli gaz yağdırarak bir vahşete daha imza attı!

Esad yaşlı-genç, çocuk-kadın demeden 7’den 70’e cinayetlerine devam ediyor!

Kimyasal gazların kullanıldığı saldırıda yaklaşık 100 kişi yaşamını yitirirken 250’den fazla kişi de yaralanmış durumda.

Çocukların çaresizce yerde yatan cesetleri ve ağızlarından köpükler çıkararak acılar içerisinde kıvranmaları yüreklerimizi dağlıyor.

Söz konusu ölen çocuklar olunca her söz her beddua yetersiz kalıyor, kalbimizin acısı dinmiyor!

Anneler, ah anneler…

Yol gözleyen gözlerini hangi dünya süsü güldürür ki artık.

Sırtını sıvazlayıp dudağında duasını eksik etmeden büyütüp kolladığı evlâdını, bir daha dünya gözüyle göremeyecek olması nasıl anlatılabilir, nasıl anlaşılabilir?

Sabah giderken gülerek, koklayarak, öperek uğurladığı kocasının, erinin cansız bedeniyle karşılaşan eşi, çocuğu, nasıl anlayabilir ki bir daha geri gelemeyecek oluşunu?

Bir veda cümleciği bile diyemeden gözleri arkada gitmek midir Ortadoğu’da yaşamın adı?

Ateş düştüğü yeri yakar diye bir söz var bilirsiniz…

Ateş düştüğü ocağı yakıyor. Geride yaşlı gözlerle anneler, babalar, eşler, çocuklar kalıyor.

Diğerleri unutuluyor!

Toplum olarak balık hafızasına sahip olduğumuz için böyle olacağını öngörerek söylüyorum. 

Peki, kimyasal saldırılar savaş suçu sayıldığına göre Esad rejimini bu saldırıyı yapacak kadar cesaretlendiren nedir?

Ortadoğu’da her taş kımıldadığında müdahale eden Amerika’nın şimdi sessiz kalması mı?

Yoksa özgürlük getireceğiz teranesiyle müdahale edip “Arap Baharı” adı altında bütün bir coğrafyayı karıştıran gavur Avrupa Birliği’nin ses çıkarmaması mı?

Sözüm ona her coğrafyaya özgürlük getirmeye çalışan Avrupa ve ABD sessizliğini korurken Esad krallığını pekiştirmek için çocukları öldürmekten, çığlıklarını işitmekten zevk duyuyor!

Bugünün sözcüğü ah olsun o zaman!

Birden çok cümlenin anlamını karşılayabiliyor bu tek sözcük.

Acı, ıstırap, esef, özlem, üzüntü, öfke, feryat-figan…

Mazlumların ahını alanlar bir gün bedelini de ödeyecekler elbet.

Bu gidişata en azından dualarımızla da olsa bir dur demek, bir çözüm üretmek zorundayız.

Ulaşamadıklarımız bizim olmadıkları gibi mevcut elimizde var olanları da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız!