BIST 9.645
DOLAR 32,55
EURO 34,89
ALTIN 2.436,69

Şura Müzik Komisyonu sonuç raporunda neler dile getiril(me)di?...(4)

Müzik komisyonu raporu, sorunları yansıtamamış..

GÜNCEL/SİYASET: Siyasi arenada her gün bir iddia ortaya atılıyor, birileri eski hesapları unutmuyor ve  bu arada ödetmek/işinden attırmak v.b. istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğanı arkasına alıp/aldığını sanıp, cengaver geçinenler hayretle izleniyor. Köşe yazarları arasındaki savaştan söz etmiştik. Ancak, bunlar iyi şeyler değil, yanlış derken, Akşam Gazetesi yazarı K. Tayiz son yazısında, AK Partililerden isimler vererek; “….Bu tarihî günlerde susanların, tek kelime dahi etmeyenlerin, meydanlara çıkmayıp, kavgaya omuz vermeyen refiklerin yarın herhangi bir isteği ve hakkı; milletin huzuruna çıkıp kabul görme talebi olabilir mi?” diye sordu.

Tamda referandum üzeri AK Parti açısından olumsuz sayılacak bir gelişme daha oldu ki aynı isimler, aynı konuyla Haziran seçimleri  öncesinde de görülmüş, hatta “oy kaybına sebep oldular” denilmişti. Önce,M. Gökçek birdenbire topa girdi, eski hesapları açtı ve -H.Gülerce, bana söyledi diyerek-  B. Arınç’la ilgili bir iddiada bulundu, sonra B.Arınç TGRT canlı yayınında; “sadece senaryodan ibaret olan bu sözler yalandır, iftiradır. Gökçek’in ‘bir sıkıntısı olduğunu ve hedef şaşırtmak istediğini’ söyledi, “Bir Hint atasözü der ki ‘Eğer birileri oturduğu koltuktan kalkmakta sıkıntı yaşıyorsa, kesinlikle altını kirletmiştir’” ifadelerini kullandı ve H. Gülerce'nin diyeceklerini merakla bekliyorum” dedi. Bu tartışmaya adı geçtiği için H. Gülerce balıklama daldı ve  iddialara yeni bir boyut kattı. O da, yazısında; cemaat imamlarından Harun Tokak’ın kendisine “Yeni bir hükümet kurulacak, Başbakan da Bülent Arınç olacak. Kabine listesi de zaten hazır… 150 milletvekili şimdiden destek verdi.” dediğini iddia etti.  H.Gülerce, Tokak’ın bu iddiasını dile getirerek AKP’nin eski ve mevcut vekillerini hatta bakanlarını yine zan altında bırakmış oldu. Çünkü, AK Parti, aylardır; “en temiz biziz, bizde hizmet hareketinden MV yok” diyordu. Gülerce’nin Tokak’ın iddia ettiği R.T.Erdoğan’sız “Bakanlar Kurulu” kimlerden oluşuyordu? Destek veren 150 AK Parti -80 kişi dile getiriliyordu-  vekili kimlerdi? v.b. sorular gündemi meşgul edecek görünüyor. AK Parti kamuoyuna; “Erdoğan’dan sonra ben varım, her yerde elim var,güçlüyüm, merak etmeyin” mesajları veren, sürekli güncel  siyasete giren, ani çıkışlar/iddialarda/suçlamalarda bulunan M.Gökçek, yine zamanlama hatası mı  yaptı?!... Ben her zaman, W.Churchill tarafındayım; "Ateşle itfaiye arasında taraf olmam istense, elbette itfaiyeden yana taraf olurum" Gelişmeleri birlikte izleyelim…

Geçen akşam, bir kişi  TV’de konuşuyordu. (Bir kişi konuşurken, altta neden ismi yazılı tutulmaz ki?) Dediğine göre: ülkemizde –her dönem-  iki türlü insan varmış;

1/  Ülkesinin iyi bir yere gelmesi için, çalışan/canını dişine takanlar…(yani bizim gibi; etik olan, liyakata önem veren, üreten, çalışan; ama kazanamayanlar!….)

2/ Kendisinin  iyi bir yere gelmesi için, çalışan/canını dişine takanlar..(yani –her dönem- kazananlar!)

İşte idareciler/üst makamda olanlar, bu  maddelerden birincisini öncelediklerinde ülkeler gerçekten kazanmaya başlarmış… Çok doğru; aynı görüşte ve bilinçte  olduğumu -sizlerinde- yazılarımdan biliyorsunuz….

Gelelim şuranın son yazısına…(Belki uzun oluyor, ama konular ayrılınca dikkatler dağılıyor)

Şura yazılarım paylaşım rekoru kırdı, teşekkürler...Başta Bakanımız N.Avcı olmak üzere, o kadar çok tebrik mesaj aldım...Ancak, mesajlar; yorumlara değil, şahsıma gönderiliyor ve sizler okuyamıyorsunuz maalesef…

Ben; Şura’yı bütün gerçekçiliği ile tarafsızca yazdığıma inanıyor, uygulama için Bakan N.Avcı’ya güveniyorum. Özellikle, Cumhubaşkanımızın “Müzik Üniversitesi kurulmalı”  söylemleri ortada dururken…(Elbette kuruluşun  isminin;  “Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi” olmasını, komisyon üyelerinin doğru kişilerden atanmasını atlamayalım...)

Komisyonlar sonuç raporları ile ilgili olarak, Bakanlık, web sayfasında bir açıklama yaptı: “3-5 Mart 2017 tarihlerinde düzenlenen III. Millî Kültür Şûrası Sonuç Raporu tamamlanmıştır. Rapora Şûra'da görev yapan 17 komisyonun ayrı ayrı kapsamlı sonuç rapoları önümüzdeki günlerde tamamlanacak ve yine buradan paylaşılacaktır.(14.03.2017)

“…Müzik Komisyonu Başkanı Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya konuşmasında “çoksesli ve teksesli gibi sığ kavramları gündeme getirmeyeceğiz” ifadesinin şaşkınlığını henüz atamamışken “Wagner’i günahım kadar sevmem” diyerek Wagner’in müzikle ilgi bir sözünden örnek vermesi epey dikkat çekti. Çetinkaya, raporda, özel tiyatrolara verilen desteğin benzerinin müzik topluluklarına da verilmesi gerektiğini vurguladı….”

Bir komisyon başkanı; sadece komisyon üyelerinin  üzerinde mutabık kaldığı konuları dile getirebilir. Ben, şunu severim/sevmem diyemez, dememeli, Sonuç raporuna, üyelerin kullanmadığı dili/kelimeyi sokamaz, sokmamalı, etik değil…  Mesela; “İrfani” kelimesini sürekli sunuşta kullanmış. “İrfani geleneğe göre üretilmiş eserler” gibi…Oysa; Fransızca bir kelime olan “kültür”, lisanımızda “irfan” yerine kullanılsa da, tam olarak karşıladığı söylenemez. Zira irfan; bilmek ve anlamak manalarında olmakla birlikte, eğitim ve öğretimle elde edilemeyen gerçeği, sezerek idrak etme gücü demektir. Ama,sonuç raporunda “irfani” bir kere dahi geçmemiş…İlginç değil mi?

 Muallim Naci (1850-1893), kendi dilini bilmeden/öğrenmeden  yabancı dil öğrenmeye kalkanlar için şöyle demiş (Demek ki, ortalama 1870’ den 2017’ye, anlayışta  değişen bir şey yok):

“Cehl ile kendi lisânından değilken bâ-haber (haberi olan)
Diğerin tahsîle kalkışması tuhaftır zûr (yalan,yanlış) ile;
İftihâr etmende fi'l-vâki (gerçekten) verirdim hak sana,
Olsa tahsîl-i lisan ‘pardon’(özür dileme) ile ‘bonjur’ (günaydın) ile...”

Müzik komisyonu raporu sunuşunu yapan kişi; şura hakkında bilgi verdi, şuranın önemine değindi,  (bilinmiyordu!), teşekkür etti, şahsi beyanlarda bulundu,E.Parlak’ın şura güzellemesini  okudu. Geçti 3.5 dk. (verilen süre 10’)

*“…..Komisyon toplantılarında sunulan bildirilerde ve yapılan konuşmalarda; devletin millî ve evrensel nitelikteki bütün eserlere eşit ölçüde yaklaşmasının ve özellikle müzik eğitiminde bu hususa dikkat etmesinin gerekliliği öne çıkmıştır. Sanatta popülizmin tek geçerli ölçüt olmaktan çıkarılmasının önemi, dolayısıyla gerek müzik eğitiminin, gerekse icrasının halkın beğenisini yükseltecek şekilde yapılandırılmasının gerekliliği vurgulanmıştır. Sanatta ülkemizin ulusal ve uluslararası alanda başarıya ulaşmasını sağlayacak yapısal düzenleme, teşvik, denetim, eğitim, yöntem ve hassasiyetler tüm detaylarıyla dile getirilmiş; müzik alanında yaşanan sorunlar ve çözüme ilişkin yol haritası özetlenmiştir.

AY: Yol haritası böyle mi olur? Dileklerle/temennilerle…Gördüğümüz; bilinenler bir kez daha dile getirilmiş, ana çözüm bekleyen konular dile getirilmemiştir.

Müzik komisyonu raporundan;

*“… Devletin kültür sanat projelerine vereceği desteklerin belirlenmesi için idari ve mali açıdan özerk….”;

AY: Mümkün değil…Burası Türkiye…Örnek: 2010 İstanbul’da hangi projelerin kabul gördüğü, kalıcı ne bırakıldığı ortadadır.

*“…devlete bağlı yöneticilerin yanı sıra sanatçılar, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, devlet ve yerel yönetimlerin dahil olduğu ve tüm aktörlerin katılım sağlayacağı sivil diyalog modeli etrafında bir sanat kurulu kurulması,

AY: Mümkün değil, olmaz, kurulsa da çalış(tırıl)maz, iş çıkmaz… Önemli olan insan yapısıdır!..

*“..özel ya da kamu ayrımı olmadan her ölçekte kültür-sanat faaliyeti, topluluk ve sanatçının bu kurulca desteklenmesi, fon kaynaklarının dağılımının şeffaf ve tarafsız ilkeler doğrultusunda belirlenmesi ve denetlenebilir olması,

AY: Bu kurullar bakanlık bünyesinde var, ilkelerde var, ama –siyasi karar  alındığı için olsa gerek- her karar tartışmaları beraberinde getiriyor.

* Yerel yönetimlere Kültür ve Turizm Bakanlığının kültür politikaları doğrultusunda kültür ve sanata kaynak ayırma zorunluluğu getirilmesi, yerel yönetimlerin kültürel stratejilerinin bu doğrultuda düzenlenmesi ve nicelik yerine nitelik odaklı destek politikaları yürütülmesi

AY: Yerel yönetimler zaten kaynak ayırıyor… Önemli olan değiyor mu? Doğru projeler mi uygulanıyor? Raporda; buraya kadar hala “yapılmalı-edilmeli-olmalı” deniyor,karar/kesinlik yok…

“Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde ulusal ve uluslararası referans kaynağı olacak nitelikte millî bir müzik müzesi, kütüphanesi ve arşivinin kurulması”

AY: Olacak iş değil. İstanbul Müzik Müzesi kurulmuş ve başında bir müdürü var. Toplantıda olan konuşmaları vermiştim. 6-7 ilde çalışmalar yapılmış, bir çok malzeme toplanmış.E.R.Üngör’ün arşivi alınmak üzereymiş…Hala kurulmalı deniyor. Arkadaş; “kurulmuş bulunan müzik müzesinin kadro ve mekan sorunlarının acilen giderilmesi gerekir” desenize. Sonra, müze ayrı bir kurumdur, kütüphane ve arşiv ayrıdır. Müzik kütüphanesinin ayrı olarak kurulmasına da gerek yoktur, bunları konservatuarlar bünyelerinde zaten toparlamış, düzeni kurmuş durumdadırlar.Gereksiz, uygulanmayacak isteklerdir.

*Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığının kültür ve eğitim politikaları üzerine birlikte çalışacak mekanizmalar oluşturmasına yönelik çalışma yapması

*Devlete bağlı mevcut müzik topluluk, orkestra ve koroların kalitelerinin yükseltilmesi, sanatçı ölçme ve değerlendirme kriterlerinin geliştirilmesi, performanslarının etkin ve adaletli şekilde denetlenmesi ve eğitimlerinin sürekliliğinin sağlanması,

AY: Yıllardır tartışılan TÜRSAK ile ilgili konuşma, bir sonuç  cümlesi  yazma, sonra denetlemeden-kriterlerden bahset. Bunlar,  -zaten- toplulukların çalışma koşullarında var, ama uygulanmıyorsa ve takip edilmiyorsa, kim suçlu, sorgulanması gerek!...Sorun sistemde değil; idarecilerde, liyakatsızlıkta, insan yapısında, bu atlanmamalı…

*Üniversite ve konservatuar eğitimlerinin denetlenmesi ve eğitim kalitesini yükseltecek tedbirlerin alınması; amatör musiki cemiyetleri, vakıf ve derneklerin icraları ve faaliyetlerinin kaliteyi artırıcı biçimde denetlenmesi,

AY:Bu maddeye kurul üyeleri nasıl evet dedi anlamak mümkün değil!... “Üniversite ve konservatuar eğitimlerinin denetlenmesi” gibi bir cümle olabilir mi? Üniversite eğitimi geneldir, dallara/branşlara ayrılır. Konservatuarları denetlemek, ne zamandan beri Kültür Bakanlığı’nın elindedir?..1982’de YÖK kararları ile üniversitelere bağlanan Konservatuarların, “Kültür Bakanlığı bünyesi altına alınması sağlanmalıdır”  dense anlaşılır. “…ve eğitim kalitesini yükseltecek tedbirlerin alınması”da yanlış bir cümle…Eğitim kalitesinin yükseltilmesi; liyakat, öğretim elemanlarının derslerine sarılması -yani ders yapmaları- ve  kendi kalitesini artırması ile mümkün. YÖK ve MEB varken, Kültür Bakanlığı’ndan  böyle  isteklerde  bulunmak absürt kaçmış.

*Müzisyen nüvesi taşıyan bireylerin küçük yaşta tespit edilmesi ve özel bir eğitimle yetiştirilmesi, bu bireylere yönelik hiçbir müzik türü dışlanmadan akademik eğitim ile çağa göre uyarlanmış geleneksel usta çırak yönteminin birlikte uygulandığı bir sistemin geliştirilmesi,

AY: “Müzisyen nüvesi taşıyan bireylerin küçük yaşta tespit edilmesi” MEB Müzik Öğretmenleri’nin işidir, buraya gereksiz yazılmıştır. İşte yine yuvarlak bir cümle daha…Beyler, komisyon emretti; bulun bu sistemi? Komisyon bulacak değil ya… “…hiçbir müzik türü dışlanmadan” denmiş, oysa  oturumlarda “popüler kültürün zararlarından” bahsetmişlerdi. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!... “….akademik eğitim ile çağa göre uyarlanmış geleneksel usta çırak yönteminin birlikte uygulandığı bir sistemin” cümlesi kulağa hoş geliyor, ama “bir” sistem, yani komisyonda bilmiyor!.. Bilse; yazardı diye düşündük!...

*Yalnızca geleneksel müzik ve yalnızca çok sesli müzik alanında eğitim verecek ve uluslararası referans merkezi olarak çalışacak yükseköğrenim kurumlarının kurulması ve yapılandırılması,

AY: Türkiye’de bu kurumlar yok mu? İTÜ TMDK, Hacettepe Ün. Devlet Konservatuvarı nasıl eğitim yapıyor?!.. “1975’te İstanbul TMDK kurulduktan sonra gelişen ve çoğalan  Çoksesli-Türk müziği kaynaşmasından neden rahatsız olunuyor ki?!! Cümleye bakınız; “Yalnızca geleneksel müzik ve yalnızca çok sesli müzik alanında eğitim verecek…” Cidden bu nasıl zafiyet ve bilgisizlik!...

*Kültürel unsurların telif, hak sahipliği, lisanslama, yeniden yayınlama, vergilendirilmesi ve teşviki ile müzik piyasasının düzenlenmesi ve denetlenmesine dair uygulamaların gözden geçirilmesi, bu alanlardaki mevcut sorunların giderilmesi amacıyla eğlence ve kültür-sanat ayrımı da gözetilerek yeni düzenlemelerin hayata geçirilmesi,

AY: Nedir bu önlemler? Komisyonda dinlediğimiz konuşmaları neden yazmamışlar?H.Saltık bu konuda çok güzel örnekler vermişti, Hiçbiri sonuca geçmemiş. Hep dilekler ve temennilerde bulunulmuş, anlamak mümkün değil. Tipik; kurbağaları ürkütmeyelim, sivri olmayalım v.b.görüşü..

*Özel kuruluşlar nezdinde korolar kurulmasının teşvik edilmesi, özel müzik topluluklarına destek verilmesi,

AY:Şurada konuşulmaması gereken bir konu. Özel kuruluşlar koroları zaten var, ve  İstanbul Türk Müziği Günleri’nde 24 yıldır yer alıyorlar. Teşvikte aynı görüşteyiz, ama sadece Müzik STK’larına olmalı…

*Topluma, aileye ve çocuklara ait ortak müzik repertuvarı oluşturmayı ve çalgının aile hayatında  yaygınlaştırılmasını  teşvik edici uygulamaların hayata geçirilmesi,

AY:“Topluma, aileye ve çocuklara ait ortak müzik repertuvarı” nasıl bir şey? Örneği var mı? Dizi filmler gibi mi olacak? Büyüklerle oturup utanmadan, sıkılmadan dinlenecek müzik mi yaratılacak? Teşvikte nasıl uygulamalaryapılacak? Bestecilere emir mi  verilecek, ya da beste ısmarlanacak?!..

*TV kanalları için hazırlanan müzik programlarının kaliteli ve eğitici nitelikte olmasına özen gösterilmesi, popülist yaklaşımlar ve izlenme oranı kaygısı yerine toplumun müzik zevkinin yükseltilmesinin hedeflenmesi,

AY:Özel TV kanalları sanki müzik programları yapıyor da, “kaliteli ve eğitici nitelikte olmasına özen gösterilmesi”ne  dikkat edilecekmiş… “….toplumun müzik zevkinin yükseltilmesi” nasıl yapılır? Hiçbir açıklama, örnek, tesbit yok..

*Farklı müzik dallarında büyük eserler bırakmış sembol isimler adına farklı etkinlikler, yarışmalar, organizasyonların düzenlenmesi teklif edildi.

AY: “farklı” iki defa yanlış kullanılmış. Yapılmıyor mu ki, bu madde konmuş?. Oysa daha geçen yıl Tanburi Cemil Bey için bir çok çalışmalar yapıldı, CD’ler yayınlandı, yurt içi/dışı konserler verildi.

Sonuç:

Sonuç oturumunda müzik komisyonu adına konuşan kişi (gsm kaydından)şunları söyledi;

1/  “Sanatçı desteklenmeli, sanatçının kendine güveni artırılmalı”

AY: Oysa bu cümleler, sonuç raporunda görülmedi. Ayrıca; sanatçıların “özgüveninin eksik olduğu” nasıl tesbit edilmişti? Konuşan kişi;  bir çalışma göstermedi, eksikse de; nasıl artırılacağını   söylemedi!... Bu, sanatçıları “küçümseme”, “beğenmeme”   ifadesi değil mi?

2/  “Alan araştırmalarına destek olunmalıdır.”

AY: Yıllarca söylüyoruz.. Bakanlık 2000’den beri derlemeleri durdurdu, (HAGEM) Genel Müdürlüğü kaldırdı.Oysa; çok önemlidir alan araştırmaları. Bakanlıkça, derlemelerin yeniden başlatılması gereklidir, ama yukarıdaki metinde  yine yok…

3/  “İstanbul çok önemli bir şehir, başka bir şehir yok”

AY: Büyük bir tesbit!...Kimse bilmiyordu!.. Gereksiz cümlelerle zamanı iyi kullanamama durumu…

4/ “İstanbul Şehir Müzikleri Enstitüsü kurulmalıdır. Burada hem İstanbul Müzikleri hem de çevredeki müzikler derlenecek ve değerlenecektir.”

AY: Bu konu da yukarıdaki maddelerde yok, o zaman neden masada dile getirildi? Biz, böyle bir merkezin gereksiz olduğuna inanıyoruz. Zaten, “müzik  terminolojisi” olarak, önerilen isimde yanlış. “Şehir müzikleri” dediğiniz, “yöre/bölge müzikleridir”, onlarda  “aşıklama-halk müziğidir.” Sanki, şehirlerde farklı müzik türleri yaşıyor!!… Derleme-araştırma, bakanlığın ve konservatuarların işi, gereksiz kurumlarla makam yaratıp, görev paylaşımı yapılmasına karşı olmak lazım…

5/ “Besteciler dünyaya açılmalıdır, gerçi bizde bilmiyoruz ama, bu dehaları cesaretimizi artırıp tanıtmalıyız.”

AY: Bu nasıl  -alaylı-  kelimeler!?... Ne demek; “bizde bilmiyoruz, ama..”, “cesaretimizi artırıp….”

 İdareciler, sanatçılar korkak mı? Neyden korkuyorlar? Uçuk, kaçık cümleler, içi boş… Konuşmacıya İstiklal Marşımızın ilk kelimesini mi hatırlatalım; “Korkma!” Rivayet odur ki; şiirlerini yazarken Kuran'ı Kerim'den ilham alan Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı'nı kaleme alırken; Peygamber Efendimiz'in Mekke'den Medine'ye hicreti sırasında müşriklerden saklandıkları Sevr Mağarası'da, yanında bulunan Hz. Ebubekir'e "korkma ya Ebubekir, Allah bizimledir" dediği aklına gelir. İstiklal Marşı'nı da "korkma" diye yazmaya başlar..

Not: Açıklanan müzik komisyonu sonuç raporu linki:

Yazımızı  bir

Uçurtmamı rüzgâr yırttı dostlarım! 
Gelin duvağından kopan bir rüzgâr... 
Bu rüzgâr yüzünden bulutlar yarım; 
Bu rüzgâr yüzünden bana olanlar... 

O ceviz dalları, o asma, o dut, 
Gül gül, mektup mektup büyüyen umut... 
Yangından yangına arda kalmış tut. 
Muhabbet sürermiş bir rüzgâr kadar...                                                                                                                               

Gelecek yazı: Bahar geldi gönlümüz açılsın…Birazda turizm. Fethiye Körfezi’nde üç gün nasıl geçti?...